T24 yazarı Doğan Akın, Davutoğlu’na Saray darbesini MHP’ye yargı darbesi izler mi sorusuna cevap aradı.

Akın’ın kaleminden 25 maddede AKP tarihi ve ihtimaller:

Ahmet Davutoğlu’yla Türkiye bir kez daha Yıldırım Akbulut modelini tecrübe etmiş bulunuyor. Turgut Özal’ın Başbakanlık’tan 8. Cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkmasının ardından ANAP Genel Başkanlığı ve Başbakanlığa getirdiği Yıldırım Akbulut’un da bu görevlerdeki süresi, Davutoğlu gibi iki yılı bulamamıştı. Akbulut 9 Kasım 1989-23 Haziran 1991 arasında yaklaşık 20 ay görevde kalabilmişti. 27 Ağustos 2014’te göreve gelen Davutoğlu da yaklaşık 21 ay sonra genel başkanlık ve başbakanlığa veda ediyor. İki tecrübe, Cumhurbaşkanlığı ayarlı hükümet başkanı modelinde istiap haddini şimdilik 20 ay civarında gösteriyor. – Davutoğlu’yla Erdoğan’ın farklı dalga boyunda olduğunu gösteren pek çok işaret gördük. Her ne kadar “fitne, kardeşlik hukuku” gibi talimatlı yorumlarla sıvanmaya çalışılsa da, temel konularda beliren çatlaklar gecikmedi. Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki ilk büyük çatlağın, 17-25 Aralık sürecinde yolsuzluk ve rüşvetle suçlanan bakanların Yüce Divan’da yargılanarak aklanmaları konusunda yaşandığını, ardından Davutoğlu’nun Erdoğan’dan gelen tepki üzerine “şeffaflık” paketinde geri adım attığını biliyoruz.  – Davutoğlu’nun, anayasa uyarınca yetkilerin belli olduğu, siyasi sorumluğun hükümette bulunduğu yolundaki açıklamaları da, her ne kadar Erdoğan’ı idare etmeye çalışan ifadelerle dile getirse de, elbette Erdoğan’ı rahatsız etti. Erdoğan; AKP’nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran seçimlerinden sonra başkanlık sistemi için “Denedik olmadı” diyen Davutoğlu’na güvenini kaybetti. – Listede; Erdoğan’ın “alçak, terör destekçisi, aydın müsveddesi” gibi ifadelerle hedef aldığı akademisyenlerin tutuklanmalarını yanlış bulması, Erdoğan’ın casuslukla suçlayarak davacı olduğu Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklu yargılanmalarına karşı görüş bildirmesi de var… Davutoğlu’nun Erdoğan medyasına karşı bir medya planlama yapması da. Erdoğan MKYK’sı Genel Başkan’ı tırpanladı – Nihayet, Davutoğlu’nun AKP teşkilatına ilişkin bazı tasarrufları Erdoğan’ı “Buraya kadar” noktasına getirdi ve 29 Nisan’da düğmeye basıldı. Erdoğan’ın 12 Eylül 2015’teki AKP Kongresi’nde dizayn ettiği 50 kişilik MKYK’da, birkaç kişi dışında kalan bir organizasyonla, teşkilata ilişkin yetkiler Davutoğlu’ndan alındı. Kongreden sonra partinin en yetkili organı olan MKYK’da “onur kırıcı” denilebilecek bir operasyona maruz kalan Davutoğlu’nun da “Erdoğan’la buraya kadar” noktasına gelmiş olduğu muhtemel. Nitekim, bu yolda yorum yapanlar da var. – Erdoğan’ın dizayn ettiği MKYK, dedik. 