Geçtiğimiz hafta sonu Brüksel’de, AB-Türkiye zirvesi gerçekleşti. Özellikle son yılda göçmen krizi ile baş edemeyen AB, Türkiye ile bir takım vaatler konusunda anlaşmaya vardı.

Davutoğlu’nun katıldığı AB zirvesinde, işbirliği karşılığında AB Türkiye ile ilişkilerini dört temel alanda geliştirme taahhüdü verdi:
1- AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması
2- İki yıl süre ile yıllık 3 milyar Euro finansal destek
3- Türkiye vatandaşlarına Schengen bölgesinde vize serbestliği
4- 400.000 mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması
AB’nin sunduğu taahhüdün hayata geçirilmesi ise Türkiye’den talep edilen konulara bağlı:
1- Ankara’nın sınır güvenliğini arttırması
2- İnsan kaçakçılığıyla etkin mücadele
3- Geri Kabul Anlaşmasının imzalanması
Anlaşmanın hedefi ne?
Avrupa Birliği’nin Türkiye ile anlaşmadaki hedefi;
Sınırları kapatarak mülteci akını tamamen durdurmak. AB’nin sınırları ve mülteci akını kontrol altına alma isteği yeni değil. Fakat özellikle Paris katliamından sonra Avrupa’da oluşan korku ve panik hissi ve aşırı sağcı ve muhafazakar partilerin baskısı bu konuda etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bunun için türkiye’ye sınır bekçisi rolü biçildi. Ne acıdır ki; Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge isteyen Türkiye, bir anda Avrupa’nın tampon bölgesi haline geldi.
Türkiye’nin anlaşmadaki hedefi;
Panik halinde olan AB ile mülteciler üzerinden kirli pazarlık yaparak AB’nin Türkiye’deki baskıcı hükümet hakkındaki negatif raporların, olumsuz görüşlerin kenara itilmesi, bireysel özgürlükler ve ifade özgürlüğü alanındaki kısıtlamalar hakkında eleştirilerin kesilmesi, Türkiye’nin terör örgütlerine verdiği destek ve yaptığı kirli ticareti AB tarafından dillendirilmesinin geçici bir süre ile engellemesi…
Mülteci krizi yeni bir hadise değil. Sadece Suriye krizi dört yılı aşkın süredir devam etmekte. Fakat insanlık dramına sebep olanözellikle son bir yıldır yüzbinlerce mültecinin sanki “düğmeye basılmış gibi” aniden Ege’ye akın etmelerine kuşku ile yaklaşıyorum.
Göçmenlerin Ege’yi aşma gayretlerini düne kadar seyretmekle yetinen, hatta müsaade eden Türkiye, AB ile yapılan uzlaşmadan bir gün sonra Türkiye sahillerinde yunan adalarına gitmeye çalışan 1300 göçmeni gözaltına aldı. Bunun için geniş çaplı bir operasyon tertip edildi. Emniyet birimleri sahillere giden bütün yolları kapatıp kontrol altına aldı. Tabi yapılan operasyon tamamen göstermelik idi. Zira Türkiye’nin iki yıl boyunca her gün böyle geniş çaplı operasyonlar yapması düşünülemez ve imkansız.
AKP hükümeti yapılan anlaşmayı Türkiye’de çok büyük başarı olarak lanse ediyor. Havuz medyasına inanırsak; Ekim 2016’da Avrupa’ya vize muafiyeti geliyor, Türkiye birkaç sene içinde abi üyesi olacak…
Peki ya gerçekler?
Türkiye’de, özellikle Erdoğan ve Davutoğlu’nun geçmişteki açıklamalarını bakarak hala AB üyeliğine inanan var mıdır bilmem ama sadece vize muafiyetini ayrı ayrı onaylayacak olan 28 üye ülkenin, IŞİD ve IŞİD’den kaçan insanların bir arada tutulduğu tampon ülke ile sınırlarını kaldırılacağını düşünmek sadece ütopya olur.
Türkiye medyasının ağzına almadığı, Geri Kabul Anlaşması’nın etkin bir şekilde uygulanmasından uluslararası mülteci hukukuna uyum sağlanması ve organize suçla mücadeleye kadar geniş bir çerçevede Türkiye’ye sorumluluklar getiren “72 kriterden” bahsetmiyorum bile.
Kısacası:
Avrupa ülkelerinin 33 milyar Euro’ya halledemeyeceği mülteci krizinin Türkiye’ye 3 milyar Euro rüşvet vererek halletti.
Aklıma nedense “Gümrük Birliği Anlaşması” ve ardından yaşanan 2001 krizi geldi…