Aldığı 1 Milyonluk makam aracaını “ibret-i alem için” iade eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in makam aracı aldığı sırada Diyanet Dergisi’nin Kasım 2014 sayısında Varlık İmtihanı diye bir yazı yazdığı ortay açıktı.

Görmez, o yazısında adeta kendi yayptıklarını anlatır gibi yazmış:  “Lüks, israf, gösteriş, şaşaa, debdebe, ihtiras, kibir gibi malın taşıdığı bir dizi bulaşıcı hastalık ruhlarımıza sirayet etmiş durumdadır.”

Buyrun size Diyane İşleri Başkanı Görmez’in Varlık İmtihanı başlıklı yazısı:

Varlık İmtihanı:

İnsanoğlu için “var olma” şerefini, “varlığını devam ettirme” gayretinden ayrı düşünmek zordur. Hayat, her kulun karşısına farklı sorularla çıkan bir imtihandır ve insan her türlü güçlüğe rağmen ayakta kalmak için varlığa muhtaçtır. Yokluk, yoksunluk ve yoksulluğun, hayata tutunduğu bağı örseleyen birer keskin bıçak olduğunu bilir. Bu yüzden varlığa değer verir, varlık için emek sarf eder, bazen varlıkla övünür, bazen de varlıklıya öykünür. İşte bu noktada insanın neyi “varlık” olarak adlandırdığı önem kazanır.

Varlık nedir? Miraslar, gayrimenkuller, yüksek gelirler, üst düzey harcamalar ve göz alıcı makamlar varlığı temsilde yeterli midir? Ya da yokluk nedir? Yalınayak, karnı aç bir insanın kıtlığa ya da kısıtlılığa örnek gösterilen resmi, yokluğu tasvire kâfi midir? Yoksa varlığın ve yokluğun, maddiyatı aşan bir anlam zenginliği mi vardır?

İnsanın varlıkla ilişkisini maddeci bir bakışla ele almanın acı sonuçlarına hep birlikte katlandığımız bir dünyada yaşıyoruz. Varlığı maddiyata indirgemek, düşünce dünyamızda çarpık bir yapılanmaya, gönül dünyamızda üzücü bir tahribata yol açmaktadır. Varlıklı olmayı paralı olmakla özdeşleştiren bir bakış, bir yandan maddiyata olan hırsı körüklemekte, bir yandan da Allah’ın sunduğu diğer bütün nimetleri görmezden gelmeye ve nankörlüğe sürüklemektedir.

İmanın en kıymetli varlığımız olduğunu, aklın ve bilginin ne büyük zenginlik olduğunu fark etmemek, varlık içinde yokluk çekmekten başka nedir? Hangi servet, sıhhat gibi bir varlığı, gönül gibi bir nimeti satın alabilir? Hangi para birimi anne babanın ya da evladın değerini ölçebilir? Şu hâlde, Peygamber Efendimiz’in ifadesiyle, “Zenginlik mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” (Buhari, Rikâk, 15.)

…İhtiyaç ve zaruret gibi sınırlar dikkate alınmadığında varlığın insanı azdırabileceği, taşkın duygu ve davranışlara sürükleyebileceği unutulmamalıdır. Kur’an-ı Kerim, maddi zenginliklerin insanı cezbeden bir yönü olduğunu belirtir. Dolayısıyla ihtiyaçlarını karşılamak adına para kazanmak zorunda olan insan, bir yandan da içinde kazanca, mal ve servete karşı sevgi tohumları barındırır. Fıtrata gömülü bu tohumlar, çalışıp kazanma ve daha iyi şartlarda yaşama arzusunu büyüten, üretimi hızlandıran birer enerji kaynağı gibidir. Büyüdükçe kazanır, kazandıkça sevinir, sevindikçe kazanmak ister insan. Efendimiz (s.a.s.) bu durumu şöyle dile getirir: “Âdemoğlu büyürken beraberinde şu iki şey de büyür: Mal sevgisi ve uzun ömür isteği.” (Buhari, Rikâk, 5.) Ve buyurur ki, “Âdemoğlunun bir vadi dolusu malı olsa bir vadi dolusu malı daha olmasını arzu eder. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak doldurur.” (Buhari, Rikâk, 10.)

Zenginledikçe güçlenen mal sevgisi “mal hırsına” dönüşürken, insan, fıtratındaki enerjinin yakıcı, kavurucu, mahvedici bir boyuta ulaştığını fark edemeyebilir. Varlığı sadece maddiyatla ölçer hâle geldiğinde, maneviyata karşı körleşir ve dünyevileşir. Varlığını yitirdiği an ise, her şeyini kaybetmiş gibi çöker, varlıkla imtihanını kaybeder.

Hâlbuki varlığı bir bütün olarak düşünebilmeli, sahip olduğu maddi-manevi her türlü varlığın kıymetini bilmeli, her adımda kazancı ile harcaması arasındaki dengeyi gözden geçirmelidir. Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” diyen ama onu deneyip rızkını daraltınca, “Rabbim beni aşağıladı” diyerek sırtını dönenlerden olmamalıdır. (Fecr, 89/15-16.)

Mal ve mülk dünya hayatının en ciddi imtihanlarındandır. Muhammed ümmeti olarak bu imtihanın bizler için çok daha çetin geçeceğini bizzat Rasul-i Ekrem’den işitiriz: “Her ümmetin bir fitnesi (imtihan vesilesi) vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.” (Tirmizi, Zühd, 26.) Bundan, çok değil 50-60 sene öncesiyle kıyasladığımızda ülkemizin ne kadar geliştiğini ve maddi imkânlarımızın ne kadar arttığını görmek mümkündür. Hayat standardımızın yükselmesi, varlıklı Müslümanların mal ile imtihanına işaret etmektedir. “Göklerin, yerin ve içindekilerin hükümranlığı Allah’a aittir.” (Maide, 5/17.) hükmünü unutan nice Müslüman, malın kendisine “emanet” olduğuna dair bir bilinci günlük yaşamın detaylarına taşıyamamaktadır. Lüks, israf, gösteriş, şaşaa, debdebe, ihtiras, kibir gibi malın taşıdığı bir dizi bulaşıcı hastalık ruhlarımıza sirayet etmiş durumdadır. Maddi anlamda ilerlerken ahlaki anlamda gerileyen insan örnekleri gün geçtikçe artmakta, varlığı sadece para pul ile ölçen materyalist bir zihniyet Müslüman dünyasını da kuşatmaktadır.

Kaynak: yeniyon.com

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...