12 Eylül 2015’te toplanan AKP Kongresi öncesinde Davutoğlu’nun kendi ekibini kurmaya yönelmesi üzerine, başdanışmanı Binali Yıldırım’ı genel başkan adayı olarak sahneye çıkarmak da dâhil, devreye giren Erdoğan MKYK listesine son biçimini verdi ve o MKYK 29 Nisan’da Davutoğlu’na “lider”in talimatını tebliğ etti. – Nihayet, günlerdir istifayı düşünen Davutoğlu -Abdülkadir Selvi’nin Hürriyet’teki yazısına göre- istifa mektubuyla gitmemeye ikna edilerek Erdoğan’la buluştu ve olağanüstü kongre kararıyla vedalaştı. Erdoğan, buluşmadan iki gün önce Bakanlar Kurulu’nu başkanlığında toplamış, sekiz saat boyunca gerçek patronun kim olduğunu bir kez daha sıkı sıkıya göstermişti. Genel başkanı da, Bakanlar Kurulu’nu da Erdoğan seçecek – Peki şimdi ne olacak? AKP kongresi ihtimal mayıs sonunda veya en geç haziran başında yapılacak. Erdoğan; kulislerde konuşulan Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ, Mustafa Şentop, Berat Albayrak, Numan Kurtulmuş, Mehmet Müezzinoğlu, Mehmet Ali Şahin veya Yıldırım Akbulut örneğinde olduğu gibi sürpriz bir başka ismi işaret ederek yeni AKP Genel Başkanı ve Başbakan’ı belirleyecek. Başbakan’ın, parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran partinin genel başkanı olacağı yolunda -bu konuda üniversite mezunu milletvekili dışında bir koşul aramayan- anayasada bir hüküm yok. Erdoğan ayrı genel başkan ve başbakan formülünü dener mi bilinmez, ancak teamül çoğunluk partisinin genel başkanının başbakanlığa atanması yolunda. – Yeni AKP Genel Başkanı ve başbakanın kim olacağının tayin edici bir önemi yok. Zira yeni Bakanlar Kurulu’nu da, AKP teşkilatını da, devletteki önemli atamaları da, milletvekili aday listelerini de Erdoğan belirleyecek. Nihayet, “gözlerini kapayıp Erdoğan’a karşı vazifesini yapacak” bir figür aranıyor. 7 Haziran seçiminden önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Erdoğan’a rağmen Davutoğlu ile anlaşarak AKP’den milletvekili adayı olduğunu, ancak Erdoğan’ın tepkisi üzerine adaylıktan çekilmek zorunda kaldığını not edelim.    MHP’deki gelişmelere göre baskın seçim olasılığı – Ancak Türkiye için tayin edici gelişmeler MHP’de yaşanabilir. Tüzüğünde, 1241 delegesinin beşte birinin başvurusuyla olağanüstü kurultaya gidileceği yazan bir partinin 543 delegenin imzasına rağmen mahkemelerden aksi yöne kararlar çıkarabildiği bir ülkede yaşıyoruz. Genel Başkan Devlet Bahçeli bir yandan koltuğunu kaybedebileceği olağanüstü kurultayı engellemeye çalışırken, diğer yandan “terörle mücadele” söylemi üzerinden düzenli olarak AKP hükümetine destek mesajı veriyor.  – Bahçeli partiyi “cemaate”, muhalifleri de “AKP’ye” teslim etmeyeceklerini söylüyor. Mahkemenin atadığı çağrı heyetinin olağanüstü kurultay tarihi olarak 15 Mayıs’ı belirlediği, genel merkez yanlısı delegelerin ise bu karara karşı Gemerek’lere uzanarak alternatif mahkeme kararları çıkardığı MHP’de vaziyet bu. Erdoğan ve medyası, Bahçeli’nin yönettiği bir MHP istiyor.  – Peki olağanüstü kurultay yapılmamasının veya her şeye rağmen yapılsa da Bahçeli’nin MHP’nin başında kalmasının AKP ve Erdoğan’ın planları açısından ne önemi var? Mevcut durumda AKP ve başbakanlık için Davutoğlu tercihi Erdoğan açısından bir “siyasi hata” olarak görünüyor. Erdoğan yıllarca danışmanlığını yapan Davutoğlu ve bu anayasayla kafasındaki modeli işletemeyeceğini öngöremedi. Erdoğan, AKP ve başbakanlığa istediği ismi getirse de, bu anayasayla kafasındaki modeli işletmekte zorlanacak. Bir yanda “ülkenin yönetimini, dolayısıyla siyasi sorumluluğu” parlamenter sistemin temeline uygun olarak hükümete verirken Cumhurbaşkanı’na “partiler üstü ve tarafsız bir