Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2014-11-18 14:39:05Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

SEGBİS VİZONTELESİ VE ADALET TEYZE

Soruşturma evresinde tutuklu kişilerin tutukluluklarının devamına veya tahliyelerine ilişkin her ay karar yenilemesi yapılıyor..uygulamada bu işleme “sesli görüntülü bilişim sistemi (segbis) üzerinden aylık tutukluluk kontrolü” deniliyor. bu işlem ile “iddianame hazırlanıp yetkili mahkemede yargılanma başlanıncaya kadar geçen süre içinde kişiler hakkındaki tutukluluk kararının isnat edilen suçlar ve delillere göre adil ve ölçülü olup olmadığının  tutuklamaya karar veren ilk hakimin haricinde başka hakimlerce de kontrolün sağlanarak kişi haklarının korunması amaçlanmıştır.

Mevcut hukuk sistemimizde soruşturma evresinde tutuklama kararı Sulh Ceza Hakimliklerince verilmektedir.  Hani devlet büyüğümüzün “proje geliştiriyoruz, Sulh Cezalar süreci götürecek” diye misyon yüklediği günümüzün İstiklal mahkemeleri.

”Devlet büyüğümüz” derken sulh ceza hakiminin “çok yaşa uzun adam” dediği.

25 Aralık kirli çamaşırlarını yıkayan savcının YASİN EL KADI ile aynı cümleye yazmaya bile cesaret edemediği malum devlet büyüğümüz. Neyse tehlikeli çizgilere basmayalım. Bu mevzuları kimse duymak istemese de mahkemede zaten ifade edeceğiz.

Çağlayandaki İstanbul adliyesinde 10 tane sulh ceza hakimliği var ve bu aylık tutukluluk kontrolü de bu hakimliklerce yapılıyor. Bu hakimler ise birbirlerinin verdikleri kararların adil olup olmadığını yasanın amacına uygun olarak kontrol etmek yerine,  birbirlerinin kararlarının kontrol edilmeksizin tasdiki için adeta noter fonksiyonu icra ediyorlar.

Yani birisi en başta elmaya armut derse ötekileri bunun neresi armut kardeşim bu düpedüz elma diyememektedirler. Yani aylık tutukluluk kontrolü falan işin mevzuatta yazılan hikaye kısmı. Mevzuat da neyin nesiymiş kardeşim adı üstünde boş beleş mevzular işte. Gerekirse koy bir kenara gitsin. Mevzuat zaten çoktandır makam odalarındaki vitrinlerde sadece süs olarak duruyor. En geçerli mevzuat telefonla verilen talimat. Tutuklanırsanız iddianame yazılıp yetkili mahkemede yargılama başlayana kadar isimleri farklı amaçları aynı hakimler tarafından çepeçevre kuşatılıyorsunuz ve bu girdaptan da uzun süre çıkamıyorsunuz.

Yani devlet büyüğümüzün dediği gibi Sulh Cezalar süreci Maşallah gayet iyi götürmekteler. Nazar değmesin inşallah. “ iyi de bunları zaten biliyoruz, bu tekrarlar niye?” diye mi soruyorsunuz?

Siz doğruları anlatmaktan usandıkça başkalarınca tekrarlanan yalanlar revaç buluyor diye. Tutuksuz yargılandığım 25 Aralık dosyası nedeniyle 2014 Eylülünden itibaren 8 tutuklu arkadaşım 15 ay boyunca Sulh Ceza girdabındaydılar. Hikayelerle dolu olsa da nihayet bu iddianame yazılabildi de 13 ağır ceza mahkemesinde yargılanmamız başladı.

25 Aralık dosyasından beni tutuklatamayan irade çok konuştuğum ve yazdığım için beni 17 aralık dosyasından 17 Aralıkta tutuklattı. 25 Aralık dosyasından 13 Ağır ceza da yargılanırken diğer yandan sulh cezalar girdabında 17 aralık dosyasının iddianamesini bekleyeceğim.

Çünkü 17 Aralık dosyası nedeniyle ortada bir iddianame yok peki bu iddianame ne kadar sürede yazılacak? Savcının keyfi ne zaman gelirse.

Peki hangi savcının keyfinin gelmesini bekleyeceğim? Savcı İrfan Fidan’ ın mı? Peki o kim?

25 Aralık dosyasını kapatan üçlü savcı ittifakından birisi. Can Dündar’ a özel “17/25 ‘ i meşrulaştırma” suçu icat eden savcı. Hani şair demiş ya “bana İstanbul’ u anlat nasıldı? Şehirlerin şehrini anlat nasıldı?

