Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar Birliği gözlemcisi Dr. George Almpouras, mühimmat yüklü MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili tutuklu yargılanan dört savcı ve bir askerle ilgili davaya ilişkin raporunu tamamladı.

 

Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar Birliği (MEDEL) gözlemcisi Dr. George Almpouras, Adana’da MİT’e ait mühimmat yüklü TIR’larla ilgili soruşturmayı yürüten eski Adana Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, eski Adana Başsavcı Yardımcısı Ahmet Karaca, eski Adana Savcısı Aziz Takçı, Özcan Şişman ve Adana Jandarma İl Komutanı Özkan Çokay’ın tutuklu yargılandığı davayla ilgili raporunu yayımladı. Rapor, YARSAV Başkanı Murat Aslan tarafından paylaşıldı.

BU NASIL ‘DEVLET SIRRI’?

Çarpıcı gözlem ve bilgilerin yer aldığı raporda ilk duruşmanın yapıldığı gün yaşananlar hakkında şunlar söylendi:

[Duruşma günü] Güvenlik tarafından biraz zorluk çıkarılmasından sonra Yargıtay’daki duruşma salonuna girdik ve her şey normal seyrinde devam etmekte iken savcı, devlet güvenliğini ileri sürerek gizlilik kararı alınmasını ve mahkeme salonunun boşaltılmasını ve duruşmanın kamera kaydına alınarak devamını talep etti. Bu talep sanıkları şaşırtmış ve sanıklarca bu talebin esastan reddi istenilmiştir. Sanıklar, olayda devlet sırrının varlığına karşı çıkmışlar, savcının olayda ne tür bir devlet sırrı olduğunu açıklamasını istediler. Bu soruya her hangi bir cevap verilmemiştir. Savunma makamı, gizli duruşmanın ve yalnızca kamera kaydının, Anayasa, ceza usul yasası ve AİHS 6. maddesinin ihlali anlamına geleceği konusunda ısrarcı olmuşlardır. Bir kaç dakikalık bir süreçten sonra, Mahkeme, oybirliği ile her hangi bir gerekçe belirtmeden salonun boşaltılmasına karar vermiştir. Sadece sanıklar ve avukatlar içerde kalmış, diğerleri mahkeme salonunu terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu şartlar altında duruşmaya katılmak ve gözlemlemek imkânsız hale gelmiş ve ilk bakışta ziyaretin amacı boşa çıkartılmıştır.

‘BU DAVA TELEVİZYONDAN YAYINLANMALIYDI’

Raporda, “devlet sırrı” iddiasının mantıksızlığıyla ilgili şunlar söylendi:

Her bir devletin sırlarını saklamaları konusunda hakları bulunsa da bu davada konunun bu olmadığı görülmektedir. Sır olarak düşünülen tek şey tırların taşıdığı yüktür. Ne var ki, yargılamanın yapıldığı şu anda, bunun bir sır olmadığı açıktır. Nitekim uluslararası basın (örneğin Reuters) birçok şekilde tüm hikâyeyi yayınlamış ve bu haberler hâlâ internette bulunmaktadır. Sanırım şu anda rejim tarafından bu şekilde bir yaklaşımın [mahkemeye] empoze edilmesinin nedeni, Suriye’ye politik sebeplerle gerçekleştirilen silah sevkiyatının örtbas edilmesidir.

Her hâlükârda devlet sırlarının açığa vurulması varsayımı iddianame ile de çelişmektedir. Daha açık bir ifadeyle, eğer iddianame doğru ise devlet sırrı açığa vurulmuştur ve devlet sırrının açığa çıkması halinde bunun tekrar devlet sırrı olarak korunmasına imkân yoktur. Şayet devlet sırrı açığa vurulmamış ise ortada suç yoktur. Her şartta yukarıda anlatıldığı gibi savcıların mühimmat taşıyan tırları yakaladıkları, Türkiye’de gerek basında gerekse de internette çokça yayınlanmış bir haberdir.

Gözlemci Almpouras, raporuna, “Bana öyle gelmektedir ki demokratik bir devlette böyle bir yargılama tüm televizyon ekranlarından yayınlanır. Sonuç olarak duruşmanın sadece kamera önünde yapılarak kamuya kapatılması şeffaflığın ve konunun kamusallaşmasının engellenmesi amacını taşımaktadır.” ifadeleriyle devam etti.

YARGI ÜZERİNDEKİ BASKILAR

Dava süreciyle ilgili gözlemlerle devam eden raporda, Türkiye’de yargının durumuyla ilgili şu ifadelere yer verildi:

Birçok başka gerçek, mahkemenin bağımsız olmadığı sonucunun altını çizmektedir:

