Normalde hayata pesimist bakarım ben. Önce olmayacakları görürüm. Yazılarımı takip edenler bu duygumu hemen farkeder. Herkesin çözüm geldi barış oldu dediği zaman, acele etmeyin demem bundandı.
Ama artık Türkiye’nin geleceği için umutluyum. Tünelin ucu göründü. Mayıs ayının böyle olacağı şubattan belliydi. Şubattan beri mayıs ayı güzel olacak diyordum. Önce inanmadılar, sonra gerçekler ortaya çıkınca küfür etmeye başladılar. Kızgınlığınız, gerçeklerin üstünü örtemeyecek. Ahmet Davutoğlu partisinden ve başbakanlıktan kovuldu. Bunsan sonra süreç dahada hızlanacak. Bir saman alavi gibi sönüp gideckler. Arkalarında, kin, nefret, zulüm, acı ve ihanet bırakarak. Dindar Müslüman gibi geldiler, hırsız sürüsü olarak def olacaklar…
Peki bunu nereden biliyorum?
Karanlığın dip noktasında böyle bir yazı yazdığım için içinizde bana kızacaklar olablir. Boş salladığımı düşünenler de olabilir. Henüz 6 ay önce yazdığım 2016 Projeksiyonu yazımı hatırlatıp “o yazıda böyle demiyordun” diyecekler de olacaktır.
“Karanlığın en yoğun olduğu nokta, sabaha en yakın olduğun zamandır” meteforlarına hiç bir zaman inanmadım. Dini duygularım zayıf olduğu için son dönemlerde cemaat çevrelerinden sık sık duyduğum “tüm sebebler bittiği noktada Allah’ın yardımı gelecektir” beklentisine de inanam. Yani umutlu olmamın kaynağını dinsel veya metafizik beklentilere bağlamıyorum.
Aksine, son derece somut, test edilebilir, pozitivist görüşlerim var umutlu olmam için. Şöyle ki;
“2016 Projeksiyonu”nu yazarken öngördüğüm tüm olumsuz gelişmeler, hatta daha fazlası sağ olsun AKP’ tarafından ilk 5 ayda gerçekleştirildi. Ben o projeksiyonu yazdığımda, henüz hendek savaşı başlamamıştı. Hendek savaşlarıyla Kürt sorunu üzerinden öngördüğüm projeksiyon fazlasıyla gerçekleşti.
Suriye politikası konusunda şunları yazmıştım: “eğer Rusya uluslararası toplum ile birlikte hareket etmezse, Suriye’nin Rusya için Afganistan gibi bir savaş alanı olması kaçınılmaz. Bu durumda Türkiye’ye düşen rol de Suriye’ye savaşının tedarikçisi olarak 1980’li yıllardaki Pakistan olmak. Türkiye Rus uçağını düşürerek Rusya’yı Suriye’ye daha çok çekti. Haliyle bu savaş 2016 yılı itibariyle Türkiye’ye yansıyacak.” Kilis’in fiilen bir savaş şehri olduğunu 2016’nın ilk yarısında görmüş olduk…
Kürt sorunundan ekonomiye, 2016’ya dair tüm olumsuz beklentiler yılın ilk yarısı dolmadan tamamlandı. Bu bize şunu gösteriyor; Türkiye’de olumsuz gelişmelerin hızı, olumlu gelişmelerden çok daha fazla. Yani hızla dibe çöküyoruz. Bir yılda gerçekleşmesi beklenen olumsuzluklar üç ayda fazlasıyla gerçekleşiyor.
Peki, bu durumda neden umutlu olmalıyız?
- Sosyolojik gerçekler bize şunu gösteriyor; bu süreç yeni bir siyasi aktör doğuracak. Eğer MHP’de bir değişim olursa MHP bu sosyolojik değişimin karşılığını doldurabilir. Eğer ayak oyunlarıyla bu engellenirse, bu yeni bir aktör olarak doğar. Sosyolojinin kuralıdır, vakti gelmişse değişimin, kimse buna engel olamaz. Ve o vakit geldi. Erdoğan hükümeti 2011 den beri bu değişimi ötelemeye açlışıyor. Kabul etmeli ki düşük profilli muhalefet de buna yardımcı oldu. Ama artık bu süreci daha fazla erteleyemezler. Eğer hükümet devlet gücüyle bu süreci engellerse, bu doğum gerçekleşmezse, bu kitle içeride kalır ve toplum kanser olur.
- Davutoğlu’nun Başbakanlıktan kovulması süreci bize şunu gösterdi. AKP’nin mazotu tükendi, bu otobüs artık ince yağ ile yoluna devam ediyor. Şoförü değiştirmeniz, otobüste çıkacak yangını egellemeyecek. Nitekim yangının alevleri görünmeye başladı bile. Artık kaçanın bile kurtulamayacağı bir yerde AKP…,
- Eskiden Erdoğan’ın şansı hep yaver gider bir şekliyle süreçleri döndürebilirdi. En son Mülteci kriziyle birlikte AB ve ABD ile masaya oturdu. Ancak görülüyor ki artık Erdoğan ayağına gelen şansı iyi kullanabilme yetisini kaybetmiş. Çevresindeki kifaysetsiz muhterisler onu bir köşeye sıkıştırıp, uçurumun ucuna getirdi.
Peki bu gidiş ne zaman son bulur?
Henüz bu sorunun cevabını verecek kadar veri oluşmadı. Ancak mevcut verilere bakarak, bir erken projeksiyon yapacak olursak, bu sürecin 2017 sonunu bulmadan biteceğini düşünüyorum.
Zaman hızlandı belki de 2017’yi bile göremeyebilirler…
Emre Uslu