Amaç; Ulaşmak istenilen sonuç, maksat.
Araç; Bir iş yapmakta veya sonuçlandırmakta gücünden yararlanılan nesne.
Türk Dil Kurumu’nu, amaç ve araç kavramlarını tanımlamak için kullandığı tarif bu.
Evet, insan olarak yaratılışımızdan, okula gidişimize, bir meslek seçimize, yani hayatın hemen hemen her anında ve alanında bu iki kavram karşımıza çıkmaktadır.
İnsan yaratılışından gelen, vücudu, duyguları ve tüm bedeni-ruhi donanımı tümüyle araçtır. Amaç verilen bu araçların kullanarak, Allah’a kul olma ve insan olmanın hakkını vermektir.
Dünya, inançlı insan adına, ahirete ulaşmak için bir araçtır. Zira, inanan insanlar, araç olan dünya ve dünyadaki yaşantısı ile, amaç olan, Allah’a kulluğun sonucundaki ebedi saadete ulaşabileceklerine inanırlar.
Okul, insanın eğitimi ve hayatı öğrenmesi adına araçtır. Burda amaç, tekamül etmesi ve öğrendikleri ile hayatına yön vermesi, karşılaşacağı sorunlara çözümler üretmesidir.
Meslek bir araçtır. Amaç, hayatımızın idame etmek için gerekli olacak olan paranın kazanılmasıdır.
Din bir araçtır, Allah’ın emirlerinin ve yasaklarının bulunduğu kurallar manzumesinden oluşan. Amaç, yaradıcının yolladığı mesajlarla hayatını yaşama ve O’nun istediği şekilde bir kul olmadır.
Tarikatler, cemaatler, mezhepler, tüm bunlarda birer araçtır. Amaç, dini yaşarken, kendi fıtratına, karakterine, kendi duygularına ve düşüncelerine, en uygun şekilde yaşama adına.
Görüldüğü gibi, araç ve amaç, birbirinden çok farklı kavramlar, ve hayatımızın her alanında karşımıza çıkmakta.
İşte bugün, bu iki kavramın birbirine çoğu zaman karıştırıldığını ve araçların, amaç haline getirildiğini görüyoruz. Bu iki kavramın birbirinin yerine geçmesi nedeniyle, insanların ve toplulukların birbirine karşı düşman olduklarını ve birbirini yok etmeye çalıştıklarına müşahit oluyoruz.
Özellikle İslam aleminde, mezhep, tarikat, cemaat ve partilerin, müntesipleri tarafından, araç olunduklarını unutularak, adeta birer amaç haline, getirildiğini ibretle ve üzüntüyle izliyoruz. Bu konuda, ne yazık ki çoğu mezhep, tarikat, cemaat ve parti mensubunun, kendileri gibi düşünmeyenleri, adeta ademe mahkum etme çalıştıklarını görüyoruz.
Özellikle bu hastalık, tarikat ve cemaatlerde kendini daha fazla göstermekte.
Sanki, kendi cemaatleri ve tarikatlerinde olmayanlar, koca bir yanlışın içindeler ve tek doğru olan topluluğun kendi toplulukları olduğu gibi bir psikolojinin içindeler.
Bu meselede, Bediüzzaman Said Nursi’nin enfes bir ölçüsü vardır.
Bediüzzaman; “Mesleğim haktır veya daha güzeldir, demeye hakkın var. Yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur.” diyerek ölçüyü koymuştur.
Evet herkes, mensubu olduğu gurubu sevebilir ve sıkıca bağlı olabilir. Ama bu sevgisi ve bağlılığı, diğer gurupları kötülemeye, veya çirkinlikle suçlamaya götürmesi, sevgide ifratın bir neticesidir ve yanlıştır.
Bu şekil bir yaklaşım ile, hem diğer fikriyattaki insanların haklarına girilmiş olur, hemde o toplulukların yaptıkları güzelliklerin görülmemesine ve istifade edilmemesine neden olur.
Bu sorun, ne yazık ki, Türkiye ve dünyanın belkide, en entellektüel ve yetişmiş insan potansiyeline sahip olan Hizmet Hareketi’nde de karşımıza çıkmaktadır. Hizmet Hareketindeki bazı insanlar, hareketi adeta araç olmaktan çıkarıp, bir amaç haline getirmişlerdir.
Bu yanlışın bir sonucu olarakta, amaç haline getirilen hareketin devamı, büyümesi, başarılı olması adına, bazı müntesipleri bazen yanlış yollara, bazen doğru olmayan davranışlar içine girmişlerdir. Bazen, sevgilerindeki ifrat, doğruyu ve hak olan hususları görmelerini engellemiş ve yanlışlara girmiş olabilir.
