Albert Einstein, ön yargıyı yıkmanın atomu parçalamaktan daha zor bir olay olduğunu söyler.
Evet ön yargı, gerçekten yıkılması zor bir olaydır.
İnsanların; bir kişi, bir topluluk yada bir fikir için, önceden kabul ettiği yada inandığı sebeplerle peşin hükümlü olmasına ön yargı deniyor.
Ön yargı genellikle, insanların kötü bir halde veya fikre sahip olmasının, peşin hükümle kabul edilmesi olarak algılanır.
Yani bu adam kötüdür, bu fikir tehlikelidir, bu topluluk iyi değildir vb. Kötü oluduğu konusunda, insanların peşin hüküm vermesini kaset eder.
Ön yargı, bizim toplumumuzda hemen hemen her kesimde ve her insanda var olan bir haldir. Evet bir bakıma bazen koruyucu faydaları olmakla beraber, çoğunlukla insanların, birbirini tanıması ve birbirinden faydalanmasının önündeki en büyük engeldir ön yargılar.
Ön yargılarımız bizi birbirimizden, o kadar çok uzaklaştırmış ve yabancılaştırmış ki, son yaşadığımız süreçle bunu çok daha iyi anladık.
AKP’nin bu topluma çok fazla zararı oldu ve bu zararları çok uzun süreli hasarlara neden olduğu tartışmasız.
Ama aynı AKP , bu toplumda var olan ön yargıların yıkılması adına, çok önemli bir misyonu da oldu. Hatta diyebilirim ki AKP olmasaydı , bu toplumda var olan bazı ön yargılar asla yıkılmazdı.
AKP toplumda o kadar büyük bir sarsıntı ve yıkım meydana getirdi ki, bu yıkım sadece değerler ve ahlak anlayışında olmadı, aynı zamanda AKP’nin bu yıkıcı etkisi, toplumun yıllardır birbirine karşı yabancı, düşman ve asla bir araya gelmez denilen ve aralarından ön yargı duvarları olan toplulukların, o var olan duvarlarını da yıktı.
Özellikle bu yıkım toplumda şu şekilde oldu kanaatimce.
1- İnsanlar ideolojilerin ve sağ-sol kavramlarının aslında bir isim ve tanımlama olduğunu, asıl olanın İNSAN olma paydasında buluşma ve insani değerlere sahip olma olduğunu anladı.
Yıllarca sağ kesimin öcü yada tehlikeli olarak baktığı bazı isimlerin, söylemlerin ve değerlerin, ne kadar da kendilerine yakın özelliklere sahip olduğunu ve bu değerlerin sadece anlatım ve sunumunda bir farklılık olduğunu gördü.
Evet Nazım bu memleketi ve değerlerini ne kadar seviyorsa, Necip Fazıl’da işte o kadar seviyor.
Nazım’ı sevmek, Necip Fazıl’a düşman olmayı gerektirmez.
Ama biz hep bir tarafı tercih etmeye zorlanmış, birini severken, birine düşman olarak büyümüş bir nesiliz ne yazık ki.
Sağ kesim, fikrini savunma noktasında ürkek ve birazda adı konulmamış bir korkaklık içinde olduğunu farkına vardı. Bu korkaklığını Cemaatin dik durması ve korkmamasıyla anlamış oldu bir bakıma.
Zira şu bir gerçek ki, sağ kesim olarak kendini tanımlayan tüm kesimler bu süreçte
Ya sustular,
Ya biat ettiler,
Ya da, “ama” lı bir savunuyor pozisyonunu seçtiler.
Amasız ve fakatsız, susmadan, eğilmeden, biat etmeden, ülkeyi bir dikta rejimine doğru götüren, cemaatleri ve tarikatlerin kökünü kazıma paydasında bir araya gelen, AKP ve Ergenekon’un karşısında bazen tek başına, bazende cılız desteklerle mücadele eden bir gurup varsa, o da Cemaattir.
Cemaatin bu dik duruşu ilerde, ülkeyi nasıl bir uçurumdan kurtardığı daha net anlaşılacaktır.
İşte, Cemaatin bu dik duruşu, savunduğu değerler, durduğu yer, toplumun farklı kesimlerini kucaklaması, yalnız kaldığı halde, diğer cemaat ve topluluklardan ayrı durup, bunun bedelini ödemeyi göze alması, aslında çok fazla ortak paydası ve hedefi olan sağ ve sol kesimin, birbirine olan ön yargılarını yıktı.
Ve aslında ideolojileri bir kenara koyup, hakikati ve demokrasiyi savunma savaşında aynı siperde olmanın güzelliğini yaşadılar insanlar.
2- Sol kesim, yıllarca dine uzak ve dini değerlere uzakmış gibi bir izlenim verdi topluma. Özellikle, dinini gerçekten yaşamaya çalışan ve bir siyasi amaç için değil, dininin emri olduğu için yaptığı bazı dini vecibelerine karşı, sol kesmin önyargılı ve peşin hükümlü vede genelleştirici bir karşı çıkma tavrı buna sebep oldu.
İşte yaşadığımız bu süreçle, sol kesimden insanlar, Siyasal islam ve dinin vecibelerini bir siyasi amaç için kullananan bir zümrenin haricinde, gerçekten dinini yaşayan, bunu kimseye zorlamayan, dini empoze etmeye değil, dinini yaşayarak, eğer varsa bir güzelliği bunu hayatıyla ve yaşantısıyla göstermeyi kendisine yol edinmiş insanları tanıma fırsatını buldu.
