Davutoğlu Erdoğan geriliminin sonucunda kongre kararı alınmasıyla beraber ülke gündeminde yeni bir sayfa açıldı. Önceki gün yazdığım ” Davutoğlu’nu kim koruyor” başlıklı yazımdan dolayı arkadaşlarım ve çevrem “Bak gördün mü son yazdığın yazı tutmadı” dediler. İnsanız yanılır şaşarız ama şunu tekrar ediyorum ki ben yazımın sonuna kadar arkasındayım.
Henüz yanıldığımı da düşünmüyorum ve Davutoğlu’nun gerilimden sonra kongre kararı almak zorunda kalması, Erdoğan’ın bir zaferi değil, tam tersi siyasi intiharı olarak görüyorum. Her şeyden önce ben, o yazımda Davutoğlu’nun uzun süredir yatırım yaptığını özellikle Batı ile arasını çok iyi tuttuğunu ancak iç siyasette ise Erdoğan’a karşı gücü olmadığı için sabırla hareket ettiğini yazmıştım. Pelikan dosyasının ise sanılanın aksine Saray tarafından gelmediğini ve Davutoğlu’nun AKP tabanı içerisinde bir mağdur rolüne büründürülmesi için ters algı olarak kaleme alındığını belirttim. Hala aynı fikirlerim devam ediyor.
AKP’li siyasilerin kendi tabanlarına verdikleri iki tür mesaj her zaman karşılık bulmuştur. Birincisi herhangi bir olay ki yalan bile olsa bunu MİLLİ adı altında verdiklerinde karşılığı gelmiştir. İkincisi ise AKP tabanına, muhteşem işlere imza atmak üzere iken engellendiklerini ve mağdur olduklarını söylediklerinde yine aynı şekilde karşılığı gelmiştir. İşte son yazımda aynen buna temas etmiştim Davutoğlu için mağduriyet edebiyatı yapılmaya başlandığını yazdım. Gelinen süreçte AKP tabanı içerisinde bir şaşkınlık görülse de Davutoğlu’na karşı yapılanın haksızlık olduğunu dillendiriliyor ve sempatisi günden güne artacaktır.
Son olarak da Davutoğlu’nun dünyaya “yeni lider benim” mesajını vermeye çalıştığını bu sebeple başta İngiltere olmak üzere AKP’de ki İngiliz ekolüne de oldukça yakın olduğunu belirttim. Ancak Davutoğlu’nda Erdoğan gibi karşılık bulan bir liderlik vasfı yoktu. Bu yüzden en mantıklı olarak Gül ve ekibine liderliği devredebileceğini düşündüm. Bu fikirlerim de halen daha devam ediyor.
Erdoğan’ın başkanlıktan başka bir düşüncesi olmadığını ve bu yolda destek olmayan tüm parti arkadaşları ile yollarını ayırdığını herkes biliyor. Davutoğlu da Başkanlık konusunda oyalayıcı tavırlarından dolayı bileti kesildi. Kaldı ki Mayıs ayında kongre olacağı zaten 2 3 aydır dillendiriliyordu. Ancak sürecin bu şekilde gelişmesi Davutoğlu için bulunmaz bir fırsat doğurdu.
Şu asla unutulmamalıdır ki Erdoğan okuduğu bir şiir yüzünden hapis yatmasa asla buralara gelemezdi. Bu yüzden Davutoğlu’nun şu anda seve seve büründüğü mağduriyeti, orta vadede kendisine pek çok kapıyı açacaktır.
AKP’de ki gerçek savaş ise asıl bugün başladı. Şu an herkes Erdoğan’ın zafer kazandığını düşünüyor ancak şu kısa sürecek olan şaşkınlık durumu geçtiğinde parti tabanı içerisinde susturamayacakları bir eleştiri yağmuru başlayacaktır. Bu savaş içerisinde ise Davutoğlu’nu asla yalnız olarak düşünmeyin. AKP zaten başlı başına bir koalisyon partisi ve içinde İngiliz ekolünden İran yanlılarına, muhafazakardan liberaline pek çok klik bulunuyor.
Unutulmaması gereken bir başka konuda Davutoğlu’nu siyasetle tanıştıran her ne kadar F Sinirlioğlu olsa da Dış işleri bakanlığı sırasında danışmanı olarak görev veren Gül’dür. Yine Gül’ün tavsiyesi ile AKP’nin ilk meclis dışı bakanı da Davutoğlu olmuştur. Biraz daha geriye gidersek hassasiyeti dillere destan olan Necdet Sezer bile Davutoğlu’nun eşi başörtülü olduğu halde büyükelçi olarak atanmasına onay vermişti.
Bu yüzden Davutoğlu’nun bürokrasi ilişkilerini yabana atmamak gerekir. Bir yandan Gül ve ekibi diğer yandan Atalay ve Fidan ile birlikteliğini de çok ince bir çizgide devam ettirdi. Muhtemelen kongre sürecinde ise kendisine karşı gelmeden sessizce kabullenmesini ise Gül ya da Fidan ekibinden birinin salık verdiğini düşünüyorum.
Savaşı ise Davutoğlu değil tam tersi Davutoğlu’nu bahane ederek bu iki klikin başta havuz yazarları sonra AKP milletvekili ve teşkilatlar üzerinden başlatacaklarını söyleyebilirim. Hem İngiliz siyasetinin hemde Pers siyasetinin en iyi taktiklerinden biride kendileri sessizce kenarda dururken yönlendirdikleri hep ön planda olmuştur. Ancak kazanmak için her yolu mübah görmeye alışkın bu topluluğu iç savaşı da çok şiddetli geçecektir. Özellikle kaset ve dosyaların havada uçuşacağı gibi her türlü etik dışı saldırılarda olacaktır.
Şu sıralar en çok dikkat edilmesi gerekenlerden biri de Fidan’dır. Davutoğlu ile Fidan’ın artan ilişkiler trafiği Saray’ı uzun süredir rahatsız ediyordu. Son günlerde sosyal medya trollerinin Fidan’a saldırmaya başlaması korktuklarının bir işareti. Çünkü Fidan, Saray ve ekibini en iyi bilen kişidir.
Fidan için en çok söylenen sözlerden biride özellikle kara propaganda ya da ters algı yönetimi konusunda uzman olduğudur. Günümüzde ise algının ne kadar önemli olduğunu tartışmaya gerek yok.
Bu savaşı kimin kazanacağı pek de umurumda değil ancak şunu gayet serinkanlılıkla belirtebilirim ki AKP şu anda bölünmenin eşiğinde ve bu savaş bölünmeyi hızlandıracağı gibi kendi alternatifini oluşturmaya başlayacaktır.