Haberturk’te çalıştığım sırada arkadaşım olan ve daha sonra Bugün TV’nin başına getirilen Tarık Toros’un davetiyle 2010 yılında Bugün TV’de sabahları ekonomi ve finans programı yapmaya başladım. Ardından Bugün gazetesinde bana köşe verildi. 2015 yılı Ekim ayında İpek Holding şirketlerinin tamamına hukuksuz bir şekilde kayyum atanmasıyla birlikte işlerimize son verildi.

Kanala el konulması, ele geçirilmesi ve uğradığımız haksızlıklar sırasında geçirdiğimiz çok stresli günlerin ardından kendi uzmanı olduğum alanda kendi çalışmalarıma devam ediyorum. Tarık Toros, Erhan Başyurt ve diğer birçok arkadaşımız Özgür Gündem gazetesini kurdular ve Can Erzincan TV’nin kendilerine kucak açmasıyla birlikte o televizyonda program yapmaya başladılar. Elbette ki beni de davet ettiler. Öyle bir travma geçirmiştik ki; aynı haksız hukuksuz uygulamaların Can Erzincan TV’de ve Özgür Gündem gazetesinde eninde sonunda başımıza geleceğini düşündüğüm ve aynı stresleri yeniden yaşama olasılığımızın yüksek olması nedeniyle gitmek istemedim. Çünkü Bugün TV’ye el konulduğu gün annem eşim canlı yayında bizleri izliyor ve izlerken doğal olarak büyük sıkıntı çekiyorlar, stres yaşıyorlardı. Aynı şeyleri onlara tekrar yaşatmak istememiştim. Buna korkaklık diyebilirsiniz ve haklısınız.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım; en azından beni severek izleyen, okuyan binlerce izleyicim, okurum ve sosyal medya takipçilerime gerçekleri anlatmak. Akın İpek’in ve Annesi Melek İpek hanımın gerçekte nasıl insan oldukları hakkında sizleri bilgilendirmektir.

Şu an Akın beyin bir çalışanı değilim. Bu yazıyı yazmakla hiçbir maddi ya da mevki gibi bir kazancım olmayacak. Eğer şu an Can Erzincan TV’de çalışıyor, Özgür Gündem gazetesinde yazıyor olsaydım yazacaklarımın sizler için pek de anlamı olmayacaktı. Bu yazıyı benim için değerli kılacak tek unsur var; Yüce Rabbimin huzurunda sizlere gerçekleri anlatacağım ve mükâfatını sadece Rabbimden bekliyorum.

Sayın Akın İpek’le 2012 yılında bizleri Marmaris’teki oteline ailece (çocuklarımızla birlikte) davet etmesi sayesinde tanıştım. Sadece beni değil, kanalda çalışan çok sayıda kişiyi davet etmişti. Otelde odamıza girdiğimizde İpek Üniversitesi kataloğunu gördüm. Birçok iş adamının sadece gösteriş için Üniversite açtığını düşündüğümden Akın beyin de Üniversite açma girişimini bu bağlamda görüyordum. Fakat kataloğu incelediğimde inanılmaz derecede etkilendim. Her binanın mimar görünümü Akın beyin ellerinden çıkmıştı. Yarım saat sonra odaya gelen telefonla, Akın beyin bahçede bizleri çaya davet ettiği bilgisini aldım ve oraya gittim. Daha önce Bugün gazetesinde yazar olan ve sonra ayrılarak yandaş gazetelere geçen Ahmet Taşgetiren ve Gülay Göktürk de oradaydı. Yaklaşık 25 kişiydik. Genel konulardan konuşuldu. Eğer birisi Akın beyi hiç tanımasa ve o çay toplantısına katılsa, kimin Akın İpek olduğunu asla tahmin edemezdi. Çünkü, o toplantıda bir patron değil, sadece aramızdan bir arkadaş vardı. Kibarlığı nezaketi hemen fark ediliyordu. Orada söylediği şu söz hala kulağımdadır; “Hiçbir şirket sosyal boyutu olmadan asla ayakta kalamaz”. Nereye el atmış, nerede bir şirket kurmuşsa, oranın halkı ihya olmuştu.

