Ahmet Hakan bugünkü yazısında Cemaatin kaybettiğini iddia etmiş, hemde on madde ile.

 

Şimdi tek tek maddeler halinde kaybetti dediği mevzulara bakalım.

BİR: Gülen cemaati, siyasi iktidarla ve devletle o kadar iç içe geçti ki… Siyasi güç ve devlet arkasından çekilince… Yenilmesi kaçınılmaz oldu. Demiş Ahmet Hakan.

Öncelikle cemaatin gücü ne siyasi iktidarlardan, nede devletten geliyor. Bunu azıcık tarihe baksak hemen görebiliriz.

Hizmet hareketi 40 yıldır insan yetiştiren, 26 yıldır yurtdışında okullar ve müesseseler açan bir hareket.

Geçen 26 yılın sadece son 13 yılında AKP iktidarı var. Önceki 13 yıllık dönemde cemaati sevmeyen ve destek olmada direnen, bazende yok etmeye çalışan iktidarlar ve devlet var.

Durum böyle iken, dünyanın 170 ülkesinde okulları olan, devletin büyükelçisinin olmadığı ülkelerde okullar açan cemaatin, devlet ve hükümetin desteğiyle ayakta kaldığını iddia etmek boş ve mantıksız bir iddiadır.

Bu nedenle, cemaatin yenildiği ve bu yenilgisinin sebebinin siyasi iktidarın desteğinin bitmesinden kaynaklandığını söylemek mantıkla örtüşmemektedir.

İKİ: Türkiye’de devlet de iktidar da kimseyi rahat bırakmaz, her şeye müdahildir. Böyle bir ülkede cemaat ve tarikatların devletin yanında olma arzusu bir ölçüde mazur görülebilir. Ancak Gülen cemaati, bunu çok abarttı. Devletin yanında olmayı bıraktı, devleti ele geçirmeye kalkıştı. Demiş Hakan.

Devletin yanında olma meselesinde cemaatin duruşu eskiden beri eleştirilmiş bir hadisedir.

Evet cemaat devletçi bir anlayışa sahiptir, fakat bu anlayış bireyin korunması adına devletin her türlü şeyi yapması konusuna geldiğinde, cemaat bireyin korunması anlayışını en fazla savunan cemaat olmuştur diğer cemaatlere nazaran.

Ayrıca cemaatin yetiştirdiği insanların devletin kademelerine gelmeleri gayet tabiidir. Bu, bu ülkenin tüm evlatlarının hakkıdır. Bu hakkı kullanmayı, devleti ele geçirmek olarak lanse etmeye çalışılmak art niyetli bir davranıştır.

Bu milletin, namuslu, şerefli, Allah korkusu olan, hak ve hakkaniyete saygu duyan insanlarının devlet kademelerine gelmeleri analarının ak sütü gibi helaldir.

Ve cemaatin yetiştirdiği insanların bu makamlara gelmesi devleti ele geçirme olarak lanse edilmesi kabul edilemez.

ÜÇ: Gülen cemaati, başka hiçbir tarikatın, hiçbir cemaatin girişmediği işlere girişti: Yeni bir nesil hayali kurdu, devleti kritik noktalardan ele geçirmeye kalkıştı ve toplumu her alanda topyekûn kontrol altına almak istedi… Hedefler büyük olunca, yıkım da büyük oldu. Demiş Hakan.

Bu başlı başına komedi.

Yeni  ve güzel bir nesil yetiştirme işi hayal değildir. Tüm fikri ve sosyolojik hareketlerin ortak amaçları, kendi fikri ve ideolojisine uygun nesiller yetiştirmektir.

Bu ister dini olsun, ister ideolojik olsun amaç hep aynıdır.

Bu amaç olmasa, zaten cemaat, hareket ve ideolojilerin varlıklarının bir manası olmazdı.

Ayrıca cemaatin böyle bir nesil yetiştirmek istemesi hiç bir şekilde suç veya günah olarak kabul edilemez.

Devletin kritik noktalarına, bu milletin içinden çıkan yetişmiş insanlar ele geçirmeyecekte kim ele geçirecek yada geçirmesi lazımmış acaba.

Elbette bu makamlara, bu vatanın öz evlatları gelmek isteyecektir.

Bu öz evlatları, bazen Alevi olur bazen sünni, bazen Kürt olur bazen Türk, bazen sağcı olur bazen solcu farketmez. Mevzu bu makamlara gelen insanların bu vatana ihanet etmemesidir.

Bu amaça yönelik insanların yetişmesi de, bu insanların yetiştirilmeside suç olamaz.

