Ankara’daki bombayı YPG’nin patlattığını ispat edersek sanki büyük bir zafer kazanacağız havası estiriliyor iktidar saflarında.
İç kamuoyu, afyonlanmış gibi kendisi için alelacele tasarlanan bu büyük propaganda kampanyasını seyretmekte. Eğer yedi düvele ‘YPG sorumluydu’ tezini kabul ettirirsek, geriye doğru bütün dış politika fiyaskolarını temize çıkaracak, ‘Altın vuruş’ yapmış olacağız. Oh!
Velev ki YPG veya –nedir öteki olağan suçlu?- IŞİD veya PKK veya canınız kimi isterse o örgüt olsun; bomba infilâk ettikten sonra failin kim olduğunu günlerce tartışmak, hatta ‘stratejik müttefik’ ABD ile ‘dedin-demedin’ polemiğine girişmek çok mânâsız. PKK ile YPG’nin aynı ağacın dalı olduğunu ispatlamak için hükümetin alnı çatlıyor. Bombacı hakikaten YPG’li çıkarsa ve bunu ABD’ye kabul ettirirsek düzlüğe çıkacakmışız gibi iddialıyız.
İstihbarat zafiyeti konuşulmuyor; yetersizlikler, beceriksizlikler, akılsızlıklar gündeme getirilmiyor. Hükümetin siyasi sorumluluğu çoktan unutuldu. Bunca idaresizliğin hesabını verecek bir mercî yok Ankara’da.
Hükümet şimdi Ankara için özel bir güvenlik konsepti geliştirmek fikrini icad etti ve onunla meşgul. Uzun ve komik basın açıklamasını seyrederken ‘bu bir ricat mi?’ diye düşündüm. Şuuraltı insanlara ilginç lâflar ettiriyor: Bilmem kaç gündür, kudsi vatan otoyollarında 3 bin km fink atan bir çalıntı arabayı ve sürücüyü, olaydan iki saat sonra deşifre etmeyi başaran istihbarat bürokrasisi, şimdi güvenlik bariyerlerini Ankara hudutlarına kadar geri çekmeyi mi düşünmektedir? Bu mudur?
Nedir o, ‘Yunan Polatlı’ya kadar geldiği halde bu Meclis yine çalışmaya devam etti’ efelikleri filân. Meclis’in her şeye rağmen çalışması bir ölçü ise iki seçim arasında niçin çalışmayıverdi diye sormazlar mı adama?
İstanbullular biraz hoştur, İstanbul’u dünyanın merkezi zannederler. Ankaralılar daha bir âlem; başta sınır kapıları ve hudut güvenliği olmak üzere bütün vatan sathını emniyete alamayınca ‘Önce Ankara’yı tutalım, gerisi kolay, nasıl olsa kurtarırız’ diye düşünüyorlar anlaşılan. Bu stratejik akılları, bu bulunmaz ilhamları hangi danışmandan, hangi yüksek tepeden alıyor sevgili hükümetimiz, çünkü bunlar resmen skandal stratejiler…
Hükümetin tezi -belgeleri var deniliyor ya!- doğru diyelim. Eylemi YPG planladı ve yaptı. YPG ile PKK ise aynı beşeri kaynağa, aynı stratejik akla bağlı olsun, ki öyle. Sokaktaki sade vatandaşın bile bildiği bu basit hakikati kavramak için koca devlet aklı Merasim Caddesi kana bulanıncaya kadar niçin bekler?
YPG tezi doğrulanırsa Türkiye’yi yönetenlere ‘Aferin, bu bizim aklımıza gelmemişti; iyi iş çıkardınız ve güzel tespit ettiniz’ diyerek işe sıfırdan başlaması için yeni bir avans mı verilmesi gerekecek? Bu nasıl bir hesap; varlığını vehmettiğimiz devlet aklı bu muydu?
Yoksa YPG üzerinde koparılan fırtına, Türkiye sınırına bitişik ve uluslararası toplum tarafından tanınması kuvvetle muhtemel bir Kürt kantonuna engel olmak maksadına mı yöneliktir? Tamam, YPG’nin yönettiği kantonla komşu olmak kötü; Esed’i zaten beğenmiyorsunuz, IŞİD canavar… Sahi, siz güneyde kiminle komşu olmak isterdiniz? Rusya?
Bana öyle geliyor ki, yakın bir zamanda Suriye politikasının mimarı Sayın Davutoğlu, büyük reis tarafından ‘Beni kandırmış; oysa ki ne istediyse verdimdi’ türünden beylik ve tuhaf bir bahaneyle siyasi tasfiyeye uğrayabilir; söylemedi demeyin!
Bu işin cılkı çıktı.
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...