Marmaris’teki Angels Peninsula otelinde çalışanlar, asla 8 saatten fazla çalıştırılmıyor, 3 vardiya halinde çalışılıyor ve çalışanlar dört yıldız ayarındaki bir konaklama tesisinde konaklıyorlardı. Ayrıca Sezon bittiğinde çalışanlar işte çıkarılmıyor, kış boyu eğitimlerine devam ediyorlar ve yetişmiş elemanlar kaybedilmiyordu.

Ertesi gün deniz kenarında otururken Akın Bey yanımıza geldi. Ben Üniversite kataloğundan çok etkilendiğimi söylediğimde, Akın Bey Üniversite’nin ambleminin hikayesini ayrıntılarıyla anlattı. Bir sanat ve bilim üniversitesi kurmuştu. Dünya’da sadece iki üniversitenin sinema platoları (sinema filmi çekilen alanları) vardı. Biri Hollywood’a çok yakın olan Kaliforniya Üniversite’sine diğeri de İpek Üniversitesi’ne aitti. Üstelik Kaliforniya Üniversitesi ile işbirliği yapılarak, Oscar almış yönetmenlerin dahi İpek Üniversitesi’nde ders vermeye geldiklerini öğrendim. Akın Bey idealini söyledi; “Bu ülke bir gün Oscar ödülünü alacak bir filme imza atacak”. Akın bey bunu söylerken, Türkiye’nin Oscar ödülü almasının manevi hazzı yanında ticari açıdan da çok büyük kazançları olacağını belirtiyordu. Müthiş bir vizyonu vardı. Filmlerin 200-300 milyon dolar hasılat yapabildiklerini ve bu tür filme her şekilde 40-50 milyon dolar yatırım yapılabileceğini ve ülkeye yeni döviz girişi kapılarının açılacağını söylüyordu. Ben de üniversitedeki derslerimde yatırımın getirisi konusunu anlatırken her zaman şu soruyla başlardım; “Ne kadar koydun kaç yılda ne alacaksın?” Bu açıdan bakıldığında bir film kendisine yapılan yatırımı 1-2 yıl içinde kat be kat çıkarabilirdi. Akın bey Üniversite’nin bir Fabrika olduğunu ve senaryoların, yönetmenlerin ve diğer unsurların bilimsel şekilde üniversiteden çıkacağını söylüyordu. Yani, İpek Üniversitesi gösteriş için değil, hem İpek grubuna hem de ülkeye büyük bir katma değer yaratacak şekilde tasarlanmıştı. Böyle bir vizyonu o ana kadar hiçbir iş adamında görmemiştim.

İnanın oraya giderken, Akın beyin Ak Parti’ye yakınlığı nedeniyle zenginleştiğini ve kendisine birçok imkanın verildiğini düşünüyordum. Bunu da açıkça kendisine sordum. Nasıl oldu da, bir matbaa işinden bu kadar yüksek kazançlar sağlanılabildiğini sordum. Hiç ama hiç gocunmadı. Hikayenin tümünü kendisinden dinledim. “Şu an zaten böyle algılanmaktan çok muzdarip durumdayız herşey KAP (Kamuyu aydınlatma platformunda) ve web sitemizde var ama insanlar okumuyor” dedi.

