Yılın son gününde, iki konuşma ve içeriği çokça tartışıldı ve konuşuldu.
Birincisi, Abdurrahman Dilipak’ın, “Gelin fuhuştan, işretten, alkolden, uyuşturucudan ve kumardan vazgeçin. Ankara’da, İstanbul’daki ve diğer illerdeki günah evlerinizi, otellerde, yatlarda yediğiniz haltları ve inlerinizi biliyorlar. Girenler-çıkanlar kayıt altında.” açıklaması.
İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Üniter sistemli başkanlık baktığımızda var. Hitler Almayasına baktığımızda da bunu görürsünüz. Başka ülkelerde de görürsünüz.” açıklaması.
Şimdi bu iki açıklamayı biraz açalım ve, ne demek istediklerini anlamaya çalışalım.
Abdurrahman Dilipak, siyasal islamcı camiada bilinen ve sevilen bir isim. Dilipak, 28 şubat postmodern darbesinin kilometre taşlarından biri olan ve altyapıyısını oluşturan en bilindik olay olan, Küdüs Gecesinin konuşmacısıdır aslında. Fakat tam o gün rahatsızlanır ve geceye gelemez.
28 şubatın en şiddetli zamanlarında bile, Atatürk ve Kemalizm’e en ağır eleştirileri ve söylemleri dile detiren Dilipak, hep görünmez bir el tarafından korunmuş ve zarar görmemiştir.
Yine, Mavi Marmara olayında, organizatörler arasına olan Dilipak, gemiyi yola çıkarmış, vazifesini yapmış ve insanların ölüme yollanmasından sonra, gemiden inerek yine kendini sağlama almıştır.
Bu iki olayda da görüldüğü gibi, Dilipak, bazı şeylerin başlaması veya bazı şeylerin bahane edilerek bir sürecin ilk adımı olacak olayları organize etme işlerinde kullanılıyor ve sonra geri çekilerek, o olay ile amaçlanan operasyonlar yapılıyor ve Dilipak tüm bu olanlardan sonra, hiç bir zarar görmeden, işin içinden bir şekilde sıyrılıyordu.
Bu şekilde misyonu olan bir ismide biz Sol kesimde Doğu Perinçek’te görmekteyiz. Sol kanatta Doğu Perinçek ne ise, İslamcı kesimde Dilipak odur.
Yani, eğer Perinçek islamcı kesime monte edilse, Dilipak olurdu, Dilipak sol kesime monte edilse Perinçek olurdu. Misyon ve vazifeleri hemen hemen aynıdır, ve aynı mecralar tarafından her koşulda korunur ve kullanılırlar.
İşte misyonu ve vazifesi bu olan Dilipak, yılın son günü AKP ve devletteki bürokratlara aba altından sopa gösterme anlamına gelecek olan, “Gelin fuhuştan, işretten, alkolden, uyuşturucudan ve kumardan vazgeçin. Ankara’da, İstanbul’daki ve diğer illerdeki günah evlerinizi, otellerde, yatlarda yediğiniz haltları ve inlerinizi biliyorlar. Girenler-çıkanlar kayıt altında.” açıklaması ile, mensubu olduğu kesim adına, AKP’ye yaptırmak istediği bazı şeylerde, AKP’nin ve bürokratların ayak diremelerine karşı, AKP’yi açıktan tehdit etmiş oldu.
Zira, bu açıklama ile Dilipak;
Çoğunuzun kasetleri var.
Çoğunuz bal tuzağına düştü bunu biliyoruz ve ne haltlar ettiğinizi biliyoruz mesajı vererek, eğer denilenlerin yapılmaması halinde, bunların piyasaya verileceğini ilan etti.
Peki bu neden Dilipak ağzından yapıldı ?
Aslında aynı tehdit Perinçek tarafından yapıldı. Ama Perinçek tarafından yapılan tehdit ile, AKP tabanının buna karşı fazla tepki vermeyeceğini anladılar, bu sefer yöntem ve söylemi değiştirerek, yapılan bu eylemin, “dinde yanlış olmasını” merkeze koyarak, Dilipak, yani islami söylemle bunun yapılmasının, tabanda daha etkili olacağı kanaatine vardılar.
