Çok zor ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz.

Hem birey olarak, hemde toplum olarak, çok ciddi imtihanlar yaşıyoruz. Her gün çok farklı imtihanlara maruz kalıyor ve testlerden geçiyoruz.

İlerde belkide, “Hey gidi günler ” diyeceğimiz çileli ve ızdıraplı zamanları yaşıyoruz.

İşte bir yönüyle fırsatlarla dolu ve bereketli, bir yönüyle çileli ve ızdıraplı günleri yaşadığımız bu günlerde, bu çileli zamanın yiğitleri ve dertlilerine bir kaç tavsiyeyi nefsimle birlikte kardeşlerimle paylaşmak istiyorum.

1- Dua etme.

Yer gök dua üzerine duruyor.  İnanmış insanların en büyük silahı ve dayanağı olan rabbe yönelmenin ilanı olan dua konusu, bu zor zamanlarda bizim en büyük dayanağımız.

Sebeplerin suküt ettiği ve sebepleri yaradan Allah’a  tam teslimiyetin ilanı, kapkaranlık denizleri dümdüz sahralara, dipsiz kuyuları saraylara, kurt bağlamış yaraları şifaya  kavuşturacak iksirdir dua.

Dua ile balıklar gemiye, kuyular saltanata, sıkıntılar rahata erer.

Eşref-i mahlukat olarak yaratılan insanın, önem ve kıymetinin nişanesidir dua.

Dua ile, aşılmaz dağlar aşılır, en amansız dikenli yollardan gidilir, kandan irinden deryalar geçilir.

Bu kadar ehemmiyeti ve tesiri olan duanın hayatımızda, özelliklede şu günlerde çok yer etmesi ve adeta hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi çok önemlidir.

İşte bunca dert, sıkıntı ve ızdırabın olduğu şu günlerde, ülkemiz adına, dünya insanlığı adına çok çok dua etmeli  ve bunda ihmalkarlık yapmamalıyız.

Unutmayın ki, dertlerin ve sıkıntıların bitmesi adına fiili olarak birşeyler yapmanın yanında, dua etmede, çok önemlidir.

Fiili duamız , bize düşen işlerin hakkıyla yapmaksa, ısrarla ve sürekli olarak dua etmek, hakkın kapısının tokmağına dokunmakta kavli duamızdır. Ve bu ikisi beraber ve atbaşı olduğu sürece bir mana ifade eder.

Bu konuda duanın külliyet kesbetmesi ve kabule karin olması adına, tüm arkadadaşların dua etmeleri ve sürekliliği çok önemlidir.

Zira unutmamalı ki, Allah rahmet yüklü bulutlarını ormanlara  daha fazla yollar.

2-Gece İbadeti

İnsan çilesini çekmediği davanın sahibi olamaz. Çile çeken, halden rahatsız olan insanlarda bu rahatsızlık farklı farklı tezahür eder ve kendini gösterir.

Bazen çile ve ızdırap insanın iştahını kaçırır, bazen insanın uykularını kaçırır, bazen  evin yolunu şaşırttır.

Ölen masumlar, şehit olan asker polisler, yetim kalan çocuklar, dul kalan kadınlar, kıyılara vuran bebekler, yurtlarından edilen insanlar sizin uykularınızı kaçırmıyor, iştahınızı kaçırmıyor, hayattan aldığınız zevki yok etmiyorsa, bence dönüp kendinizi bir kontrol edin derim.

Bu gün yaşanan bunca zulüm ve  ölümler bizde en azından gecenin karanlığında, her kesin derin uykularda olduğu o bereketli zamanlarda, her şeye gücü yeten, “ol” demesiyle her şeyin olduğu rabbe yönlendirmeli.

İki rekat  namazımız, seccademize döktüğümüz bir kaç damla gözyaşımız, ellerimizi kaldırıp insanlık adına bir ferah talebiyle hakkın kapısını çalmamız, en olunmaz kapıları açacaktır.

En imkansız olayların olduğunu, en ümitsiz hadiselerin değiştiğini göreceksiniz.

Bu nedenle, bu zor zamanlarda hakkın kapısının sonuna kadar açık olduğu ve “yok mu benden istekte bulunan isteklerini gerçekleştireyim” denildiği o bereketli  zamanları değerlendirmeliyiz.

Bu konu inanın üzerinde kitaplar yazılacak kadar önemli ve üzerinde ne kadar konuşulursa konuşulsun değecek bir mevzudur.

Bu meselede ihmalkar davranmamak lazım.

3-Sükunetimizi muhafaza

Bu güne kadar yapılan onca zulme, baskıya, tehdite, hakarete, iftiraya, yalana karşı sükunetini muhafaza eden kardeşlerimizin bu halini devam ettirmesi çok önemlidir.

Yapılan ve yapılacak olan her türlü baskı ve tahriklere rağmen bu halinde devam ettirilmesi adına, arkadaşların birbirini motive etmesi lazım.

Zira insan her zaman aynı sakinlikte ve sükunet halinde olmayabiliyor. Bazen bunca yapılana isyan edebiliyor, duyguları coşabiliyor. Ve coşan duyguların etkisiyle çizgisinden çıkabiliyor ve hatalara düşebiliyor. İşte böyle durumlarda arkadaşların birbirini kırmadan, rencide etmeden, uslubunca uyarması ve sükunete davet etmesi  her birimizin önemli bir vazifesidir.