konum” emreden bir anayasa var. Diğer yanda bu anayasayı her adımda çiğneyen, “partili ve taraflı” bir Cumhurbaşkanı var. Erdoğan, hem bu anayasaya göre hukuki olmayan durumunu düzeltmek, hem de kafasındaki modeli hukuki temellere dayanarak işletmek için anayasayı bir an önce değiştirip başkanlık sistemini getirmek istiyor. Tam bu noktada, AKP’ye oy kaybedecek Bahçeli’nin başında olduğu bir MHP ve baraj altında  bırakılacak bir HDP ile baskın seçime gidip, anayasayı tek başına değiştirecek bir parlamento çoğunluğuna ulaşmak Erdoğan’ın en yakın yol haritası olarak görünüyor. Erdoğan’ın bu durumda, HDP’lilerin dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklanmaları ve bu partinin baraj altında kalma ihtimalini yüksek gösteren anketler eşliğinde sonbahara kadar bir baskın seçim kararı alması sürpriz olmaz. Öyle bir seçimde, Davutoğlu ve ekibinin de tasfiye edildiği bir AKP grubu görebiliriz. – Olağanüstü MHP kurultayı ile Bahçeli’nin gönderilmesi Erdoğan’ın başkanlık sistemi planları önünde ciddi bir engel. Davutoğlu ve ekibinin de tasfiye edildiği bu AKP grubuyla, oylamaları gizli yapılan anayasa değişikliğinin biraz daha zora girdiği söylenebilir. Bir başka deyişle Erdoğan’a başka ve daha büyük bir AKP grubu lazım.   Erdoğan, Davutoğlu ve MHP açısından sonuç   – Peki sonuç? Birkaç sonuç var. Erdoğan açısından sonuç; sandıktan bu kadar güçlü çıkan bir liderin, kendisini başkanlık sistemi dışında var olamayacak bir alana hapsetmesi. Ve “sistem fiilen değişti” diyerek kendisinin de itiraf ettiği anayasayı ihlal pozisyonunda sürekli el yükseltmesi. Nihayet, 7 Haziran seçimlerden sonra olası bir koalisyonu ‘siyasi istikrar’ iddiasıyla alabildğine engellemeye çalışan Erdoğan, bu iddiasına da ters bir sonuç yaratmış bulunuyor. Yüzde 50’ye yakın oyla sandıktan zaferle çıkan bir partinin hükümeti, 1 Kasım seçimlerinin üzerinden yedi ay bile geçmeden Başbakan’ın istifasıyla çekilmiş olacak. “Yüzde 50’ye yakın bir oy ve parlamentoda mutlak bir çoğunluğa rağmen bu kadar karışan ve çatışan bir ülke için nasıl bir sebep olabilir” derseniz; cevap, AKP’nin Erdoğan’da şahsileşen ‘tek adam’ iktidarıyla başlıyor. Sonuçta, daha yedi ay önce seçmene “başbakan adayımız Davutoğlu” diyerek yüzde 49,5 oy ve 317 milletvekilliği kazanan bir parti, anayasa uyarınca ‘partiler üstü olması gereken Cumhurbaşkanı’nın müdahalesiyle genel başkan ve Başbakan değiştiriyor. – Davutoğlu açısından sonuç; her ne kadar Erdoğan’la farklı dalga boyunda olsa da, Başbakan olarak yönettiği Türkiye, “haberciliğin casuslukla suçlandığı, gazetecilerin bu nedenle tutuklandığı, anayasaya rağmen gazete ve televizyonlara devletin el koyduğu, muhalif kanalların uydulardan/kablolardan/dijital platformlardan atılarak karartıldığı, akademisyenlerin hedef gösterildiği, işlerinden atıldığı, hapsedildiği; yolsuzlukla suçlanan bakanların yargıdan kaçırıldığı” bir ülke olarak da anılacak. – MHP açısından sonuca gelince… Erdoğan’ın planları doğrultusunda AKP’nin kazandığı bir denklemde MHP’nin kaybetmesi gerekiyor. Olağanüstü kurultayı engelleyerek MHP’de “kazanan” bir Bahçeli, ilk seçimde artakalan partisiyle birlikte parlamentoya veda eder mi dersiniz?

PostMedya.com