Sol kesim, sağ kesimin devletçi ve devleti kutsayan yaklaşımının, Cemaatin yaptığı gösteriler, protestolar ve karşı çıkmalarıyla, aslında özgürlüklerin ve demokrasinin tersine giden bir devlete karşı var olmadığının farkına vardı.
Zira devlet kavramı sağ kesimin bir dokunulmazı vede kutsadığı bir yapıydı. Ve hala büyğk oranda aynı. Fakat cemaat, sağ kesimden farklı olarak, devletin cebberrut bir hal alması halinde, kutsal olamayacağını ve eleştirilemez olmadığını , yine dinin özünde ve içinde olan dayanaklarla toplumdaki tüm kesimlere göstermiş oldu.
Evet, Emevi saltanatının bekası adına binlerce insanı katleden Haccac’da, ” ben devletim ve halifeyim, bana karşı çıkanın yaşama hakkı yok ” diyordu ve bugün Türkiye’de yaşayan Sünni kesimin, büyük bir kesiminin müntesibi olduğu Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’ye de zulmediyordu. Dün bu zulmü meşrulaştırma adına, nasıl bazı şakşakçı din adamları kullanılıyorsa, bugün de, Cemaate yapılan bu zulmü meşrulaştırmak için AKP, başka cemaatleri ve sözüm ona , din adamlarını kullanıyor.
Evet, bugün de Cemaat aynı zulme maruz kalıyor ve cemaatte aynı Ebu Hanife gibi, dik duruşunun bedelini ödüyor.
İşte bu dik duruş ile sol kesimde var olan ve yıkılması, böyle bir olayın yaşanmaması halinde mümkün olmayan bir önyargının yıkılmasına vesile oluyor. Ve aslında gerçek manada din ve dindarlığın, ne ve nasıl olduğunu, tanıma ve yaşayanların hayatlarında bunların örneklerini müşahade etme fırsatı buldu.
Eğer bu süreç yaşanmasa, belki bu kadar bu dinini gerçekten yaşamaya çalışan ve dinin emri olan dik duruşu gösteren insanları göz önüne çıkmayacak ve kendi dünyalarını bu kadar net göstermeyeceklerdi.
3- Özellikle bu süreçle AKP, sağ kesimde ve özellikle dindarlar da, ön yargıdan daha çok bir ön kabul olan bazı inanışlar ve kabulleri yıktı. Ve bu yıkım, o kadar çok güzelliğe vesile oldu ve sağ kesimde , toplumun diğer kesimlerine karşı olan ön yargıları yıktı ki, inanın bu süreç yaşanmasaydı bu ön yargılar imkanı yok yıkılmazdı.
Neydi bu sağ kesimin ön kabulleri ?
Başörtülüsü ise iyi insandır doğru söyler.
Süreçle gördük başörtülü olduğu halde, yalanın en aşağılıkça olanını utanmadan söyleyenleri.
İftiranın en yüz kızartanını, hiç yüzleri kızarmadan atanları.
İslami olmaktan geçtim, insani hiç bir değeri takmayan ve umursamayan, şeklen kapanmış ama sireten, her tarafı açık saçık meydan da olanları.
Namaz kılıyorsa dürüsttür.
Hayır, namaz kılanların hepsi dürüst olmuyormuş.
Hayır namaz kılanlar, Allah’a karşı 5 defa secde etsede, aslında paranın, makamın, kadının, korkunun kulluğunu yapıyorlarmış.
Kıldıkları namazlarının, kötülüklerden alı koymadığını, Kur’an’daki ifadesiyle, namazlarının yüzlerine bir paçavra gibi atılacağı insanların, nasıl ve ne şekil olacaklarını, biz bu süreçle görmüş ve tanımış olduk.
Dindar ise desteklenmeli.
Hayır, bir insanın dindar olması, onu karakterli, onu dürüst, onu namuslu, onu şerefli , onu haysiyetli etmeye yetmiyormuş.
Zira dindarlık bir şekli halmiş çoğunda,
Eğer dindar olsa ve inandığı Allah’tan korksa
Masumlara zulmetmezdi,
İnsanlara iftira atmazdı
Milletin malına çökmezdi
Haksızlık karşısında susmazdı
Anne karnında çocuğu öldürmezdi
Çocukları annesiz ve babasız bırakmazdı
Para karşılığında insanlara şerefini satmazdı
Makam için, mevki için, insanları bir birine kırdırmazdı.
Kan deryalarını akıtıp, akan kan ve gözyaşında gemiciklerini yüzdürmezdi.
Zulüm ve zalim bu kadar aleni göz önündeyken, lal kesilip, dilsiz şeytan olmazdı.
Evet dindar sıfatının içini boşaltan ve bu din maskesiyle olmadık pislikleri yapanların, bu dini kullanma alçaklığı, bundan sonra işlenemeyecek.
Din , Allah, Peygamber diyerek siyaset yapanlar , bundan sonra hep AKP’nin yaptığı bu işlerle hatırlanacak ve buna cesaret edemeyecekler.
İşte bu ve daha çok yazılabilecek sonuçlarıyla, AKP yıkım kadar ilerde kurulacak güzel günlerde, birer çürük temel olabilecek ön yargılarımızı ve ön kabullerimizi yıktı.
Umarım bu yıkıntılar tez zamanda temizlenir, ve toplum tam taze yeni ve sağlam temeller üzerinde yeni bir inşaaya başlar.
Her kesimden ve her düşünceden insanların birlikte olduğu bir süreçle.