İşte bu kanaate binaen, Dilipak aynı görevle vazifeli Perinçek’in tehdidini, din kılıfı geçirerek bir kere daha yaptı. Zira bu şekilde yapılan bir tehdidin ve bu şekilde piyasaya sürülen bir ayıbın, tabanda daha fazla tepki ile karşılanacağını ve AKP’nin bundan daha fazla zarar göreceğine inanıyorlar.
Yani anlayacağınız, Dilipak bu açıklamayı, dini hassasiyetiyle ve bir yanlıştan kurtarma adına değil, bir tehdit olarak yaptı. Eğer denilenlerin yapılmaması halinde başlarına gelecek şeyi hatırlattı.
Zira, biliyorum ki, çok sayıda bürokrat ve üst düzey makamlarda bulunan ve bugün, AKP adına tetikçilik yapan insanlar, çok rahatsız ve korkuyorlar. Yarın devran döndüğünde, bugün hukuksuzca yaptıkları işlerin hesabını kendilerinin vereceğini biliyorlar ve bundan çok korkuyorlar. Bundan nasıl kurtulacaklarını bilemeyenler, bu rahatsızlıklarını açıktan dillendirmeye başlamış olabilir. Bunun bir domino etkisi yapmasından korkan çevreler, bu tehditlerle bunu engellemeye çalıştıklarını zannediyorum.
İkinci açıklama, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Üniter sistemli başkanlık baktığımızda var. Hitler Almayasına baktığımızda da bunu görürsünüz. Başka ülkelerde de görürsünüz.” açıklaması.
Erdoğan’ın, bundan sonra promterdan veya bir metinden okumadığı tüm açıklamalarında, böyle potlar kıracağı kanaatindeyim. Zira, Erdoğan’ın, çok sağlıklı düşünerek, bazı meseleler hakkında sorulan sorulara cevap verebileceğini zannetmiyorum artık.
Kafası çok yoğun ve karışık.
Düşünün, Umre ziyareti denilen ama amacının çok daha fazla olduğu bilinen bir ziyarette, kendisini ölümüne savunan, çok ateşli bir savunucusu ölüyor ve bundan dolayı yurda erken dönmek zorunda kalıyor. İşte tam bu dönüşte, kafasında, ölüm var, ölümün o kendisini korkutan yüzü var, yapılan planların bir anda, bir olayla değişmesinin gerçekliği varken, size başkanlık ile ilgili soru soruluyor.
Siz bu soruya, muhaliflerinizin sizi eleştirme adına kullandığı bir argümanı dayanak yaparak cevap veriyorsunuz. Aylarca, “Erdoğan Hitlerleşiyor ” diyenlere karşı çıkıyor ve bunu bir hakaret olarak görüyorsunuz, sonra Başkanlık sistemini savunurken, Hitleri kendinize referans alıyorsunuz ve onu örnek veriyorsunuz,
Bu, Erdoğan gibi bir siyasi dehanın yapabileceği bir hata değildir normalde. Ama, kafanın çok yoğun olması ve, ölümün bilinçaltında meydana getirdiği korku, böyle bir açıklamayı size yaptırabiliyor.
Sonra, yapılan açıklamanın fecaati ve nerelere gittiği görülünce, hemen bunun tamiri ve düzeltilmeye çalışılması, ayrı bir fecaat olarak karşımıza çıkıyor.
Erdoğan, aslında bu açıklaması ile, farkında olmadan bilinç altındaki yönetim şeklini itiraf etmiştir.
Zira bugün Erdoğan, getirmek istediği Başkanlık sisteminde bile sahip olamayacağı yetkilere ve güce sahiptir. Ve bunları sonuna kadar kullanmaktadır.
Bundan anlıyoruz ki, Erdoğan, adına başkanlık dediği, ama aslında Hitler modeli bir diktatörlüğün peşinde.
Yani, yasa, kanun, sistem falan filan bunlarla uğraşmadan, tek adamın dediklerinin kanun olduğu, sevmediklerinin yasak olduğu, istediği zaman herşeyin değiştirilebileceği bir sistemin, yani, Hitler Almanyasındaki gibi bir diktatörlüğün peşinde. Ve bilinçaltındaki bu amacını, bu açıklaması ile, farkına varmadan bir kere daha , kendi ağzıyla ilan etmiş oldu.
Evet, amaç Başkanlık sistemi değil, amaç, kılıfı Başkanlık olan bir Hitler diktatoryasını ülkeye getirmektir.
İşte, yılın son günü yapılan ve çok konuşulan iki açıklamanın kodları ve amaçları budur.