Yeni yön sitesinde yılbaşından itibaren yazmaktayım. Ne kadar takipçim var ya da ne kadar dikkate alınıyorum çok bilmiyorum. Ama 2 kişide olsa Allah’ın izni ile elimden geldiğince bildiklerimi veya analizlerimi yazmaya gayret gösteriyorum. Yaklaşık 4 aydır en çok yazdığım konuların başında ise Davutoğlu, Erdoğan çatışmaları vardı.

Davutoğlu için başkanlık sisteminin kendileri açısından siyasi hayatlarının bitişi olduğu çok açıktı. Böyle bir süreç içerisinde başbakanlık makamına oturmuş birisinin kolayca koltuğu terk etmesini de hiçbir zaman beklemedim. Davutoğlu’nun özellikle Ocak, Şubat aylarında yurt dışında yoğun temaslarda bulunmasını, dünyaya karşı “ Lider benim” mesajı olduğunu yazmıştım. Hatta İngiltere’ye üst üste iki kez gittiğinde ve tıpkı ABD’de bulunan CFR gibi dünya siyasetine yön vermesi ile tanınmış Chatham house toplantılarına katılmış olması batı ile anlaştığını belirtmiştim.

Ancak her ne kadar dünya ile iyi ilişkiler geliştirse de Davutoğlu’nun iç politikada Erdoğan’a karşı hiçbir gücü yoktu. Davutoğlu şu şartlar altında Erdoğan’a karşı bir siyasi harekete girişmeye kalkması ile başarısız olacağı belliydi.

Öte yandan Erdoğan’ın ise ısrarla ve bir an önce istediği başkanlık sistemini Davutoğlu’nun fazlaca ağırdan alması doğal olarak Erdoğan’ın tepkisini çekiyordu. Bunun haricinde Davutoğlu’nun yurtdışı temasları ile “Yeni Lider” imajı vermek istemesinin, Saray’ı bir hayli rahatsız ettiğini yine müteakip defalar yazmıştım.

Erdoğan Davutoğlu arasında meydana gelen siyasi çekişme çok önceleri başlamasına rağmen gerek sosyal medyada gerekse basında son dönemde fazlaca konuşulmaya başlandı. Ancak genel kanı Erdoğan’ın artık Davutoğlu’nu istemediği ve Mayıs ayı içerisinde baskın bir genel kurul ile değiştirilmek istendiği yönünde oluyor.

Peki, Erdoğan’ın Davutoğlu’nu bir çırpıda değiştirmesi bu kadar kolay mı?

İşte bunun hiçte o kadar kolay olmadığını son zamanlarda ki gelişmelere bakarak anlayabiliriz. Başlarda Erdoğan ve Davutoğlu arasında bazı fikir ayrılıkları yaşanmıştı. Aynı konuda verilen farklı açıklamalardan sonra çark eden ve Erdoğan çizgisine dönen hep Davutoğlu olmuştu. Hatta çoğunluk Davutoğlu’nun Saray’a karşı yapmış olduğu bu çarkları bir nevi biat göstergesi olarak algılıyordu. Bende tam tersi bunun tipik bir İngiliz politikası olduğunu düşünüyordum. Tepki çekecek bir adım atmadan asla zıtlaşmadan ancak yeri ve zamanı geldiğinde yapacağı hamlelerle planlarını gerçekleştiren bir strateji olarak düşünmüştüm.

Bu arada bir itirafta bulunacak olursam, zaman zaman bazı hadiseler karşısında “Acaba yanılıyor muyum” diye endişe ettim. Çünkü genel görüş Davutoğlu’nun Saray’a karşı tam bir biat içerisinde olduğuydu. Bense bunları bir ingiliz politika stratejesi gibi algılıyordum. Şu ana kadar yanıldığımı gösteren bir gelişme olmadı hatta deyim yerindeyse haklı olduğuma inandığım bazı olaylarda meydana geldi. Ancak yine de yanılıyor olma payımı hep saklı tutuyorum.

Olaylara gelecek olursak, ilki Zarrab’ın ABD’ye giderek gözaltına alınması ve tutuklanması hadisesi oldu. Reza Zarrab, Türkiye’de bulunduğu zaman diliminde AKP içerisinde hep Erdoğan’a yakın olan kanatla temas kurdu. Hocalar ekibi denilen ya da benim gibi düşünenlerin hitap ettiği İngiliz Ekolü olan kişilerle Zarrab hiç münasebete geçemedi. Yani kısacası Zarrab’ın yakalanması doğrudan Erdoğan ve ekibini çok rahatsız etti.

