Olso görüşmeleri Türkiye’de gündemi değiştirdi. Uzun süre kaydı kimin yaptığını tartıştı Türkiye. Hatta hem hükümete yakın medya hem de merkez medya bu kayıttan yurtiçinde bazı odakları suçladılar. Hâlen de bu suçlamayı bilerek veya bilmeyerek yapan müzakerecilere yakın bazı aydınlar var. Bu kayıtların ülke içindeki bir mücadele nedeniyle yapıldığını ve sızdırıldığını iddia edip büyük yazar payesiyle dolaşan bazı gazeteciler var.

Nedense müzakereci yazarlar bir türlü şu gerçeği kabul etmek istemedi. PKK Oslo görüşmelerinin arkasında olamaz mı? Özellikle PKK’nın barış yapacağına iman etmiş bazı yazarlar PKK’nın en azından bir kanadının Oslo sürecini baltalayacağını akıllarının ucundan bile geçirmiyor.

Bu değerlendirmelere kısmen hükümet çevreleri de katıldı. Hatta el altından bu değerlendirmeleri medyayla paylaşan fitneci hükümet çevreleri oldu. Zaten hükümetin doğal koalisyonu networklarla kopuşu da Oslo fitnesini Başbakan’ın kulağına fısıldanmasından sonra başladı.

Bu Acem fitnelerine inanan Başbakan ve hükümet dikkat ederseniz uzun süre PKK’yı suçlamadı, sorumlu tutmadı. Onlar da doğrudan Oslo kayıtlarının hükümete yönelik içerideki güç mücadeleleri ile ilişkili olabilecek bir kayıt olacağına inandı. Açıklamalarında bu kayıtların PKK tarafından kaydedildiğine ilişkin bir değerlendirme yok Başbakan’ın.

Ancak son bir kaç aydır Başbakan özellikle PKK’yı işaret edip Oslo kayıtlarını PKK’nın sızdırdığını açıkça ifade ediyor. Ben Başbakan’daki bu dil değişikliğinin arka planını araştırdım. Başbakan uzun bir süre Oslo kayıtlarından PKK’yı sorumlu tutmazken ne oldu da son bir kaç aydır doğrudan PKK’yı suçluyor?

Bu sorunun cevabı peşinde koşarken çok ilginç bilgilere ulaştım. Edindiğim bilgileri kendi bilgilerimle birleştirdim, bunu dışarıdan bir uzmana da sorup onun da yorumunu aldım.

Ulaştığım bilgilere göre Oslo konuşmasında mikrofon Kürt tarafının tercümanının üzerinde. Ses kayıtlarını dikkatli dinlediğinizde iki farklı tercüman sesi geliyor zaten. Doğrusu bu bilgiye ulaşana kadar ben iki farklı tercüman olduğunu bile fark etmemiştim. Oysa kayıtların ilk başını dinlerken iki farklı tercümanın tercüme yaptığını görüyorsunuz.

Oslo kayıtlarının kim tarafından yapıldığını tesbit etmek için teknik bir inceleme yapılmış. Bu teknik incelemeye göre konuşmalar ile kayıt arasındaki yansıma dereceleri ölçülmüş. Mantık şu şekilde işliyor. Bir sesin mikrofona yansıması ile mikrofona yakınlığı arasında doğruda ilişki vardır. Mikrofona uzak bir ses daha farklı yansırken mikrofona yakın bir ses daha farklı yansıyor.

Ancak teknik incelemeler sırasında birtakım zorluklar da çıkmış. Çünkü maalesef oraya katılanlar odadaki oturma düzenini teknik incelemecilerle paylaşmamış. Bilinmiyor denmiş. (Muhtemelen farklı gerekçelerle bu oturma düzeni verilmemiş olabilir EU.)

Yankı testine ek olarak, yapılan ses analizlerinde konuşmacıların heyecan katsayılarına da bakılmış. Bu incelemeye göre bir kişinin konuşmasındaki ses dalgası ile heyecanı arasındaki ilişkiye bakılıyor. Kayıtta konuşanlar arasında en anormal heyecan gösterenin de yine o tercüman olduğu anlaşılmış. Yapılan analize göre o tercümanın sesindeki anormal heyecan bulguları ile yankı testindeki bulgulara paralel sonuçlar elde edilmiş.

Ancak yapılan teknik incelemelere bakılarak çok büyük olasılıkla mikrofonun Kürt tarafının tercümanının üzerinde olduğu anlaşılmış. Hakikaten de kayıtları bir de bu gözle dinlediğinizde diğer konuşmacıların sesi daha uzaktan gelirken bu arada en uzaktan gelen seslerden biri Hakan Fidan’ın sesi tercümanlardan birinin sesi oldukça yakından geliyor. Hatta kayıtlardaki hışırtılar tercüman konuşurken daha farklılaşırken başkaları konuşurken daha farklı sesler geliyor.

Daha sonra yapılan incelemelerde kaydı yapan tercümanın Avrupa’da bir ülkeden sığınma talebinde bulunduğu, bu ülkenin istihbarat teşkilatının yardımıyla sığınmacı olmaya çalıştığı da iddia ediliyor.

Oslo kayıtları ile ilgili PKK çevrelerinden bilgiler alabilen gazeteciler kayıtları Mustafa Karasu ve ekibinin yaptığını, bunu da saklamadıklarını hatta göğüslerini gere gere anlattıklarını zaten biliyorlar.


Kayıtların ilk önce PKK’nın bir internet sitesinde çıktığını ancak daha sonra Murat Karayılan’ın devreye girmesiyle kaldırıldığını da biliyoruz.

Her ne kadar Murat Karayılan Avni Özgürel’e verdiği beyanatta kayıtları PKK tarafının sızdırmadığını beyan etse de; “MİT’i aradım gelin bizi denetleyin” dese de; hükümet de bu bilgiye ilk zamanlarda inanmış olsa da; Başbakan Erdoğan’ın özellikle son bir kaç ayda Oslo kayıtlarının PKK tarafından sızdırıldığını, bu nedenle onlara güvenilmeyeceğini beyan eden net açıklamaları var. Bu da en azından son bir kaç ayda Oslo kayıtlarını kimin yaptığını çözdüğünü ve bu değerlendirmeye göre hareket ettiğini gösteriyor.

Burada kritik olan soru şu: PKK neden Oslo görüşmelerinin üçüncü, dördüncü veya daha öncekilerini değil de hükümet temsilcisi olarak Hakan Fidan’ın katıldığı beşinci görüşmeyi sızdırdı? Daha önemli soru şu: PKK’lıların yaptığı açıklamalara, özellikle Karasu’nun açıklamasına bakılırsa bundan önceki bütün Oslo görüşmelerini özellikle sayıyor. Bu görüşmenin beşinci Oslo görüşmesi olduğunu söylüyor. Yani bir süreci anlatarak uzun süre görüşmeler olduğunu kayıtlara geçiriyor. Bunu yaparken PKK tarafının hükümeti hedef almayı planladığı anlaşılıyor. Neden?

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...