Evet hedef büyüktü ve hala büyük, yıkım olduğu konusunda Hakan hayal göre dursun.

Zira 3 yıla yaklaşan süreçte onca insana cemaatçi yaftasıyla zülmetmelerine rağmen, hala AKP ve destekçilerinin korkusu, yıkım olduğu iddialarının boş iddialar olduğunun en net emaresidir.

DÖRT: Batı’nın “Ilımlı İslam Projesi”ne verdiği desteğin hep devam edeceğini sandı Gülen cemaati. Oysa Batı’nın “ılımlı İslam” politikası, özellikle “İhvan” deneyiminin ardından değişti. Batı, “ılımlı İslam” politikasını savunan aktörleri, artık demokratik dinamik olarak görmüyor ve hepsine kuşkuyla bakıyor ki buna Gülen cemaati de dahil. Demiş Hakan.

Tam bir iftira ve şark kurnazlığı.

Bu cemaat, tamamiyle bu toprakların eseridir.

AKP ve yandaşlarının iddia ettiği, ABD ve İsrail destekliyor iddialarına Hakan’da takılmış.

Bu ülkenin esnaflarının ve Anadolu insanının eseri olan bu hareket, kimsenin projesi değildir.

Ve bunun en büyük ispatı, AKP’nin onca hukuksuz baskılarına rağmen, batı ve ABD’nin hala AKP’ye destek verip cemaati görmemezlikten gelmesidir.

Eğer cemaat bir batı projesi olsaydı emin olun AKP kılına dokunamazdı.

BEŞ: Gülen cemaati bütün stratejisini, bütün enerjisini, bütün azmini devletin tepe noktalarını ele geçirmeye harcadı. Ahaliyi ihmal etti. Bu ihmal yüzünden ihtiyaç duyduğu toplumsal desteği bir türlü bulamadı. Demiş Hakan.

Tam komedi, eğer bu stratejide olsaydı cemaat, Boğaziçi’nden mezun olan mensuplarını devlete yerleştirirdi, Afrikay’a öğretmen olarak yollamazdı.

Tam bir komedi.

Devleti ele geçirmek isteyeceksin ama, en kaliteli üniversitelerin en güzel bölümlerinden mezun olan cemaatteki insanları Afrika’ya yollacaksın.

Komedi, geçelim.

ALTI: Bizim gibi toplumlar her zaman güçlüden yana olur. Bu nedenle aidiyet ilişkileri fazla gelişmez. Gülen cemaati açısından da durum böyle oldu: Gücünü kaybedince etrafı bir anda tenhalaştı. Demiş Hakan.

Kişi kendisi gibi bilirmiş alemi.

1 Kasıma kadar muhalifimsi görülen Hakan, 1 kasımdan hemen sonra AKP ve Erdoğan’a yanaşması gazetelere konu olmuş ve AKP kalemşörleri tarafından dalga geçilme konusu olmuş bir mevzudur.

Cem Küçük gibi bir tetikçinin bile diline düşerek, “aferim yola geliyorsun” hitabına mazhar olmuş Hakan, kendisi gibi zannetmiş cemaati.

Bu cemaat eğer güçlüden yana olmayı tercih etseydi, AKP ile bir mücadeleye girmez ve bunca bedeli ödemezdi.

Cemaat, Hakan’da olmayan dik duruşundan dolayı bunca zulme maruz kalmıştır.

Ve bu duruşundan dolayıda dimdik ayaktadır.

Ne yıkılmıştır nede kaybetmiştir.

Hakan o küçük çerçevesinden, havuz meydası ve havuza dalmış olan kendi kanallarından dünyaya baktığı için, cemaatin 170 ülkesinde gümbür gümbür yaptıkları icraatleri görmüyor.

YEDİ: Gülen cemaatinin öne çıkardığı ilkeler vardı: Devletçilik, milliyetçilik gibi… İktidar, bu ilkelerin en hızlı savunucusu oldu ve bu ilkeleri Gülen cemaatinin elinden aldı. Demiş Hakan.

Cemaat asla menfi bir milliyetçilik anlayışına sahip olmamıştır.

Zira cemaatte olan bir kürt olarak, bu cemaatin kürtlere ve doğuya yaptığı hizmetlerin onda birini devlet yapmamıştır.

Hal durum bu iken, Hakan cemaate vuracam derken AKP’nin nasıl devletçi olup, bireyleri, milliyetlerinine bakmaksızın zulmettiğini görmemeye çalışmış.