1. Mahkemenin oluşumu sorgulanabilir niteliktedir çünkü kimin heyette yer alacağı konusundaki tek irade mahkeme başkanına aittir ve bu konuda objektif kriterler yoktur. Daha spesifik olarak belirtmek gerekirse yargılamadan sorumlu Yargıtay dairesi 10 kişiden oluşmaktadır ve onlar arasından 4 kişi başkan tarafından seçilmektedir. Yargıçların atanmalarına ilişkin usule yönelik bu gözlem, yargı sisteminin tamamının aynı karakterde olması ile de desteklenmektedir. Türk meslektaşların açıkladığı şekliyle, hâkimlerin atanmasından sorumlu HSYK üyelerinin çoğunluğu cumhurbaşkanı tarafından kontrol edilmektedir. Böylelikle HSYK, Yargıtay daire başkanlarını belirleyen Yargıtay Genel Kurulunu da [yeni üye atamak suretiyle] kontrol etmektedir. Ayrıca HSYK’nın tarafsızlığı, herhangi bir mantıklı gerekçe olmaksızın YARSAV üyesi yargıçların art arda süreklilik arzeder şekilde ülkenin uzak köşelerine gönderiliyor oluşu ile de sorgulanabilir. Türkiye’de HSYK, uluslararası standartlara aykırı olarak hâkimleri kendi istekleri dışında, istediği zaman başka bir yere atama yetkisine sahiptir.

2. Bu şekilde, doğal yargıç ilkesinin ihlal edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu gerçeklere, mahkeme üyelerinin bazılarının yürütme tarafından desteklenen ve YARSAV ile haksız rekabet yapmak için özel olarak kurulan Yargıda Birlik Derneği’nin (YBD) kurucu üyesi olduklarının da eklenmesi gerekmektedir. Çok kısa bir sürede Türk yargısının büyük kısmı bu derneğin üyesi olmuş, bunların birçoğu içinde oldukları hiyerarşi tarafından zorlanmışlardır. Hatta YARSAV’dan da 1700 kişi içinden 300 kişi ayrılarak YBD üyesi olmuştur.

‘İDDİANAME EKLERİ SANIKLARA VERİLMEDİ’

Rapor, TIR davasındaki skandallarla ilgili şu aktarımlarla sürdü:

3. İddianamenin tamamı tüm ekleri ile sanıklara verilmemiştir. Tırların içeriğinden iddianamede bahsedilmemiş, suçlamaları destekleyen bazı dokümanlar ve iddianamenin ekleri sanıklara tebliğ edilmemiştir. Böylelikle suçlamalar yeterli şekilde tanımlanmamıştır.

4. Sanıklar, Milli Güvenlik Kurulu’nun kamu güvenliği sebebi ile aldığı herhangi bir gizlilik kararına ilişkin belgenin tırlarda bulunmadığını ifade ederek suçlamaları reddetmektedir. Böyle bir belgenin sanıklara verilen belgeler arasında da yer almadığı gözükmektedir. Şaşırtıcı olarak, tırlara refakat eden istihbaratçılar başlangıçta kimliklerini ne polise ne de savcılara göstermemişlerdir. İstihbaratçılar arama sona erdikten sonra herhangi bir mazeret göstermeksizin kimlik ibrazında bulunmuşlardır. Bu durum, ancak söz konusu yükün yasadışı olduğu gerçeği ile açıklanabilir.

‘SAVCILARIN NEDEN TUTUKLANDIĞI AÇIKLANAMAZ’

Raporda savcıların neden tutuklu olduklarının açıklanmasının olanaksız olduğuna işaret edilerek, şunlar söylendi:

Çok daha önemlisi, savcıların, yargı görevlileri olarak kaçma şüphesi olmaması ve bu nedenle niçin tutuklanabilir olduklarının açıklanamamasıdır. Her ne kadar bu konudaki Türk hukuku tarafımdan bilinmese bile; sanırım yargı görevlileri, görevleri gereği düzgün yurttaşlar oldukları varsayılarak, bu konuda belli bir saygınlığı hak etmektedirler. Kanaatimce, savcıların görevlerinden alınmaları yeni suç işlememeleri için yeterinden fazla bir tedbirdir. Kaldı ki suç ile savcıların görevleri arasındaki ilişki de iddianame tarafından çok sınırlı şekilde ortaya konulabilmektedir. Her hangi bir istisnaya yer vermeden tüm sanıkların tutukluluğu en hafif ifadesi ile beni politik amaçlar güdüldüğü şüphesine düşürmektedir.

‘HUKUK TÜRKİYE’DE ÖLÜYOR’

MEDEL gözlemcisi, raporuna sanık aileleri ve duruşma sırasında yaptığı görüşmelere ilişkin gözlemleriyle devam etti. Gözlemcinin bir parlamenterle yaptığı görüşmede şu ifadelerin kullanıldığını aktardı:

Mahkemenin gizlilik kararından sonra belki karar değişir düşüncesiyle, öğleden sonraya kadar mahkeme bahçesinde bekledik. Fakat duruşma kapalı devam etti ve ertelendi. Bu sırada medya ile yargılama, gizlilik kararı ve tüm yaşanan gerçeklik üzerine konuştuk. Daha sonra sanıklara destek için gelen parlamenterler ile görüştük. Onlardan biri açıkça bağırdı ve dedi ki “hukuk Türkiye’de ölüyor”.

 

 

KAYNAK

http://haber.sol.org.tr/turkiye/avrupa-yargiclar-birligi-gozlemcisinin-mit-tirlari-davasi-raporu-yayimlandi-133428