Ülke çok hızlı değişen gündemler yumağı. Başka ülkelerde aylarca olacak olaylar ve konuşulacak gündemler, ülkemizde bir günde yaşanıyor ve tartışılıyor.

Sadece son bir hafta için konuştuğumuz konuları ve gündem başlıklarını alt alta yazsak, ortaya uzun bir liste çıkar eminim.

İşte bu gündem karmaşası içinde, hemen hemen tüm gündemlerin merkezinde bir isim var , Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğu halde, hala siyasetin tam merkezinde. Hatta ülkede olan hemen hemen her olayın ve konuşulan gündemlerin, bir şekilde içinde.

Siyasi olarak, hedefe gitme noktasında, her şeyi mübah gören. Hiç bir kuralı tanımayan bir siyasi anlayışa sahip Erdoğan, içtiği suyu bile, siyasi bir sonucu ve kar zarar planına göre yapan bir siyasi.

Erdoğan, iktidira, ülkedeki kutuplaşma ve bu kutuplaşmanın sonucunda ortaya çıkan huzur arayışıyla kendisini iktidara getirmiş br lider.

Erdoğan’ın uzun siyasi hayatında, başarılarının altında hep bir kutuplaştırma ve kutuplaştırmanın neticesinde ortaya çıkan taraf olma duygusunu kullanma vardır.

Bu gün, Erdoğan’ın yeniden bir kutuplaştırma ve bunun neticesinde bir oy devşirme planıyla karşı karşıyayız.

Ülke gelmekte olan büyük bir  ekonomik krizle karşı karşıya. Doğuda yaşanan olayların daha da uzayacağı ve bunun uzamasının AKP iktidarını zor duruma bırakacağı ortada.

Suriye dış politikasının tam bir bataklığa dönmüş olması. Bunun sonucunda ortaya çıkan mülteci krizinin, artık toplumda bir patlamaya doğru gittiği görülüyor. En son suriyelilere çalışma izninin verilmesi, bu patlamanın gerçekleşmesini hızlandıracaktır. Zira ülkede zaten var olan yüksek işsizlik sorunu, bu adımla daha da artacaktır.

Etrafımızda, dost diyebileceğimiz bir tane komşumuzun kalmamış olması, dış politikada yalnız kalmamıza neden oldu.

Avrupa Birliği’nin, mültecilere bekçilik yapmamız karşılığında vermeyi taahhüt ettiği para ve yeniden açtığı katılım başlıklarının, mülteciler konusunda beklenen gelişmelerin olmaması ve mültecilerin AB’ye geçmelerine devam etmeleri nedeniyle askıya alınacağının işaretini vermesi.

Ülke içinde var olan tansiyon.

Her gün gelen şehit haberleri, doğuda çocukların ve masum insanların katledilmelerinin, artık toplum tarafından  bir rahatsızlığa neden olmaya başlaması.

Seçimlerde vaadedilen ve insanları ikna adına kullanılan en büyük argüman olan “istikrarın” gelmemesi, tam aksine daha da istikrarsız bir ülke haline gelinmesi.

Ardarda yapılan zamlar ve bu zamlarla alım gücü düşen halkın, cebine dokunulunca ses vermeye başlayacak olması.

Bunun gibi daha listeye yazabileceğimiz gelişmeler nedeniyle Erdoğan ve AKP çok zor durumda. Bu zor durumda olan ülkede, Erdoğan’ın tek derdi var, o da başkanlık.

Evet ülkede ne olursa olsun , Erdoğan ve Erdoğan’ın güdümünden çıkamayan AKP’nin tek derdi var Başkanlık sisteminin gelmesi ve Erdoğanın başkan olması.

Var olan  şartlarda, başkanlık sisteminin gelmesi için AKP’nin vekil sayısı yetmiyor. Meclis’te bulunan diğer partilerinde başkanlık sistemine destek vermemesi, Erdoğan’ı yeni arayışlara soktu.

Gelmekte olan ekonomik kriz ve yaşanan diğer olumsuz hadiselerin tüm faturası AKP’ye kesilecek. Zira artık bahaneleri yok.

Çünkü

Paralel bahanesi kalmadı, zira bitirdik diyen kendileri ve kabak tadı vermeye başladı.

Koalisyon diyemezler, zira tek başlarına iktidardalar.

Terör diyemezler, zira seçimlerde tek başımıza gelirsek iktidara bu konuyu ancak biz halledebiliriz dediler.

Yani ellerinde bahaneleri  kalmadı. Bu nedenle Erdoğan, kalkanı olan AKP iktidarının devamı ve başkanlık sistemini getirmesi adına yeni arayışlara girişti.

Bu arayışlardan iki tanesi ön plana çıkıyor.

  1. Orduyu Suriye’ye sokmak ve savaş haline sokmak ülkeyi.

Erdoğan’ın eskiden beri Suriye ile bir savaşa girmeyi arzu ettiği ve bunun için orduyu ikna etmeye çalıştığını biliyoruz. Zira savaşa girmiş bir Türkiye’de, olumsuz olan her şey , savaş nedeniyle unutulacak ve tüm bu olumsuzlukların suçlusu ülkenin savaşta olması olacaktı.

Ayrıca, 17-25 aralık ile ortaya çıkan ve AKP’nin onca çaba ve gayretine rağmen hala gün gibi ortada olan ve kaybolmayacağa benceyen soygun ve hırsızlıkların, ancak bir savaş ortamı ile unutturabileceği ve temizlenebileceğini biliyorlar.