Sizleri en ahlaksızca yalanlarla, iftiralarla tahrik etmeye çalışacaklar.

Sizlere ve değerlerinize en aşağılık şekilde hakaretlerle saldırılacak.

Sizleri  sokaklara ve şiddete çekmeye çalışacaklar.

Sizleri sivri çıkışlar yapmanız için tahrik edecekler.

Ne olur, ne denirse ve neler yapılırsa yapılsın arkadaşlar sukünetlerini muhafazaya devam etsin. Aldrımasınlar denilenlere ve işlerine devam etsinler.

Bunları yapan insanlara misliyle karşılık vermek yerine, sükunetle kendi karakterimizden ve namusumuz olan üslubumuzdan taviz vermeden mukabelede bulunalım. Onların seviyesine düşmeyelim  ve bu halimiz onlarda bir pişmanlığa sebebiyet versin.

Hakkımızı savunalım ama, bunu kavga ve tartışma uslubuyla değil, yumuşak bir dil ve tavırla yapalım. Zira unutmayın ki, tartışmalarda fikirler değil, benlikler çatışır. Ve benliğini karşınıza aldığınız insanlara bir şey anlatamazsınız. Bu nedenle, insanların benliklerini ve nefislerini karşımıza almadan meseleleri anlatmanın en etkili yolu, sükunetle ve uslubuyla anlatmadır.

Biz sukunetimizi muhafaza ettikçe onlar emellerine ulaşamayacak ve mutlaka bir gün sizin çizginize geleceklerdir.

Sosyal medyada hakaret ve küfürle beslenen insanlara , gıdaları olan hakareti vermeyelim, bu onlara tibar  kazandırır ve azdırır. Bloklayın ve kaale almayın, ademe mahkum edin bu insanları.

Sürecin sonunun gelmesi sukunetimizin devamıyla doğru orantılıdır bunu unutmayalım. Çoğu gitti azı kaldı, az daha sabır ve sükunete ihtiyacımız var.

4-Diğer cemaatleri tenkit etmeme.

İmam Hatip Lisesi ortaokul kısmına giderken, çok küçük yaşlarda cemaati tanıdım. Bu cemaatten öğrendiğim ilk ders, başka cemaatleri tenkit etmeme ve elinden geldiğince yardımda bulunma olmuştur.

Hemen hemen her cemaatten insanla aynı okula gidiyordum ve çok arkadaşım oldu ve hala var. Hatta şuan  bir cemaatin lideriyle sınıf arkadaşıydım.

Bizim öğrendiğimiz ilk şey olan başka cemaatleri tenkit etmeme meselesini Üstad, ihlas Risalesi’nde ikinci dustur olan, “bu hizmeti imaniyedeki kardeşlerimizi tenkit etmeme ve fazilet furuşluk nevinden gıpta damarlarını tahrik etmemektir’  der.

Bu mesele özellike şu günlerde çok daha önemli bir meseledir. Zira fitnenin bu kadar çok olduğu şu zamanlarda, en büyük fitne cemaatlerin karşı karşıya getirilmesi ve adeta cemaatlerin birbirine kırdırılmaya ve düşman edilmeye çalışılmasıdır.

Evet, size bunca yapılan zulüm ve baskılara karşı, susan belkide destek veren insanlar olabilir. Ve bunlar bazı cemaatlerden insanlarda olabilir.

Ama bizim bu cemaatleri, cemaat olarak tenkit etmemiz, bu fitneyi çıkaran kesimlerin ekmeklerine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Zira bizim bu tenkitlerimiz, o cemaate müntesip olan insanların bizlerden daha da uzaklaşmasına ve kapatılmaz uçurumlar açılmasına sebep olacaktır.

Bunun olması bize bir faydası olmadığı gibi, bununla bir şeyler kazanılmaz ve ülkede bir fitne ortamı ortaya çıkarmanın peşinde olan insanların kucağına  bu insanları itmiş oluruz.

Bu nedenle, hem kul hakkını olduğu için,  binlerce müntesibi olan cemaatleri tenkit ederek, o cemaatteki insanların haklarına girmekten kaçınmalı, hemde bunun bizim mesleğimize uymayan bir davranış olduğunu hatıra getirilerek bundan uzak durmalıyız.

Bazı arkadaşlar, ama onlar yapıyorlar diye itiraz edebilirler,  bende o arkadaşlarıma, herkes kendine yakışanı yapar ve kendi karakterini sergiler diyorum. Onların yapması, bizim yapmamızı haklı çıkarmaz.

Hakkımızı savunmaya eyvallah ama tenkit etme ve aramıza uçurumlar açmanın bir anlamı ve faydası yok.

Bu konuda özellikle sosyal medyada arkadaşların çok dikkatli olmalarını ve bunda hassas olmalarını rica ediyorum.

İnşallah haddimi aşmamışımdır. Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok.

Daha yapacak çok işimiz var.

Allah var gam yok deyip yola devam etmeli.

Muhabbetle.