AKP, çözüm süreci yalanın olduğu dönemde milliyetçiliğe hakaret ederken, çözüm sürecini dolaba koyunca azılı bir milliyetçilik anlayışına bürünmüştür.

Bu AKP adına oy getirsede, AKP cemaat arasındaki kalite farkınıda ortaya koymuştur.

Yani AKP, cemaatin elinden milliyetçiliği almadı, AKP katı bir faşist anlayışa sahip olduğunu cemaate saldırınca ifşaa etti.

SEKİZ: Muhafazakâr seçmenin Özal’dan beri gelişmekte olan “benim memurum işini bilir”, “bal tutan parmağını yalar” anlayışına meyyal hale geldiğini, bu anlayışa iyice alıştığını dikkate almadı Gülen cemaati. Yolsuzluk iddialarıyla hükümeti yıkacaklarını sandılar.

Hakan şark kurnazlığı yaparak, yeni yanaştığı AKP ve Erdoğan’a, “ben sizin yolsuluk yaptığınıza inanmıyorum aslında” sinyali vermiş.

Yolsuzluk yapan hırsızlık yapan AKP’ye karşı susmamayı ve milletin malını yiyenlere darbe yapılmasını, hükümeti yıkma olarak lanse etmeye çalışan Hakan ne olduğunuda ilan etmiş.

Cemaat yapmadı yolsuzluk operasyonlarını Ahmet Hakan, operasyonları, namuslu,şerefli, para için kimsenin önüne yatmayan temiz süt emmiş her kesimden ve düşünceden bu vatanın evlatları yaptı.

Bunlar her düşünceden ve ideolojiden insanlardı.

Bunu anlamanız biraz zor biliyorum ama bizim işimiz anlatmak.

“Dün yolsuzuk var” diyen Hakan, boynukalınları görünce 1 kasımdan sonra bu gün operasyonlara, “hükümete darbe” demeye başlamış.

DOKUZ: Hukuk kendi ellerindeyken hukuku kullanarak istedikleri düzeni oluşturmak istediler. Hem zulmettiler hem de hukuku kendi siyasi tasarımlarının oyuncağı haline getirdiler. Böylece bugün kendilerine yapılanların yolunu kendileri açmış oldu. Ayarıyla oynadıkları tartar, bugün kendilerini tartar oldu. Demiş Hakan.

Tam bir ikiyüzlü ve iftira dolu bir yaklaşım.

Yapılan tüm operasyonların arkasındaki siyasi güç olan AKP’yi paklayıp, cemaate saldırmak tam Perinçek ve yandaşların davranışı.

Hakan’da aynı koroya katılmış.

Basına ve özgür medyaya saygılı olma rolleri yapan Hakan, AKP’nin onca baskı ve medyayı susturma girişimlerine, dün olanları bahane ederek aklama ve destekleme yoluna girmiş.

Tam kendisine yakışan bir yaklaşım.

Madem bu kadar hak ve hukuk diyorsun Ahmet Hakan, tek kelime olsun AKP’ye ve Erdoğan’a da birşeyler söyle bakalım.

Tabii kolay yol cemaate saldırmak ve suçlamak değil mi ?

Tabi her zamanki gibi, terazinin ağır basan tarafında olma yolunu seçmiş sayın Hakan.

 

ON: İktidarla ittifak kurarak elde ettikleri güce fazla önem atfettiler. İttifak bozulunca güçlerini kaybedeceklerini göremediler. Demiş Hakan.

Cemaatin AKP’nin ilk zamanlarında AKP’yi destekleyerek askeri vesayeti bitirmesi çok yerinde bir hareketti. Dün buna karşı çıkan Hakan ve çevresi o zamanlar askeri vesayetin savunuculuğunu yapıyordu.

Bugünde Hakan, sivil diktanın yanında olarak, her zaman güçlünün yanında olma, rüzgar nerden eserse o tarafa eğilme huyunu devam ettiriyor.

Cemaat dün haklı olduğu için AKP’nin yanındaydı, bu günde AKP haksız olduğu için, bedel ödemeyi göze alarak karşısında olmuştur.

İşte bu davranış onurlu duruştur.

Bunu anlaması biraz zor Hakan’ın biliyorum.

Son söz;

Cemaat her yönüyle kazanmıştır.

Ufku sadece Türkiye olanlar, kaybedilen maddi şeylerle cemaati kaybetti olarak görmek isteyebilirler ama, hatırlatalım, bu cemaat dünyada 170 ülkesinde olan koskocaman bir organizasyondur.

Ve cemaatin dünya çapında hizmetleri ve icraatleri son sürat devam etmekte.