Ülkenin siyasi gündemi yeniden hararetlenmeye başladı.

Havaların ısınması ile birlikte siyasetin gündeminin de ısınıyor.

Meclis Başkanının laiklik konusundaki çıkışı, tasarlanan siyasi gündemin ilk işareti.

Alametleri görülmeye başlanan, çok ama çok sıcak bir yaz mevsimi var bizi bekleyen:

1- Yasal dönüşüm süreci tamamlanmalıdır.

“Erdoğan’ın kurmuş olduğu fiili diktatörlüğünün yasal hale getirilmesi” diye tercüme edebileceğimiz Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nin (TTBS) anayasaya eklenmesi hususunda, Saray’ın hummalı bir çalışma içerisinde olduğu hepinizin malumu.

Puzzle’ın parçalarını birlikte birleştirelim.

Erdoğan, TTBS için yapılması planlanan referanduma, laiklik ve din tartışmaları üzerinden hazırlanacağının ilk sinyalini, Meclis Başkanı ile verdi.

Sayın Meclis Başkanı, Erdoğan’ın talimatıyla, ucunun nerelere dokunacağı ve toplumda oluşturacağı tepkinin baştan hesaplandığı bir çıkış yaptı.

Bu çıkış ile, Erdoğan’ın siyasi ikbalinin taşlarını döşeyen en sulak arazi olan dindar-laik çatışmasının yeniden kullanıma sokulacağı anlaşılmış oldu.

Yani Erdoğan, diktatörlüğünü yasal hale getirecek zemini, dindar ve laik kesimlerin sinir uçları üzerine kurmaya karar verdi.

Zira terör korkusuyla oy ütme stratejisinin artık ele-avuca gelir bir faydasının kalmadığının farkında.

İstikrarın sürmesi bahanesiyle tek başına iktidar olmanın gerekliliği ve halkı terör sopasıyla sindirme gibi stratejilerin 1 Kasım seçimleriyle birlikte miadının dolduğunu o da biliyor.

İşte tam da bu nedenle, yeniden bir dindar-laik çatışması ortamı dizayn ediliyor.

Tahmin edeceğiniz gibi, önümüzdeki günlerde havuz medyası bu konuyu iyice köpürtecek, ve uzun bir aradan sonra gündemi yine laiklik, irtica, cihat, şeriat, başörtüsü, İmam-Hatipler, dindarlık gibi kavramlar işgal edecektir.

2- Milliyetçi oylar kaybedilmemelidir.

Kavramları anlamlandırma çatışmalarının ortalığı toz toprak içinde bırakacağını hesaplayan Erdoğan, oluşan ortamı, MHP’nin de desteğiyle milliyetçilik zemininden de destek çıkarma adına fırsata dönüştürmeye çalışacaktır.

MHP’nin desteği, bahane ederek, HDP ve Kürtlere yönelik gittikçe sertleşen söylemler kullanmak yoluyla gerçekleşecektir.

Yine MHP’nin, olası bir başkanlık referandumunda Erdoğan’a destek vereceğini söylemek zor olmasa gerek.

Bahçeli koltuğunu Erdoğan’ın da desteği ile muhafaza edebilirse, diyetini ödemeye dünden razı görünüyor.

Zaten Erdoğan da hem Yargıtay hem de Anayasa Mahkemesi başkanlarını yakın markaja almış durumda. Bahçeli’nin, en azından referandum bitene kadar MHP’nin başında kalması Erdoğan’ın önemli gündemlerinden.

3- Tüm planları altüst edebilecek muhtemel bir ekonomik krizin engellenmesi/geciktirilmesi, Erdoğan’ın üçüncü büyük gündemi olmalıdır.

Ekonomik krizin geciktirilmesi için elde kalan tek mekanizma, tüm kontrolü Erdoğan’ın eline geçmiş olan T.C. Merkez Bankası’dır. Erdoğan’ın, başarısızlık riskini sıfırlama adına TCMB’yi sahaya sürerken hiçbir fedakarlıktan (!) kaçınmayacaktır. Bu minvalde, döviz fiyatlarının kontrolünü sağlamak maksatlı olmak üzere, ülkenin geleceğini riske atacak kararlar alınacak ve dışarıdan büyük miktarlarda döviz girişi sağlanacak ve halkın referandumda istenmeyen bir tercihte bulunmasının önüne geçmek isteyecektir.

4- Sayıları artık bir elin parmakları kadar bile kalmayan tüm muhalif medya susturulmalıdır.

İlk adım olarak Can Erzincan TV, Halk TV, FOX TV gibi kanalların TÜRKSAT’tan çıkarılacaktır.

Hayatta kalan birkaç muhalif gazeteye kayyım atanıp, bunlar havuz medyasına aktarılacaktır.

Bu kapsam dışında kalıp da hala muhalif kalan diğer unsurlar biat etmeye zorlanacaktır.

Bunun denemesini, Meclis Başkanı’nın laiklik çıkışını uzun süre haber yapmayan, 28 Şubat döneminin baş tetikçisi Hürriyet Gazetesi’nde hep birlikte gördük.

Yani Doğan Grubu da havuzun, ısındıkça mayıştıran suyuna kendini bırakmış durumda.

Benzeri hamlelerle halkın tercihleri, başkanlık sisteminin nasıl bir cennet meyvesi olduğu yönünde maniple edilecektir.

5- Diyanet’in desteği alınmalıdır.

Erdoğan’ın enstrümanlarından biri haline gelen Diyanet İşleri, camilerde ve ekranlarda, özellikle Ramazan ayında başkanlık sisteminin lüzumu ve faziletleri hususunda halkımızı irşad edecektir.

Bu yolla, hem dindar-laik çatışması körüklenmiş olacak, hem de bu çatışmada, çoğunluğu oluşturan dindar kesimin Erdoğan’ın yanında saf tutması sağlanacak. Allah fırsat vermesin, Ramazanın gelmesi ile, provokatörler tarafından, oruç tutmayan kişilere, açık olan lokantalara saldırılar, vb. planlayabilirler.

Ayrıca Erdoğan, Ramazan ayını miting ayı haline getirecektir diye düşünüyorum. Saray’da veya dışında katılacağı iftarlarda, başkanlık sisteminin propagandasını yapacak ve her toplanmayı bir avantaja dönüştürmeye çalışacaktır. Bu konuşmalarında laik kesime saldıracak, dindar kesimin geçmişte maruz kaldığı zulümleri yeniden gündeme getirecek; böylece hem kendi taraftarlarını konsolide emtehem de başkanlığın daha dindar bir Türkiye için tek çözüm yolu olduğuna ikna etme fırsatı bulacaktır.

Daha bunlar gibi pek çok konuda titiz bir hazırlık içerisinde olan Erdoğan, başkanlık sistemi adıyla kurmayı düşündüğü anayasal diktatörlüğü için gözünü karartmış durumda.

Bu oyunun bozulması adına, muhalefetin toplumda ciddi bir farkındalık oluşturması gerekiyror

Ne yazık ki muhalefet kanadında, insana inşirah veren bir ışık görünmüyor – en azından şimdilik.

Umarım siyasi ve toplumsal muhalefet grupları zamanında ve etkin bir çalışma içine girerler.