Erdoğan ile Putin arasındaki gerginlik, şiddeti artarak devam ediyor. Erdoğan’ın yaklaşımı uzlaşmaktan yana. Daha ilk günden itibaren bunu belli etti. İklim zirvesine giderken ihtimal ki Putin ile görüşerek bu meseleyi halledeceğini düşünüyordu. Fakat beklentisi hayata geçmedi.

Bu noktaya kadar değerlendirmelerde bulunanlar Rusya’nın bir çeşit şantaj siyaseti ve algı yönetimi uyguladığını düşünüyorlar. Eğer başarabilirse, Erdoğan’a özür diletecekler ve dolayısıyla yeni Rus çarının muhkem karizmasını korumaya devam edecekler.

Lakin mesele sadece modern çarın karizmasıyla ilgili görünmüyor. Türkiye’nin Rusya karşısında atacağı her hangi bir geri adım Ortadoğu’da Rus siyasetinin daha bir belirgin ve öncül olması anlamına geliyor. Süreç Rusya, İran ve Esed ittifakını daha da güçlendirir. Bu ise petrol ve doğalgaz kaynakları ve bu kaynakların taşıma yolları üzerinde Putin ile ortaklarının etkisini artıracaktır. Diğer taraftan Ortadoğu’da dizayn edilmesi düşünülen Sykes-Picot benzeri haritalarda Rusya büyük ortaklardan birisi haline gelebilecektir.

Buraya kadar şaşılacak bir şey yok. Devletlerin ve ekonomik kaynakların olduğu yerde rekabet tarihin derinliklerinden beri hep vardı ve olmaya da devam edecek. Biz de 1071’den beri bu coğrafyada söz konusu denklemin içerisinde olduk. Bazen etken bazen ise edilgen. Eğer bütün bu olup bitenleri bir badire olarak görüyorsanız sorun değil Türkiye Devleti bu kaostan öyle veya böyle çıkar.

Fakat süreç içerisinde jeopolitik ve devlet siyaseti ile tam entegre olmamış özel bir durum var; Erdoğan ve derin parti.

Putin’i, bürokratlarını ve seyfiyesini dikkatle takip ettiğinizde hedef olarak özenli bir şekilde Erdoğan’ı seçtiğini kolaylıkla fark edebiliyorsunuz. Hatta muhtemel ki Türkiye’de Erdoğan karşıtı halk kesimlerinden de destek almak amacıyla Fuatavni twitleri ve 17/25 Aralık dosyaları üzerinden giriş yaptı. Şimdi de IŞİD petrolleri üzerinden uluslar arası kamuoyunu yanına çekmeye çalışıyor. Ama yine hedefte ısrarla Erdoğan ve ailesi duruyor. Bence anti-Erdoğancılık dikkatle düşünülmüş istihbarat eğitimi kokan algı stratejisi. Bu noktada anti parantez şunu söylemek lazım. Derin parti Türkiye’de yıllardır bir kesime uyguladığı algı stratejilerinin bir benzerine kendisi maruz kalıyor hatta bir sürede daha kalmaya devam edecek. Kader işte!

Erdoğan’ın bu noktada eli zayıf. Putin ve KGB’ sinin algı savaşları ile baş edecek gibi görünmüyor. Kendisi de farkında olsa gerek olayın ilk cereyan ettiği aşamada NATO’dan destek arayışına gitti. Şimdi ise özellikle ABD’yi yanında tutmaya çalışıyor. İlhan Tanır’ın geçtiği son bilgileri göre, Obama yönetimi Erdoğan’ın petrol kaçakçılığı ile ilişkilendirilmesi meselesine katılmadığını ifade etti. Yani nispi bir destek verdi ama bu destek Erdoğan’a mı yoksa Rusya’nın yayılmacı siyasetine karşı Türkiye’nin araçsallaştırılmasına mı ayrı bir tartışma?

Bütün bu olup bitenlere bakarak kanaatim şu;

17/25 Aralık meselesi değil ama IŞİD petrolleri ve desteği meselesi Rusya’nın tetiklemesiyle ilk defa bu kadar ciddi bir biçimde uluslar arası kamuoyunda gündeme gelmeye başladı. Erdoğan’ın otoritesi karşısında hatırı sayılır bir gedik açtı. Bu siyasetin diline dahi yansıyor. Daha soft ve çekingen bir uslup kullanılıyor. Hükümet ister Rusya’dan özür dilesin isterse de Rusya’ya karşı Batı ittifakının yanında yer almaya çalışsın, iki tarafa da tavizler vermek zorunda kalacak ve kısa-orta vadede kontrolü yavaş yavaş kaybedeceği bir tasfiye sürecine girecektir.