Yüksekova, Şırnak, Nusaybin…

Sıra bunlara geldi.

İçişleri Bakanı’nın sözlerinden de anlaşıldığı üzere Cizre, Sur, Silopi senaryoları burada da bugünden itibaren sahneye konulacak.

Gerekçe, resmi dille, “temizlik”.Sonuç, ölüm ve yıkım üzerine istiflenen öfke, nefret, lanet.

İkisi arasındaki acı denklem, maalesef böyle.

Cenaze bilançosu kabaracak, ağlayan analara yenileri eklenecek.

Tarih, ekonomi, kültürel hafıza, hepsi paspas olacak.

Ama, asıl acı olan şudur:Yok etme cinneti bir kere toplumu sardı mı ne kulak kalır dinleyecek, ne göz kalır görecek, ne akıl kalır düşünecek.

Seçilmişlerin toplandığı Meclis’i de felç ettiler, körelttiler.

Vicdan adına ses çıkaran milletvekili kalmadı ortalıkta. Sağdan say, soldan say, beş on kişi. Onlar da, ‘bu delilik yüzünden batacağız!’ dedikçe üzerlerine yürünüyor.

Anamuhalefet lideri, kendisine ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu anda, ülkenin dört yanında mağduriyet yaşayanların haline bakıp en fazla mırıldanıyoracılara teğet geçiyor

Ertesi gün daha beterleşen bir manzaraya uyanıp, aynı mırıltıları tekrar etmek üzere.

Kendisi de çapraz ateşte kalmış, üçüncü büyük partinin genç eşbaşkanı, Demirtaş,S.O.S. üstüne S.O.S. veriyor:

 

“Parlamentoda yüreği halk için, ezilenler için, ötekileştirilmişler için atan her kardeşimizin el ele vermesi lazım. CHP’de var biliyorum, partimde var biliyorum. İttifaktan söz etmiyorum, bir birleşmeden söz etmiyorum, omuz omuza, yan yana yürümekten söz ediyorum. Bu zor değildir, lüks değildir, tarihi bir zorunluluktur.”

Bırakın silkinmeyi, tepki yok, cevap yok, karşılık yok.

Diyarbakır Belediye Eş Başkanı Fırat Anlı, dün Cengiz Çandar’a anlatıyordu:

“Biz 1990’larda neler gördük. Yakılan köyler. Faili meçhuller. İşkenceler… Meğerse hiçbir şey görmemişiz. Savaşı yaşadığımızı sanıyormuşuz. Meğerse, hiçbir şey yaşamamışız. ‘Çözüm Süreci’ diyerek bir hayal aleminde yaşamışız meğerse Savaş buymuş. Tüm ezberlerimiz bozuldu. …”

En büyük kötülük, bin yılın mağduru olmuş insanlara hayal pazarlayıp sonra onlara tam tersini yaşatmaktır.Daha kötüsü olamaz; vebali de ağırdır.

Yüksekova, Şırnak, Nusaybin…

Şimdi de burada onbinlerce yoksul, zavallı yurttaş pılı pırtıyı toplayıp, tabii paraları varsa, çoluk çocuk kendini cehennemin dışına atmak derdinde.

Meslektaşım Nurcan Baysal, bölgeden T24’e gönderdiği haberde anlatıyor:

“Dünden beri Yüksekova’dan tanıdıklarla konuşuyorum. Konuştuğum birçok kişide bu son konuşmamız olabilir hissiyatı hakim… Yüksekova’nın Cizre gibi yakılıp yıkılacağı beklentisi var.”

“20 binden fazla asker ve polisin Yüksekova’ya konuşlandırıldığı söyleniyor. Pazartesi gününden itibaren Yüksekova’da öğretmenler ve sağlık çalışanlarının büyük bir kısmı idari izinli sayılacak.  İpekyolu üzerindeki 10 okul boşaltılarak asker ve polislere tahsis edildi. Her yerde askeri barikat ve kontrol noktaları oluşturuldu.”

“Yüksekova’ya sevk edilen onlarca zırhlı araç ve özel harekatçılar için Valilik tarafından kurban kesiliyor. Devlet belli ki kendini Osmanlı döneminde bir “fetih” savaşında sanıyor. Yüksekova’yı “fethetmeye” gidiyor. Hakikaten artık üzerine yorum bile yapılamayacak bir devlet mantığı, bir iktidar ile karşı karşıyayız. Yüksekova’yı yıkıp yakmaya hazırlanmadan önce kurban kesen bir devlet var karşımızda. Mantığını tamamen yitirmiş, “Allahu Ekber” sesleri ile insan öldüren bir zihniyet var karşımızda.”

Durum bu kadar açık iken…

Baysal sesleniyor:

“…bir savaşta ısrar etmenin anlamı nedir diye PKK’ye de sormak lazım! Yüksekova’nın, Şırnak’ın, Nusaybin’in yakılıp yıkılması, onca Kürdün katledilmesi, Yüksekova’nın, Şırnak’ın, Nusaybin’in Cizre’ye dönüştürülmesinin kime ne faydası var?”

Dinleyen olacak mı?

Hiç sanmam.

Canhıraş feryatlar eşliğinde kaldırılacak cenazeleri yaşlı gözlerle izleyeceğiz hep birlikte.

Anamuhalefeti devletin sözünden çıkmayan bir ülkede başka bir alternatif beklemek de imkansız galiba.

Dün akşam saatlerinde bir korkunç haberle daha sarsıldık, sanki bugüne kadar yaşadıklarımız yetmiyormuş gibi. Dört bir yanımız ölüm kokuyor artık.

Acımız büyük, aynen bugüne kadar ülke sathında vatandaşlarımıza defaten yaşatılanlar gibi. Ölenlerin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Bu acıları beraberce ancak biz durdurabiliriz. Hep beraber bıkmadan tekrar etmeliyiz:

Ülkeyi yönetilemez hale getiren, halkın huzurunu koruyamayan bu ‘acz hükümeti’ derhal istifa etmelidir. Tek çıkış yolumuz budur.

Dünya Şokta 5 Dk’da Göbeğinden nasıl kurtuldu!!.

Kaynak: Yazvuz Baydar- Özgür Düşünce