Ankara’da yüzden fazla insanın katledildiği Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı yapıldı. Katliamı kimin yaptığı henüz tam olarak belli değil. Dikkatler IŞİD’ün ütüne çevrilmiş durumda ama IŞİD saldırıyı üstlenmedi.

Saldırıyı yapanın kim olduğu elbette önemli ama saldırının neden önlenmediğini analiz etmek daha da önemli. Saldırıda açık bir istihbarat ve güvenlik zaafı olduğu muhakkak. Bu durumda temel soru şu: İstihbarat zaafı neden kaynaklanıyor?

Türkiye’de istihbarat zaafının yaşandığı ilk olay bu değil. Uludere’de kendi köylüsünü bombalatan bir istihbarat teşkilatı var. Bir zaaf olarak utanç duyulması gereken bu teşkilat maalesef 2011 yılından beri kendini geliştirip zaaflarını bir türlü kapatamadı. Reyhanlı bombası, Suruç bombası, Diyarbakır’da HDP mitingine yapılan saldırı, HDP’nin Adana ve Mersin’deki binalarına yapılan saldırılar, Dina Ramazanov’un İstanbul’da polis karakoluna yaptığı saldırı, ve en son Ankara katliamı. Bütün bu katliamların ortak yönü Suriye kaynaklı saldırılar olması ve hemen hepsinin arkasında Suriye’deki cihatçı örgütlerin olduğu kanaati.

O halde şunu söylemek mümkün: Türk istihbaratı Suriye kaynaklı terör tehditlerine karşı büyük zaaf içinde. Oysa sözünü ettiğimiz bu teşkilat Suriye’nin en derinlerine kadar operasyonel birimlerle müdahale eden bir istihbarat teşkilatı bu. Nasıl oluyor da Suriye’nin en derinlerinde operasyonlar yapan, oralardaki muhaliflerle birlikte çalışan, onlara silahlar gönderen bir teşkilat Suriye kaynaklı terör eylemlerine karşı bu kadar zaaf içinde olabiliyor?

Bu soruya muhaliflerin verdiği cevap basit: MİT Suriye’deki Cihatçılara göz yumdu, hatta onlara destek oldu, dolayısıyla şimdi onlar kontrolden çıktı, bunun için MİT büyük zaaf içinde.

Bu teori kısmen doğru olabilir. En azından MİT’in Suriyeli cihatçılara yardım ettiği kesin. Bunu MİT’de saklamıyor. Konusu mahkemelere düşmüş durumda. Ancak MİT’in Suriyeli cihatçılara yardım etmesi onun Ankara’nın göbeğinde patlayan bombayı görmeyeceği önlemeyeceği anlamına gelmez. Eğer MİT bunu bilerek yapıyorsa buna istihbarat değil ihanet denir.

Ayrıca zaaf sadece MİT’in zaafı değil. Polis ve jandarma istihbaratının da zaafı var. Bu durumda zaaf sadece cihatçılara yardımdan kaynaklanan bir zaaf olamaz. Daha geniş ve daha büyük bir zaaf kaynağı olmalı…

Bu zaaf kaynağının iki ana damarı şunlar:

1) IŞİD ve cihatçılarla ile ilgili tüm dosyalar ve konular sadece MİT’in kontrolünde. MİT içinde de son derece gizli bir ekibin denetiminde yapılan bir istihbarat faaliyeti. Bu nedenle Jandarma ve Polis Suriye’yle ilgili hiç bir cihatçı grubun takibini yapmıyor, onlara yönelik operasyon geliştirme yetkileri yok. Savcılar, hatta hakimler bu konuda zaten MİT’in telkiniyle hareket ettiklerinden dolayı IŞİD ve Cihatçılar üzerine açılmış yerli dava bile yok.

Nasıl oluyorsa oluyor Bakanlar kurulunun terör örgütü ilan ettiği IŞİD ve El Nusra cephesinin Türkiye içindeki faaliyetlerine yönelik tek bir operasyon yapılmıyor. Bunun nedeni şu: AKP hükümeti uluslararası baskılar nedeniyle bu iki örgütü terör örgütü ilan etti ama, bu sadece kağıt üzerinde ilan edilmiş bir terör örgütü. Fiiliyatta bunlarla ilgili operasyonel yetki MİT’e verilerek, diğer devlet kurumlarının bu örgütlerin takip ve tarassuttu engellemiş durumda.

MİT’in içinde de son derece sınırlı sayıda personelin takip ettiği bu konu büyük istihbarat zaafına neden oluyor. Zaafın ana damarlarından biri bu.

İkinci ana damar ise istihbarat teşkilatındaki siyasallaşma. MİT müsteşarının AKP’ye üye olması ve MİT’i partinin menfaatleri doğrultusunda kullanma girişimi teşkilat içinde tepkiyle karşılandı. İddialara göre müsteşar MİT’in içinde bile kimseye güvenmiyor. Hatta birimler ve binalar arasında giderken bile güvenlik gerekçesiyle gideceği binanın boşaltıldığı iddia ediliyor.

Müsteşarın personeline güvenmediği apaçık ortada olan bir istihbarat teşkilatı mensubunun kendi müsteşarına güvenmesi beklenebilir mi? Ayrıca istihbarat dünyasında siyasallaşma nedeniyle ekipleşmelerin olduğu da iddialar arasında. Bu da istihbaratı kendi iç kavgasına döndürmüş durumda.

MİT müsteşarına içeriden yöneltilen temel eleştirilerden biri kifayetsiz muhterislerle yeni yetmelerle iş yamaya çalışması. Hiç bir şekilde istihbaratı bilmeyen tanımayan birini sırf ideolojik gerekçelerle müsteşar yardımcısı yapması o yardımcının da Stratejik Düşünce Enstitüsündeki bir etkinlikte MİT’in çok önemli bir operasyonunu orada bulunan yerli ve yabancı izleyicilere deşifre etmesi MİT’te çok ciddi huzursuzluğa neden olmuştu örneğin. Bu Acemlikler ve partizanlıklar nedeniyle hayatını kaybeden MİT’çilerden bile söz ediliyor. En azından personelin bazılarında bu yönde huzursuzluk var. Dolayısıyla teşkilat zaten çalışmıyor. Diğer devlet kurumları da IŞİD ve Cihatçılar konusu MİT’in konusu o konu “devlet sırrı” diye izleme ve takip yapmayınca büyük zaaf oluşuyor…

Korkarım AKP gidene kadar bu zaaf devam edecek…

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...