2001 krizi sırasında kağıt dışındaki sektörlere de yatırım yapma kararı alıyorlar ve madencilik sektörüne giriyorlar. Fakat başlangıçta pek de başarılı olmuyor. İlk maden olarak Kömür, daha sonra Antimuan, sonra gümüş, son olarak altın Madenciliğinde faaliyete başlanıyor. Gümüş madenciliğine Gümüş madenini devletten ihale ile alan Söğütsen in Teklifi ile ortak olarak giriliyor, fakat bu ortaklık uzun sürmüyor ve Koza gurubu hisselerini Söğütsene satarak gümüş sektöründen çıkıyor. Sattığı hisse bedelini ile Newmontun iştiraki olan Normandy madenciliğe ait Bergama ovacık altın madenini satın almak için kullanıyor. Yani devletten bir ihale yok. Newmont madeni satmak istiyor ve sebebi de maden ömrünün birbuçuk yıl kalmış olması yani bitmeye yakın olmasıdır. Aslında Newmont şirketi elindeki madeni frontier madencilik’e satmak istiyor ama bu şirket parayı zamanında ödemeyince aynı şartlarda Koza grubu talip oluyor ve alıyor. Bu satışın bedeli yirmi milyon dolar peşin diğer yirmi milyon doları da maden çalışmasından sonra ödenmek üzere toplam 40 milyon dolardır. Maden satın alındığında Altın fiyatlarının 250 – 300 dolar seviyelerindeydi. Eğer işlenebilir maden cevherinin tamamı çıkarılsa o günkü değeri de zaten 40 milyon dolar ediyor. Fakat Altın fiyatları şaha kalkıyor ve 2005’de 550 dolara geliyor. Dolayısıyla çıkarılma maliyeti 250-300 dolardan yüksek olan rezervlerin çıkarılmasının anlamı yokken, Altın fiyatları artınca maden işlenebilir rezervleri de buna bağlı olarak artıyor. Bu sırada Akın Bey, dünyada en gelişmiş altın arama laboratuvarlarından birini kuruyor ve bu konuda dünyada söz sahibi uzmanlarla çalışmaya başlıyor. Güçlendirilen arama gurubunun yaptığı yeni keşifler altın fiyatlarını yüksek olması sebebi ile işlenebilir hale geliyor. Aslında her şeyin başlangıcı sadece 20 milyon dolar olup, Bu kaynağın dışında bir kaynak kullanılmıyor.
Ortakların şirkete para koyması dışında herhangi bir para girişi de olmuyor. Bu arada Altın fiyatları 1000 doları geçiyor ve altın fiyatları arttıkça yeni alanlar keşfedilerek altın üretimi artırılıyor.

İşte bu aşamada ben Akın beye, maden işletmek ve yeni maden alanları için devlet size yardım etmiyor mu? Diye soruyorum. Her maden şirketi gerekli izinleri almak için devlete başvurur ve gereken tüm bilgi ve belgeyi sağlamışsanız, ilgili bakanlık izin vermek zorundadır diyor. En büyük atlama taşlarından bir tanesi ise Koza Altın hisselerinin halka arzından ve yabancı yatırımcının çok büyük ilgisinden kaynaklanıyor ve buradan 600 milyon dolar yabancı yatırımcı kaynağı geliyor. Ardından da Altın fiyatları 1900 dolara geldiğinde Koza’nın değeri doğal olarak artıyor.

Şimdi Akın İpek’in bir yüzünü daha anlatacağım. Bunu bana Akın bey anlatmadı. Sağ kolu anlattı. Bir ara Bugün TV’den 4-5 aylığına ayrılmış ve bir başka işe başlamıştım. Veda için Ayhan beyin yanına gittiğimde Akın beye duyduğum saygı ve sevgiden bahsettiğimde anlattı.
Altın madenleriniz olsa ve bir bölgede Altın bulsanız, oradaki arazilerin sahibi olan köylülerden bu arazileri nasıl satın alırdınız? Eğer helal süt emmemişseniz, farklı farklı insanları gönderir ve arazileri toplarsınız. Hani şimdilerde nerede rant olacaksa bunu öğrenenler bu bilgiyi önceden alıp gidip arazi topluyorlar ya işte öyle yaparsınız. Arazi sahipleri sonra bir bakıyorlar ki oradan TEM geçecekmiş, ya da hava alanı olacakmış.
İşte bu noktada Akın İpek gerçek bir müminin yapacağı şeyi yapıyor. Kayseri Himmet Dede bölgesinde arazi sahiplerine burada altın bulduğunu ve rezervin ne kadar olduğunu, buraya yatırım yapması için arazilerinin dönümüne X kadar fiyat ödeyeceğini söylüyor. O kıraç ve verimsiz bölgede o anki cari fiyatlar bin TL iken bunun 70 katını ödüyor ve bir şart koşuyor; “herkesin arazisini bu fiyattan alırım”. İnanmayan gitsin ve o bölgede arazisini satan insanlarla konuşsun. Akın Beye sadece dua ediyorlar.

