Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un Ulaştırma Bakanlığı’na gönderdiği skandal talimata hukuk, siyaset ve basın dünyasından tepki yağıyor.

Mehmet Y. Yılmaz, Derya Sazak, Mehmet Altan, Hasan Cemal, Hikmet Sami Türk gibi birçok ünlü isim karara sert tepki gösterdi. Anayasa ile güvence altına alınan basın özgürlüğünün, savcı talimatı ile yok edilemeyeceği vurgulandı. Seçimlere kısa süre kala muhalif medyayı susturma girişimi ‘çıldırma’ olarak yorumlandı. Basının sansür edilemeyeceği, demokratik rejimlerde bunun akla dahi gelemeyeceği kaydedildi.

Basın özgürlüğünün yok edilmesi istendi

Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz: Savcılık Anayasa ile teminat altına alınmış basın özgürlüğünün bir “idari karar” ile yok edilmesini talep ediyor. Savcı Bey’e Anayasa’nın 26, 27, 28, 29, 30 ve 31. maddelerini dikkatle bir daha okumasını öneririm. Savcı kuşkusuz ki bu maddeleri benim kadar biliyordur, bir hukukçu olarak uygulamanın da içinde olduğu için benden çok daha fazlasını da biliyor olmalı. Ama buna rağmen Anayasa ile teminat altına alınmış bir hakkın kullanılmasının engellenmesi için idari karar isteyebiliyor.

AKP çıldırmış görünüyor

Gazeteci-yazar Prof. Mehmet Altan: 17-25 Aralık sürecinde ortaya çıkan hırsızlıkların üstünü örtmek, yok saymak için girişilen sivil darbenin son ayağı bu. AKP çıldırmış görünüyor. AKP’li olmayan, partinin propagandasını yapmayan, biat etmeyen herkesi yok etmek, susturmak için yapılan bir halin yeni bir aşaması bu. Türkiye’nin çok büyük kısmının bu kanalları seyrettiğinin farkındalar. Kendi gazeteleri satmıyor, itibarları yok. Bir sivil darbenin çıldıra çıldıra bu noktaya gelmiş olmasıdır durum. Bu çıldırma arttıkça gayrimeşru iktidarlarının ortadan kalkmasının süreci daha da kısalıyor.

 

Bu, Türkiye’yi açık faşizme götürür

Milliyet Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak: Böyle bir yaptırım Türkiye’yi açık faşizme götürür. Henüz açılmamış bir davada savcının yayın kuruluşlarını uydu üzerinden kapatma istemi demokrasi ve hukukun geçerli olduğu hiçbir ülkede kabul edilemez. Bu, bir savcının yetki alanını aşan bir girişim. Siyasi iktidarın baskısı ve ‘kırmızı kitap’ adıyla yeniden oluşturulan gizli anayasa niteliğindeki kavramlarla medyaya sansür istenmekte. Ergenekon, KCK gibi  pek çok siyasi davada yargı süreci işlerken suçlanan o akımların radyo ve televizyonları yayınlarına devam etmiştir. Seçim ortamında kamuoyu oluşmasından neden rahatsız oluyorsunuz?

Medyadan örgüt çıkmaz

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül: Basına yönelik her türlü kısıtlama bu alanda çalışan biz gazeteciler için var oluş, yok oluş meselesidir. Uzunca bir süredir Türkiye’de medya, düşünce ve ifade özgürlüğü iktidarı elinde bulunduran kesimlerin politikalarından kaynaklanan kısıtlamalar ve baskıları yaşamakta. Mahkeme kararı olmaksızın bir savcının açılan davaları gerekçe göstererek basına ve iletişime yönelik sınırlama talimatı vermesi gazetecilik alanını daraltıcı bir girişimdir. Artık Türkiye medya alanında örgüt çıkarma zihniyetini bir an önce bırakmalı, medya özgürleştirmelidir.

Savcı coşkun yetkisini aştı

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: Böyle bir şey söz konusu olamaz. Basın engellenemez ve hürdür. Basın özgürlüğü demokrasinin temelidir. Basın özgürlüğü olmayan bir ülke demokratik sayılamaz. Dolayısıyla yaptığı yayınlardan basın organlarının engellenmesi Anayasa’ya ve demokratik rejime aykırıdır. Cumhuriyet savcısının da böyle bir yetkisi yoktur. Demokratik bir rejimde bu insanın aklına gelmez. Eğer basın özgürlüğü olmazsa, kamu kurumları üzerindeki demokratik denetim söz konusu olmaz. Basın halkın sesidir. Halkın kamu üzerindeki denetim organıdır.

Savcı anayasal suç işliyor

Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Mehmet Kasap: 2004 yılında Kopenhag Kriterleri’ne uyum sağlamak amacıyla, biraz da AB’nin zorlamasıyla Anayasa’nın 30. maddesinde değişikliğe gidilmiştir. Her ne kadar Anayasa madde 90’a göre basın yayın araçlarına el koymak mümkün değilse de 30. maddeye göre muhalif basın yayın kuruluşlarının işletilmekten alıkonulması anayasal suçtur. Savcı Serdar Coşkun bu yazısıyla açıkça anayasal suç işlemektedir.

Seçime 3 hafta kala ‘Medyayı susturun’ deniyor

Gazeteci-yazar Orhan Kemal Cengiz: Böyle bir karar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ifade hürriyeti, haber alma hürriyeti, haber yapma hürriyeti, mülkiyet hakkı, hukuki güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı gibi her şeyi ihlal ediyor. Burada anayasal sistemin dışına çıkıldığını, hukuk sisteminin dışına çıkıldığını görüyoruz. Seçimlere 3 hafta kala muhalefetin çıkabileceği derdini anlatabildiği medyayı susturun deniyor. Bu kararın arkasında siyasi irade var ve o irade muhalifleri susturmak istiyor.

Sansür kabul edilemez

İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Günal Kurşun: Medyadaki belli haberlerden iktidarın rahatsız olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla iktidarın böyle bir talimatı olduğunu tahmin ediyorum. Burada açık bir hukuk ihlali, basın özgürlüğünün hiçe sayılması söz konusu. Yayınlar özgür bir basın çerçevesinde asla sansür edilemez, tehdit kabul edilemez. Aksi, ifade özgürlüğünün ihlali olur.

Temel hakların ihlali

Koç Üniversitesi Ceza Hukukçusu Yrd. Doç. Murat Önok: Mevzuata uygun olarak kurulup faaliyet gösteren medya organlarının tüm faaliyetlerinin engellenmesine yönelik bir talep, başta ifade ve basın özgürlüğü olmak üzere, Anayasa’da ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası antlaşmalarda korunan birçok temel hakkın ihlali niteliğinde olacaktır.

ZAMAN