24 Kasım’da Rusya’ya ait SU 24 savaş uçağının Türkiye tarafından vurulması çok yönlü bir tartışmayı başlattı.
Tartışmanın bir tarafında olanlar Fuatavni’nin Rus savaş uçakları vurulacak twiti ile bağlantılı olarak meselenin arkasında derin partinin adamlarını görme eğilimindeler. Onlara göre, Türkiye’deki iktidar demokrasi, insan hakları ihlalleri ve 17/25 sürecine bağlı olarak düşülen zor durumdan kendisini kurtarmak amacıyla gerekirse bir savaşı bile göze alabilecek durumda. Rus uçağını da bu yüzden düşürmüş olabilir. Buradan bir Goeben ve Breslau çıkarma eğilimi bile var.
Fakat ben şahsım adına biraz farklı düşünüyorum.
Olayın cereyan etme biçimi ve sonrasındaki gelişmeler dikkat çekici ve kafa karıştırıcı.
Uçağın düşürülmesi angajman kuralları ile ilgili. Türkiye’nin Suriye sınırı için uyguladığı (Suriye uçakları için) angajman kuralı 10 km. Türkiye sınırına 10 km. yaklaşan hava araçları düşman kabul edilmekte ve bu hava araçları Türkiye sınırına girdiklerinde düşürülebilmektedir. Hatta bir Suriye hava aracı da düşürülmüştü. Kuralın uygulanacağı daha önceden Rus yetkililere 5 kez bildirildi. Türk yetkililer söz konusu angajman kurallarını 3-15 Ekim tarihleri arasında yapılan görüşmeler ile Rus yetkililere tekrar deklare ettiler.
Enteresan olan şu; bu Rusya’nın düşürülen ikinci hava aracı. İlki insansız bir hava aracıydı ve yine angajman kurallarının ihlali gerekçesiyle Türkiye tarafından düşürülmüştü.
Rusya buna rağmen ikinci hamlesini yaptı. 5 dakika boyunca 10 defa uyarılan SU 24 savaş uçağı bütün bu uyarıları dikkate almayarak Türk hava sahasını 17 saniye boyunca ihlal etti. Vurulduktan sonra ise savrularak Suriye Türkmen bölgesine düştü. Uçaktan atlayan iki pilottan birisi yerden açılan ateş sonucu hayatını kaybetti.
Bir savaş pilotunun 10 defa uyarılmasına ve düşürüleceğini bilmesine rağmen ısrarla Türk hava sahasını ihlal etmesi garip bir durum değil mi?
Olayın hemen ardından Türk hükümetinin verdiği tepkiler çok yetkin ve profesyonelce değildi. Üst üste farklı açıklamalar geldi. Mesela; bilinmeyen bir hava aracı denilerek süreç yumuşatılacağına doğrudan Rusya’nın adının verilmesi Ak diplomasinin acemiliğinin dışa vurumuydu. Hatta bence bir çeşit panik havasıydı, denilebilir.
Panik havasıydı çünkü bence Rus uçağının düşürülmesi Ankara’nın derin dehlizlerinde derin parti oligarkları tarafından planlanmıştı düşüncesi gerçeği yansıtmıyordu. Onlar sadece büyük bir sürpriz ve şok yaşadılar. Belki de hedefte kendilerinin olduğunu fark ettikleri için.
Rusya ise daha önceden çalışılmış izlenimi veren tepkiler gösterdi. Putin soğukkanlı ve fakat sert bir master planı devreye sokuyor gibiydi. Arkadan vurulduklarını, ihanete uğradıklarını söyledi. Ardından Rus basını devreye girdi ve Fuatavni’nin twitleri de dâhil olmak üzere 17/25 Aralık tapelerini gündeme getirdi. Türkiye’yi aslında AKP iktidarını IŞİD petrolleri ile ilişkilendirdi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Türkiye-Rusya Ortak Stratejik Planlama Grubu toplantısına başkanlık etmek için Türkiye’ye yapacağı ziyaretin iptali haberleri geldi. Yine Rusya vatandaşlarının Türkiye’yi terk etmesini istedi. Rus gazının kesilmesi de gündemde. Son olarak Türk iş adamlarının Rusya’ya giriş vizelerinin iptal edilmesi, Rusya’da 40 Türk iş adamının tutuklanması gerginliğin tırmandığının göstergeleri.
Türkiye uçağın düşürülmesinin hemen ardından Nato’yu toplantıya çağırsa da gerekli desteği alamadı. Hem ABD hem de AB Türkiye’ye sakin olması ve meseleyi sükûnet ile halletmesi yönünde telkinlerde bulunmaktan başka bir şey yapmadı. Yani aslında Türkiye’yi gerçekte ise Erdoğan’ı Rusya karşısında yalnız bıraktı.
Bu yazının yazıldığı saatlerde dolar 2.98’i görmüş durumda. Süreç daha da sertleşebilir. Bunun en ciddi yansıması Türk ekonomisine olacak gibi. Ayrıca Rusya’nın Suriye sınırından giren yabancı unsurlar için askeri birimlerine vur emri vermesi AKP’yi Suriye oyununun dışına atmak anlamına geliyor. Böyle giderse bölgede belirgin Kürt oluşumları için Türkiye’nin her hangi bir söz hakkı olmayacak. Hatta Esad’ın geleceği için bile Ankara oyunun dışına atılmış durumda. İran’ın Rusya yanlısı tavrı ve Türkiye’ye yönelik sert eleştirisi bu sürecin ilk göstergeleri arasında yer alıyor.
Sonuç itibariyle kanaatimce birileri -ki bu Rusya, ABD ve AB üçgeninde bir denklem- IŞİD söylemi üzerinden Erdoğan’ın tasfiye sürecini ve Ortadoğu’da yeni bir paylaşım planını devreye sokmuş durumdalar. Perinçek’in paniği birazda bundan kaynaklanıyor.