Aynı şekilde, Marmaris’teki oteli yaparken arazi alırken arazi sahibi 300 bin TL istiyor ve Akın Bey; “350 bin TL ödeyin, yarın bir gün biz oteli yapınca burada araziler değerlenir ve insanlar kandırıldıklarını düşünür, haklarını helal etsinler” diyor.
Peygamberimiz Haz. Muhammed (SAV) Mekke pazarında satış yapanlara bir yasak getiriyor. Mekkeli yerli pazarcıların Mekke’nin 2-3 kilometre dışında diğer yörelerden pazara gelenleri karşılayarak ürünlerini satın alıp pazarda satmalarını yasaklıyor. Çünkü o insanlar pazardaki fiyatı bilmiyorlar diyor. Eğer bir yerden yol geçeceğini öğrenmişseniz, oradan arazi alacaksanız, arazisini alacağınız insana bu bilgiyi açıklamak zorundasınız. Aksi halde karnınızda ateş götürmüş olursunuz.

Bir başka küçük ama çok önemli bir anekdot daha anlatacağım. Bunu da medya grubundan birisi anlattı. Medya grubu bir toplantıda Akın beye “Efendim, her grup kendi gazetesini satın alarak tirajlarını şişmiş gösterip reklam pastasından pay kapıyorlar, Bugün gazetesinin tirajı ise 80-90 bin civarında, eğer 100 bin eşiğini aşarsak reklam gelirimiz ikiye katlanır” deyince Akın Bey; “Başınızı yastığa koyduğunuzda vicdanınız rahat bir şekilde uyuyacak mısınız? Dedikten sonra “harcama yapacağınız paraya birkaç önemli köşe yazarı daha transfer edin” diyor.

Aslında daha anlatacak çok şey var; Bugün TV’ye başladığımda kameramanından, habercisine, program yapımcısına, müdürüne kadar ne kadar çalışan varsa herkes bordrosundaki maaşı alıyordu. Yani asgari ücret gösterip devletten kuruş vergi ya da prim kaçırmıyordu. Zaten 2.5 yıl denetim yaptılar ve bir şey bulamadılar. Ben böyle bir iş adamını hayatım boyunca tanımadım. Kayyumların geleceğini adı gibi bildiği halde şu an Melek hanımı sokmadıkları kendi yaşadıkları evleri üzerine geçirmedi. Varlık kaçırmadı şirketlerin içini boşaltmadı.

Melek İpek Hanım demişken, şunu da söyleyeyim; Otele davet edildiğimizde adeta bir anne gibi hepimizi karşıladı ve kibirden gururdan eser yoktu. Allah(cc)’nın rızasından başka bir şey düşünmeyen adı gibi Melek bir insandır.

Cemaat konusuna gelecek olursak, ne zaman kim kendisinden yardım istemişse Akın Bey koşmuştur. Şu ülkede okul yaptırıyoruz denmiştir hemen yardım etmiştir. Devletimiz “okul” demiştir koşmuş 11 tane okulu da devlete bağışlamıştır. Onların kapısından hiç kimse eli boş dönmemiştir Ama şunu kesin olarak söyleyebilirim ki, devletin içinde oluşan paralel yapılanma denilen oluşumdan hiçbir zaman haberi bile olmamıştır. Hiçbir hakimi veya savcıyı tanımaz. Hiçbir emniyet müdürü ile en ufak bir ilişkisi olmamıştır. Şu an devletin en üst kademelerindeki insanlar, zamanında Akın Beyin yüzlerce katı ölçüsünde paralel yapılanmaya destek vermişler, paralel devleti kendileri oluşturmuşlardır.

