1900 yılında Sakarin üreterek ticaret hayatına başlayan küçük bir şirketten şimdi onlarca alt firması bulunan devasa bir tarım şirketine dönüşen Monsanto hali hazırda 50 ülkede faliyet gösterdiğini yazmıştık. Hali hazırda Dünyada 27 ülke GDO üretimine izin vermekte. Başta Avrupa olmak üzere önemli bir şekilde piyasa kaybederken Monsanto’nun imdadına az gelişmiş olan ülkeler yetişmektedir.

Amerika’da başkanları bile etkileyecek bir konuma sahip olan Mosanto kendi lehine kanun çıkartma başarısını aynı politik grift ilişkilerini diğer ülkelerde de geliştirmeye çalışmıştır. Bunda da oldukça başarı oldu desek yeridir. Çünkü GDO üzerine en büyük araştırmayı yapan Fransız Profesör Serali’nin GDO’nun kanser yaptığını ispatladığı bilimsel çalışmayı bile yayından kaldırtmayı başarmıştır. Avrupa’da özellikle GDO karşıtları sayısının hızla artması ve belli bir lobi gücüne ulaşmasıyla Monsanto gücünü kaybetsede alternatif seçenekleri her zaman bulunuyor.

Türkiye’de ki ilişkilerine gelecek olursak Monsanto’nun hali hazırda Bursa’da öncesinde satın aldığı ve alt kuruluşu olan Cargill firmasına ait Dekalb tohum fabrikası bulunmakta. Bildiğiniz gibi Türkiye’de GDO’lu ürünlerin üretimi yasak. Ne gibi bir denetime tabi tutulduğunu bilmediğimiz fabrikada Mısır ve Kanola tohumu üretilmektedir.

Türkiye’de 1996 ile 2006 yılları arasında GDO’ ürünlerinden Çukurova ve Nazilli bölgelerinde deneme üretimleri yapmıştı. Tam da bu dönemlere denk gelen çok önemli bir gelişme yaşandı. 2006 yılında Yine Monsanto’nun alt şirketi olan Delta Pine firması Türkiye Tarım bakanlığı yetkililerine 43 bin dolar rüşvet verdiği gerekçesi ile ABD’de görülen davada 300 bin dolar tazminat ödemeye mahkum oldu.

Çok ilginç değil mi? Monsanto Türk yetkililerine 43 bin dolar rüşvet veriyor ama konu ABD mahkemelerine intikal edip cezayı orada alıyor. Türkiye’de bu konu üzerine bir kaç haber dışında hiç bir bilgiye rastlanmıyor. Monsanto’nun nasıl bir zihniyete sahip olduğunu yazmıştık. Bu rüşveti niçin verdiği sorusunun cevabını sizlere bırakıyorum.

2009 yılında yani GDO’lu ürünlerinin ithalat iznine bağlandığı Biyo Güvenlik kanunundan 6 ay önce TBMM Tarım komisyonu üyeleri ABD’de Tarım Bakanlığının misafiri oldular. CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer, AKP Denizli Milletvekili Mehmet Erdoğan, AKP Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu, AKP Bursa Milletvekili Ali Koyuncu, MHP Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan veTÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Arif Adlı ve Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri’nden oluşan bir heyetin Monsanto’yu ziyaret etmesi ve ardından çıkartılan Biyo Güvenlik kanunu GDO karşıtlarını çok endişelendirmişti.

Başta Greenpeace olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının yoğun tepkileri sonrasında Biyo Güvenlik kurulu sadece hayvan yemi olarak kullanılmak üzere 18 çeşit ürüne izin verilir. Daha sonra Danıştay 3 ürünün iznini iptal etti. Fakat ne hikmetse bu 15 ürünün büyük çoğunluğunun Monsanto’ya ait olması tesadüf değildir. Hatta Avrupa’da bile yasaklanan bazı GD’li mısır çeşitlerine izin verilmesi tepkiyle karşılanmıştı.

Monsanto’nun Türkiye’de bulunan tek fabrikası Dekalb değil. Yine Bursa’da NBŞ denilen ve mısırdan üretilen Nişasta bazlı şeker fabrikası var. Bu fabrika kurulum aşamasında ve sonrasıda izinsiz olduğu için 2 defa Mahkeme tarafından yürütmeyi durdurma kararı olmasına rağmen arazi için özel kanun çıkartılarak sanayi bölgesi ilan edilmiştir.

Bu arada Monsanto’ya adece arazi tahsisi için bir iltimas geçilmedi. Nişasta bazlı şeker üretim kotası da Avrupa birliği standartlarının tam 10 katına çıkartıldı. Hatta bazı Avrupa ülkeleri mısırdan üretilen nişasta bazlı şekeri tamamıyla yasaklamışken Avrupa Birliği standartlarının çok üstünde bir izin verilmesi Monsanto’nun Türkiye üzerinde ki etkisini açıkça ortaya koymaktadır.

Fakat asıl endişelenecek konu ise tıpkı Paraguay’ın başına gelenlerin Türkiye’nin de yaşamasıdır. Daha önce de pek çok uzmanın dile getirdiği özellikle ithal edilen GDO’lu hayvan yemlerinin nerelerde ve ne amaçla kullanıldığının bilinmeyişidir. Bu konuda kayda değer hiç bir denetleme kurumu çalışmıyor. Daha önce ki yazılarımızda da bahsetmiştik. Bir un fabrikası, ithal ettiği mısır GDO’lu çıkınca hemen belgeleri değiştirip hayvan yemi olarak ülkemize sokabiliyor. Bu ve benzeri durumlar emsal teşkil ettiği için pek çok firma bu yolu deneyebiliyor. Ayrıca hayvan yemi olarak görülse de her yıl artan oranlarda GDO’lu ürün ithali yine endişe vermektedir.

Ayrıca yine yurda hem yasal hemde kaçak yollardan sokulan GDO’lu ürünlerin tohum olarak kullanılma ihtimali her zaman var. Böyle bir durumda bitkilerin tozlaşma ile ürediğini de hesaba kattığımızda GDO’lu ürünlerinin ekilmesi ile birlikte çevresinde ki ekolojik ürünleride kirleteceğini bilmemiz gerekir.

Mısır’ın anavatanı olan Meksika’da benzer bir kirlenmeyi yaşamış ve ekolojik mısır popülasyonunu koruyabilmek için özel tarım arazileri tahsis etmeye başladı. Meksika şu an yaptığı hatalarının farkında ve geri dönmeye çalışıyor ancak bizde henüz bu konuda atılmış hiç bir adım yok.

Yazımızın ilk bölümünde de değindiğimiz gibi Monsanto firmasını Türkiye’de fazla tanıyan yok ama şu anki gidişatı göz önüne alırsak korkarım ki yakın bir zaman da çok insan öğrenmiş olacak ama inşaallah iş işten geçmiş olmaz.