Bu yanlış, bazen karşımıza yanlış eylemler ve yanlış duruşlarla, bazen de doğrunun dile getirilmemesi ve susulması olarak karşımıza çıkmaktadır.
25 yılda, hareketten öğrendiğim en önemli husus şudur; bu hareketin tek bir amacının olduğu, onunda Allah’ın rızasını kazanma olduğudur. Bunun haricindeki, hiç bir amacın bunun yerine konulamayacağını ve bu amaca, ancak hak yollarla gidileceğidir.
Eğer açtığınız okul , Allah rızası için değilse boşuna açmışsınız.
Eğer açtığınız hastane, Allah rızası için değilse boşuna masraf etmişsiniz.
Eğer açtığınız vakıf, dernek, yurt, dershane, üniversite, Allah rızası için değilse boşuna uğraşmışsınız.
Ben, Hareketten bunu öğrendim ve bunun tek amaç olabileceğini, defalarca Hocaefendi’den en üst perdeden dinledim. Allah’ın rızasından başka yapılan herşeyin ve atılan her adımın bir kıymeti ve değeri olmadığını dinledim.
İşte mesele bu kadar açık ve net iken, eğer yapılanların içine başka amaçlar ve hedefler karıştırılmışsa, çekilen çilelerinde, edilen emeklerinde, akıtılan terlerin, dökülen yaşların hiç bir kadri kıymeti yoktur.
Bu hareketin tek bir amacı vardır ve olmalıdır.
Allah’ın rızasını kazanma.
Bunun haricinde bir beklentisi olan insanlar hayal kırıklığına uğrar.
Bu süreçle, hem bu amaçtan sapanların yanlışlarının cezasını ve bedelini ödüyoruz, hemde bir yeniden araç-amaç kavramlarının doğru şekilde yorumlama fırsatını buluyoruz. Zira gerçekten, bu iki kavramın yerlerini karıştırmaya başlamıştık. AKPnin, harekete karşı başlattığı linç kampanyası ile, cemaat mensupları tekrar bir yenilenme ve kavramları yeniden hayatlarında sorgulamaya başlamıştır.
İşte hareketi kendisine hedef seçen AKP’de, amaç-araç kavramlarının karıştılması sorunu, özellikle son süreçle, çok daha farklı bir şekilde karşımıza çıkmakta. AKP, bir parti olmaktan öte, adeta bazı insanlar tarafından, bir din veya inanış sistemi gibi görülmeye başlandı. AKP ve lideri Erdoğan’ın, dedikleri, emirleri, söylemleri adeta ilahi bir emirmiş gibi kabul edilmeye ve buna karşı olanlar, adeta birer kafir muamelesi görmeye başladı. Yani bir araç olan siyasi parti AKP, adeta kutsal bir amaç haline, hatta adı konulmamış bir dini inanış haline getirildi.
Evet, AKP son süreçle, bir parti olma hüviyetinin çok ötesinde, adeta bir din , yada İslam dinini tekelinde tutan bir cemaat haline getirildi. Bu cemaate mensup olmayanlar, asla gerçek müslüman olarak kabul edilemez, bu nedenle, düşmandır, kendisi haricindeki tüm cemaatler, tarikatler, topluluklar, ve insanlar adeta bir günahkardır anlayışı hakim.
Hatta, AKP’ye inanmayan ve dahil olmayan insanların ve toplulukların yaşam hakları yoktur anlayışı hakim, AKP çevrelerinde.
AKP’ye ve Erdoğan’a biat etmeyen herkes ve her topluluk, günahkar ve düşmandır anlayışı var.
Allah rızası için bişeyler yapıyoruz diyenler, partinin doğrularını, dinin doğrularının önüne geçiriyor, Allah’ın emirlerini, liderin emirlerinden daha az önemsiyor.
Dinin haram dediği hükümleri, partinin selameti ve devamı adına, helal formatına bir şekilde sokuluyor.
Ve bunların, en acısıda bunu, Allah rızası için yapıyoruz deniliyor.
Bu gün ülkede, AKP’nin din üstünde bir sultası var.
Bu gün ülkede, adı konulmamış, şahısları putlaştırma ve kutsama akımı var.
Bu gün ülkede, araçların, amaç haline getirilmesinden kaynaklanan bir cahiliye çağı var.
Bu gün ülkede, adı İslam olan, ama İslam’la yakından uzaktan alakası olmayan bir yeni din anlayışı var.
Bu gün ülkede, içinde ahlakın olmadığı, hedefe gidilen yolda herşeyi mübah gören bir anlayış var.
Allah, hak ve hakikati görmeyi nasip etsin ülkemiz insanına.
Zira bu gidiş, iyiye gidiş değil.