Akın Beyin eleştirilecek hiçbir tarafı yok mudur? Tek bir noktada Akın beyi eleştirebilirim. Akın Bey çalıştırdığı profesyonel yöneticilerine hiç karışmaz. Yöneticilerine ve çalıştırdığı insanlara inanılmaz güveni vardır. O’nun ilkeleri vardır ve asla o ilkelerden ödün verilmedikçe ayrıntılara karışmaz. Gazete ve Televizyondaki en önemli ilkesi, herkese söz hakkı verilmesi, asla ve katiyen yalan ve iftira haber yapılmamasıdır. Fakat zamanında, Ergenekon olayları gündemde iken, birçok asker hakkında düzmece deliller üretilirken, Genel Kurmay Başkanı Terör Örgütü ele başısı olarak hapse atılırken, o dönem çalıştırdığı medya yöneticilerinin Akın beyin bu güvenini kötü şekilde kullandıklarını düşünüyorum. O dönemde eğer haksızlığa uğrayanlardan biri Akın bey ile görüşse ve haksızlığa uğradıklarını anlatsaydı, Akın Bey onlara hiç düşünmeden söz hakkı verirdi.

Çok uzun oldu biliyorum ama bitirmeden bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Zannedersem 2010’lu yıllarda Gülay Göktürk gazetede Ak Parti’yi yerden yere vuruyor. Gülay Göktürk’ün gazeteden atılması için tepeden talepte bulunuluyor. Akın bey, kendisinin böyle bir tarzı olmadığını ve eğer Gülay Göktürk suç unsuru taşıyan bir şey yapıyorsa, yasal yollara başvurulmasını öneriyor. Zaten ipler ondan sonra kopuyor. Fakat gelin görün ki; 17-25 Aralık sonrasında Gülay Göktürk Bugün Gazetesinde hala köşe yazarıydı ve Cemaati yerden yere vuruyordu. Yolsuzluğun önemli olduğunu ama devlet içindeki paralel yapılanmanın çok daha büyük bir tehlike olduğunu yazıyordu. Yaklaşık 6-7 ay boyunca bu yazılarına devam etti ve bütün yazıları yayınlandı. Buyursun Gülay hanım açıklasın acaba Akın Bey bu konuda kendisine en ufak bir telkinde bulunmuş mudur? Cevap “Asla!” olacaktır. Nitekim daha sonra Gülay Hanım kendi isteği ile gazeteden istifa etmiştir. Aynı şekilde, Ahmet Taşgetiren gazeteden atılmamış, kendi doğruları o sırada gazete yönetiminin doğruları kesişmediği için kendisi ayrılmıştır.

Bu yazıyı neden yazdığımı tekrar hatırlatayım. Hiçbir çıkarım yok. Etrafımda bulunan çok yakın arkadaşlarımın dahi Akın Bey hakkında bilmeden ve tanımadan atıp tuttuklarını gördüm. “Kim bilir daha başka nice insanlar şu anki algı operasyonları sonrasında ne kötü şeyler düşünüyordur” diyerek kendime görev bildim. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmamak”, her türlü haksızlığa, zulme uğramış çok iyi tanıdığım bir insan hakkında doğruları anlatarak Yüce Rabbim’in rızasını kazanma amacını taşıyorum. Hem Akın bey ve ailesi, hem de Melek İpek Hanımefendi için her namazımdan sonra dua ediyorum.

Biliyorum şimdi beni de tefe koyacaklar, bu yazı için kaç para aldığımı soracaklar, ya da paralel yapının elemanı olduğumu söyleyecekler, terör örgütü üyesi olduğum yazılacak, vatan haini ilan edileceğim ki; hayatım boyunca F.Gülen cemaati ile hiçbir ilişkim olmadığı gibi, hiçbir zaman maddi yardımda da bulunmadım. Bir defa öğrenciye yardım için para istediler. Ben de öğrencinin adını adresini ve telefon numarasını istedim. “Biz böyle çalışmıyoruz” deyince yardım etmedim.
Beni de hain ve suçlu ilan edeceklere karşı tek silahım Mahşerdeki hesaplaşmaya inanıyor olmamdır. Üç günlük dünya!

 

YAŞAR ERDİNÇ-http://www.twitlonger.com/show/n_1sobp5j