Önceki akşam TSK mevzilerinden Suriye Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) bağlı YPG hedeflerine topçu ateşi açıldığı haberlerinin düştüğü saatlerde Beyaz Saray’la Kremlin arasında ani bir telefon trafiği gerçekleşti.
İki başkan arasındaki ikili görüşme önerisinin ABD’den geldiği anlaşılıyor.
Haberlere göre Obama ve Putin ‘cihadist teröre karşı birleşik cephe’ yaratmanın önemi üzerinde derin fikir alışverişi yapmış.
‘IŞİD vb terör örgütleri ile başarılı ve planlı mücadele edilmesini sağlayacak Rusya Savunma Bakanlığı ve ABD Savunma Bakanlığı temsilcileri arasında sıkı çalışma temaslarının kurulmasının gerekliliğinin’ altı çizilmiş.
En ufak bir şaşırtıcı yön yok bu gelişmede.
Bundan böyle çok daha sık duyacağız ABD-Rusya liderlerinin görüştüğüne dair haberleri.
Bu yeni durum Münih’te varılan ‘ateşkesimsi’ uzlaşmanın, ‘hasmane faaliyetlerin durdurulması’ kararının bir sonucu değil sadece. Tabii ki kimse Münih mutabakatının kısa vadede anlamlı bir getirisi olacağını düşünmüyor.
Asıl önemli olan, Münih sonrasında Kremlin’in Obama yönetimini ‘ikili koordinasyonla tahkim edilmiş’ bir ‘Suriye çözümü’ zeminine adım adım çekmekte oluşu.
Oyunun kurallarını esas olarak Rusya belirliyor.
***
Bu arada bir önemli haber daha var.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı El-Jubeir dün bir açıklama yaptı, ve ‘Suriye’ye gönderilecek herhangi bir Suud özel harekat gücü konusundaki karar bize değil, ABD yönetimindeki koalisyona aittir’ dedi.
ABD Savunma Bakanı Ash Carter’ın Suudlar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden IŞİD’e karşı (gereğinde) sahaya sevkedilmek üzere özel harekat birimleri istediği biliniyordu.
Böylece anlaşılıyor ki Türkiye’ye gelecek veya gelmiş böyle bir güç, herhangi bir şekilde, koalisyon güçleri dışında, kendi kafasına göre Suriye’ye girecek filan değil.
O nedenle Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu‘nun bu gelişmeyi sanki bağımsız bir planmış gibi sunmasının ve AKP borazanı medyanın da bunun üzerinden işgal marşları çalmasının pek bir anlamı yok.
Başbakan Davutoğlu’nun obüs sesleri eşliğinde PYD’ye atıp tutmasının dış dünyada pek ciddiye alınır bir tarafının olmadığı da söylenebilir.
Ne demişti Başbakan?
YPG derhal, Azez ve çevresinden uzaklaşacak. Azez’in yakınına dahi yaklaşmayacak. Koridoru tekrar kırma çabalarında bulunmayacak. Menag Havaalanı’nı Türkiye’ye veya muhalefete karşı kullanma hevesine kapılmayacak, o havaalanını derhal boşaltacak.”
PYD lideri Müslim de gecikmeden ‘olacak şey değil’ mealinde yanıtlamış.
Stratejik akıldan çoktan geçtik, AKP hükümeti açısından ortada ne taktik akıl kalmış durumda, ne de ‘hakikati idrak etme kabiliyeti’.
Menag’dan çekildi diyelim.
Kime teslim edecek orayı YPG? Esad güçlerine mi, Rusya’ya mı, Nusra’ya mı?
Diyelim ki koridora yaklaşmadı. Peki o zaman ta Suriye-Rusya ne kadar ‘ılımlı’ İslamcı silahlı milis grubu varsa, hepsini ta Türkiye sınırına kadar kovalamayacak mı?
Nusra’nın o koridorda artık barınma şansının kalmadığı ve sahadaki askeri realitenin seyir yönü besbelli.
***
‘Besbelli’ olan bir şeyler daha var:
  • Bölgedeki Kürt güçlerine katılıp ortak cephe kurmadıkça, ılımlı İslamcı muhalif güçler askeri realiteden yenik çıkacaktır.
  • Rejim ordusu elde ettiği alan kazanımlarından artık geri çekilmeyecektir.
  • Bundan sonraki gelişmeleri Rusya ve ABD ikilisi – didişerek de olsa – beraber şekillendirecektir.
  • İki ülke arasındaki mutabakat köprüsü PYD’dir, onun temsil ettiği ‘yerli’ savaş gücüdür.
Ve, en önemli, en acı gerçek şudur:
  • Yanlışta ‘kör ısrar’ ve ‘Kürt paranoyası’ yüzünden AKP Hükümeti’nin PYD’ye karşı attığı her hasmane adım ve dediğim dedikçi irrasyonel tutum ABD ve Rusya’yı her geçen gün birbirine daha çok yakınlaştıracaktır.

Hakikate karşı bi-idrak kalırsanız en istemediğiniz rolle başbaşa kalmak da işte böyle sonunda makus kaderiniz olur.