Onca masum insana, onca polise, sırf hırsızlıkları ortaya çıkardılar diye zulmeden AKP zihniyeti, bundan toptan ve kesin olarak kurtulunmasının tek yolunu, ülkeyi ateşe atacak bir savaşa sokmak olduğuna inanıyorlar.

Savaş ile ülkenin yanması ile kendi yolsuzluklarının ve suçlarınında yanıp temizleneceğine inanıyorlar. Bu nedenle bundan bir an bile şüphe etmeyeceklerdir.

İşte amacı bu olan böyle bir savaşa girme planında, en büyük engel ordunun buna yanaşmamasıdır.

Ordu içinde çok ciddi bir savaş var şu sıralar. Erdoğan ve Perinçek ortaklığı, orduda hakimiyet kurma ve bununla orduyu Suriye  ile bir savaşa sokarak, hem ortaya çıkan suçlar temizlenecek, hem de orduda yeni bir dizay zemini oluşturmanın peşindeler.

Ordu buna ciddi direnç gösteriyor ve bu tuzağı görüyor.

Bu da Erdoğan’ı ikinci bir planı devreye sokmasına neden oldu.

2.  Ülkede yeniden bir kutuplaşma ortamı oluşturarak, baskın bir erken seçime gitme ve tek başına anayasayı değiştirecek milletvekili sayısına ulaşma ve başkanlık sistemini getirme.

Erdoğanı’n toplumu kutuplaştırmada üzerine yoktur. Bu kabiliyetini hemen hemen her seçimde kullanan Erdoğan, şimdi yeniden bunu yapmaya çalışıyor.

Gezi olaylarında, hemen hemen her kesin ortamı yumuşatma ve ortamı sakinleştirme çalışmalarına rağmen, Erdoğan’ın tam aksine sivri ve tahrik edici söylemlerle ortamı germeye çalışması, bunun kendi seçmen tabanında olumlu bulunması ve saflarını sıklaşmasına neden olmasıdır.

İşte bunu gören ve bilen Erdoğan yeni bir Gezi çıkarmanın peşinde.

Yeni bir Gezi olayının, kendi tabanını bir arada tutacağına inanıyor. Bunun da en kısa yolunun üniversiteleri karıştırma ve öğrencileri sokağa çıkarmak olduğunu biliyor. Bu niyetlerini de havuz kalemşörleri açıkça ilan ediyor.

Tüm bunlarla beraber, Erdoğan’ın 3 aşamalı erken seçim planı olduğunu zannediyorum.

a-Yeni bir Gezi olayı ile toplumu yeniden kutuplaştırma ve bunun sonucunda, kendi var olan tabanını bir arada tutma.

Bunun için, akademisyelere terörist diyor ve üniversitelerindeki odalarına  işaretler konulmasına göz yumuluyor. Öğrencileri sokağa çıkarma adına, her gün tansiyonu yükseltecek açıklamalarda bulunuyor.

Elinde başörtüsü  gibi bir sömürülecek argüman kalmadığı için, ODTÜ’de namaz gibi yeni hadiseler çıkararak, yine bilindik “dindarlar eziliyor” argümanını kullanmaya çalışacaklar. Bununla yeni gerilim ve sokak olayları yaptırma. Ve kendi tabanını yeniden toparlama ve birarada tutmayı sağlamaya çalışacaktır.

b-MHP veya HDP’yi, hatta mümkünse  her ikisinide baraj altında bırakma.

Bunun için, MHP’de bir değişimin önüne geçmeye ve MHP’nin kargaşa içinde kalmasını sağlamak isteyecektir. Böylece, kargaşa görüntüsü veren MHP’den ümidini kesen milliyetçi tabanın AKP’ye kaymasını ve MHP’yi, yapılacak erken seçimde baraj altında kalmasını sağlayarak, vekil sayısını arttırmayı planlıyorlar.

Aynı şekilde, HDP’yi, doğuda yaşanan olayların sorumlusu ilan ederek, batıda HDP’ye kayan oyların CHP’ye  döndürülmesini ve  HDP’nin baraj altında kalmasını saplamak. Zira HDP baraj altında kalırsa, doğuda HDP’den sonra olan tek parti olan AKP  alacaktır tüm vekillikleri.

c-Ülkede yaşanan bu kargaşa ve huzursuz ortamda, halka başkanlığın bu sorunlardan kurtulmanın tek çaresi olarak lanse edilecek.

Zira artık tüm kanallar havuz kanalı oldu ve bu söylem dillendirilmeye başlandı.

İşte bu argüman üzerinden, bu sorunun çözümünün halkın kararı ile verilmesi gerektiğini söylerek, erken seçime gitmek isteyecektir AKP ve Erdoğan.

Var olan medya gücü, devletin tüm imkanları bu konuda halkın ikna edilmesi  adına kullanılacak ve halkıın AKP’ye oy vermesi sağlanmaya çalışılacak.

 

İşte bu üç aşamalı planın sonunda yapılacak bir erken seçim ile AKP, anayasayı tek başına değiştirmeye yetecek vekil sayısına ulaşmaya çalışacaklar.

 

Plan ve projeler bunlar.

Olur mu olmaz mı bilinmez.

Ama ülke ciddi değişimlerin arefesinde. Bu değişim ne şekilde olur bilmiyorum, ama bu şekilde bu ülke çok uzun süre gitmez onu biliyorum.