İşte böyle bir İstanbul… Ne güzel İstanbul değil mi?

15 Ocakta bir zindancı koğuşuma gelerek seslendi: “Yasin Topçuuuuu”

“hayırdır” dedim. “sizi hakim çağırıyor” dedi.

“tutuklandık işte daha ne istiyormuş derdi neymiş benimle” dedim. “Segbis duruşmanız var aylık tutukluluk kontrolü” dedi.

Arkadaşlarımın 15 aydır çıktığı bu Segbisin nasıl bir şey olduğunu merak ediyordum. Nihayet ben de bu tiyatroya davet edildim.

plastik bir sandalye, bir masa ve üzerinde bir LCD nin bulunduğu ses izolasyonlu 4 metrekarelik bir oda. LCD ekranda mahkeme var. Zindancı dedi ki : “ben çıkıyorum, siz hakimi bu ekrandan görecek ve duyacaksınız.” “Dur çıkma” dedim. “Zeki Müren de bizi görecek mi?”

“bu durumda bile espri yapıyorsunuz. Vizontele nereden aklınıza geldi” dedi.

“ne yapalım? Halimize şükür, tutukluyuz diye oturup ağlayacak halimiz yok ya” dedim.

Sandım ki duruşmaya başlamadan önce hakimle bir selam sabah “nassın?” “iyi be yaa” gibi bir iki kelam ederiz. Bana “naber Yasin ekranlarda meydan okuyordun. Tutuklanınca aklın başına geldi mi?” diye soracak olursa; “kusura bakma hiç akıllanmadım üstelik her gün 3 saat trafik çilesi yok günde 3 gazete 3 günde bir kitap bitirebiliyorum trafikten, dosyalardan eleştirilerden bıktıysanız 3-5 kişiyi tahliye edin de siz de buraya gelin, karşı koğuş boş” falan diyecektim.

Ekrana ilk baktığımda netleştirememiştim ama kırmızı yakalı siyah cübbeliyi zoomlayınca bir de ne göreyim beni önce serbest bırakıp, sonra içinden bir tek soru bile sorulmayan ek fezleke nedeniyle beni tutuklayan hakim.

Sordum: “beni önce serbest bıraktınız, sonra 4 gün içinde ne değişti de beni tutukladınız?”

“savcılık itiraz etti, hakkınızda ek fezleke gönderildi o nedenle tutukladım.” Dedi.

Sordum: “savcılık ben 4 gün göz altındayken o fezlekeyi bana neden sormamış da siz serbest bırakınca göndermek aklına gelmiş?” “insanların soru sorulmadan, savunma alınmadan tutuklanmalarına hangi mevzuata göre karar veriyorsunuz?”

“Ben şimdi size o fezlekeden sorular soracağım” dedi.

“O soruları tutuklanmama karar verilmeden önce savcı bana sormalıydı siz şimdi savcılık fonksiyonu icra ediyorsunuz. Siz hakim misiniz? Savcı mısınız? Yanlış bir işlem yaptınız, yanlışta ısrar etmek için yeni yanlışlar yapıyorsunuz. Verdiğiniz kararın size geri aldırılmasını siz bir hakim olarak hazmedebiliyorsanız, size söyleyecek bir sözüm yok” dedim.

“Lütfen böyle devam etmeyelim, ben sorulara geçeceğim” dedi. “buyurun” dedim.

Sordu: “Fethullah Gülen’i tanıyor musun?”

“Efendim bir emriniz var mı?” diye kapısında sıraya girip, yolsuzlukları ortaya çıkınca “FETÖ” diyenlerden daha fazla tanımam” dedim.

Sordu: “Emre Uslu’ yu tanır mısın?” “Akademide aynı dönemde okumuş olmaktan öte bir hukukumuz yok” dedim.

Sordu: “Nazmi Ardıç’ ı tanır mısın?” “siz Bekir Altun’ u tanır mısınız?” diye cevapladım. (1 nolu sulh ceza hakimi)

“ Lütfen soruma soruyla cevap vermeyin” dedi.

“ Siz aynı adliyede beraber çalıştığınız mesai arkadaşlarınızı neden tanıyabiliyorsanız, biz de birbirimizi o nedenle tanırız” dedim.

Hakime hatırlattım: “tutuklama kararını medyadan öğrendim. Twitter da da paylaştım. 3 saat boyunca ekibin evime gelmesini bekledim. Kaçmayı düşünseydim, bir Allahın kulu değil beni , izimi bile bulamazdı. Delil karartacak bir durum da yok. Ortada ne bir suç var , ne bir delil, ne de benim mevhum delillere ulaşma imkanım.