Bir başka olay ise herkesin Mayıs ayında AKP’de kongre yapılacağı ve B. Yıldırım’ın başbakan olacağı yönünde çıkan haberlere karşı tepkisiydi. Açık konuşmak gerekirse çoğu kişi bu değişime inanmıştı. Hatta Twitter fenomeni Fuat Avni bile bunu defalarca yazmıştı. Ancak oğlunun kumarhane görüntüleri ile bir anda Yıldırım’ın tüm başbakanlık senaryoları çöpe gitmiş oldu. Hatta bir iddiada bulunayım, bence Fuat Avni müstear ismini kullanan kişi ya da kişiler bile bu haberi gazetelerde görünce öğrenmişlerdir.

Son olarak Pelikan dosyasına gelecek olursak;

Pelikan dosyasında yazılanları okuyunca aklıma ilk gelen günlerdir “Erdoğan ekibi Davutoğlu’nun tasfiye etmek için harekete geçecek” açıklamalarını boşa çıkartan bir hamle olarak gördüm. Çünkü burada yazılanlar bence Saray cenahından çıkmadı. Onlar harekete geçmeden önce birileri bu yazıyı hazırladı. Yani Erdoğan taraftarların hepsi şu anda Davutoğlu’na karşı ne yapacaklarını bilemez bir duruma düşürdüler.

Pelikan dosyasını okuyanlar içinde, Davutoğlu’na karşı yapılmış bir parti içi muhtırası olarak görenler oldu. Dosyada ki ince ayrıntılara bakınca pek çok konuya vakıf olduğu için kaleme alanların Saray’ın başdanışmanlardan biri olduğu intibaı bile uyanmış olabilir.

Ancak benim fikrime göre tamamen ters algı. Yani Davutoğlu’na yapılan hakaretler tehditler vs hepsi aslında Davutoğlu’nun mağduriyetine yol açacak gelişmeler. Parti içerisinde bu şekilde bir algı çıkacağı hesap edilerek yazılmış ve yayımlanmış. Dikkat ederseniz bunu kaleme alan ve Twitter’da duyuran hesabın hiç bir etkinliği yok. Ancak öyle bir zamanda yayınlandı ki bazı gazetecilerin diline dolaması ile bir anda popüler oldu. Yoksa sıradan birinin kaleme aldığı bir yazı gibi binlerce blog yazısı internette duruyor ama çoğu kimse dönüp bakmıyor bile.

Tezimi güçlendirecek bir iddiam da şu ki;

Fuat Avni son zamanlarda Saray ekibinin, Davutoğlu’nun itibarını sarsmak için havuz medyasında Davutoğlu aleyhine kampanya başlatılacağını yazdı. Ancak daha kampanya başlamadan nereden geldiği belli olmayan bir dosya ile bence bu planları boşa gitti. Çünkü yazının içeriğinde öyle detaylar var ki bunu ancak Saray erkanının ya da Davutoğlu’nun bileceği olaylar anlatılmış. Eğer bu yazıyı Saray danışmanları yazmış olsaydı içeriğinde Erdoğan’ı da zor durumda bırakacak olan hadiseler anlatılmazdı. Çünkü o yazıyı okuyan AKP tabanından herhangi biri ” Reis iyi yapmıyor Hoca’yı da harcıyor” gibi bir cümle kurabilir böyle bir algıya rahatlıkla kapılabilir.

Son olarak toparlayacak olursam, Davutoğlu ve ekibi sessizliğini koruyor ancak öyle kritik zamanlarda öyle olaylar yaşanıyor ki tek kelime etmeden kendileri aleyhine gelişecek her olay birden tersine dönüşüyor ve zor durumda kalan hep Saray oluyor. Tıpkı Zarrab olayı veya kumarhane görüntüleri gibi.

Uzun lafın kısası birileri Davutoğlu ve ekibini Saray’a karşı koruyup gözetiyor ve Saray’ın tüm hamlelerini boşa çıkartıyor. Tüm bu olaylar gerçekleşirken de başta İngiliz ekolünün en güçlü ismi Gül kanadı ise sadece sessiz bir şekilde olayları izliyorlar. Kim bilir belki de Gül hep alışkın olduğu gibi anahtar teslimi devralıp öyle yola devam etmek istiyordur.