“Sizden tahliye talebim yok. Ama şablon kararların dışına çıkın, tutukluluk devamına kaçma şüphesini gerekçe yapmayın.” Dedim, “tamam ben bu durumu değerlendireceğim” dedi. Aynı dosyadaki 7 tutukluya da aynı soruları sormuş. Duruşma bitti.

iki saat sonra aynı odaya tekrar çağrıldık. 4 metrekarelik odada 7 kişiyiz. Kararın okunmasını bekliyoruz.

Hakim okudu: “gereği düşünüldü, kaçma ve delil karartma şüphesi var, tutukluluğa devam…”

Hakime sordum: “nerede kaçma şüphemiz?” “onu siz üstünüze alınmayın” dedi.

“Peki” dedim. “ben üstüme alınmayım. Rahmetli dedim tutuklu ya, o üstüne alınsın” bu duruşmanın zaptı bana tebliğ edilmek üzere bir hafta sonra bir infaz memurunca getirildi.

hakim üç beş kişiyi tanıyıp tanımadığımızı sormasına rağmen tüm ek fezlekeyi 7 tutuklunun her birine tek tek okumuş gibi zabıt tutmuş.

Sorgu süresi 3 saat. Ek fezlekenin 7 tutukluya tetk tek okunması için gereken asgari süre ise yaklaşık 30 saat, ek fezlekenin kac sayfa oldugunu bilmemekle beraber en az 50 sayfa oldugunu tahmin ediyoruz. Soru sormadiklari icin icinde ne oldugunu da bilmiyoruz…

“Adamları tutukladık ama içinden tek bir soru sormadık” diye aklı başına gelince “dostlar alış verişte görsünler” kurnazlığıyla, üç beş kişiyi tanıyıp tanımadığımızı soruyorlar. Tanısam nolacak tanımasam nolacaksa ???

Bir de üzerine sanki fezleke okunmuş gibi sahte zabıt düzenliyorlar…

Ne güzel İstanbul değil mi? Böyle olur işte bir dönemin belediye başkanının “atılın kurtlarım” dedigi hakimleri…peki bu durumda ne yapmak gerekiyor? “Oluk oluk kan akıtırız” diyen çakallara değil, kanun yollarına başvuruyorsunuz.

segbis vizontelesinin belge ve kayıtlarını hakimlikten talep ettim.


CajdebzWEAUIf_g

CajdguIXIAE0VlT

CajdjJPW0AAylpD

 

Cevap verme lutfunda bulunurlarsa bu kayıtları da HSYK ya yapacağım suç duyurusuna ekleyeceğim. “Komik olma kimi kime şikayet ediyorsun?” mu diyorsunuz?

Olsun be yaaa! “Bize neler oldu? Niye düştük bu hallere?”diyen HSYK belki benden de özür diler.

Ya tutarsa?

“Adalet mülkün temelidir, ya tutarsa diye adalet mi beklenir?” Diyorsanız sizlere yaşanmış bir olay anlatayım: (25 Aralık dosyasından) İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki bir daire başkanını Rize’den bir müteahhit telefonla arar.

“paşkanüm ben bir pina yaptüm, pu namissüz peledüycüler iskan vermeyülar, rüşvet isteyülar, penüm etim nedür? Butum nedür?” Başkan “he vallah isterler namussuzlar, ne ideceksun uşağum” Rizeli “ula pizüm partinün adü neydü; Adalet ve Kalkınma Partisi daa Ula pekü kalkınduk ama ben pöyle adaletin taa… (…Mehmet Cengiz’e özel kelam) Başkan: “al benden de o kadar” uşaklar sadece adalete sövüyorlardı. Adalet ise muktedirlerin oyuncağı. Sen sakın üzerine alınma HSYK.

“Bize neler oldu” diyen sizler nerede? Uşakların sövdüğü adalet nerede? Belki de sövdükleri ADALET TEYZE…

Sanki hukuk varmış gibi hak aramamın sebebi, muktedirlerin keyifleri, kişisel kaygı ve beklentilerine göre değil hukukun temel ilkelerine göre karar verecek olan saygın hukukçuların birgün bunların hesabını soracağına olan inancımdır.

Polis Akademisi 1997 yılı mezunu dostlarıma, bağımsız yargı mensuplarımıza ve tüm güzel insanlara SİLİVRİ’DEN SELAMLAR…