Reza Zarrap davası enteresan bir hal almaya başladı.

Daha Zarrap’ın kefalet başvurusu sürecinde, davanın çok yönlü olduğu ve davanın sadece kara para aklama ve ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun delinmesi konularından müteşekkil olmadığı, olayın çok farklı boyutlarının da olduğu ortaya çıktı.

Zarrap ilk Amerika’da tutuklandığı günlerde yazdığım yazıda, Zarrap’ın Amerika’ya bilinçsizce gelmediğini ve anlaşmalı olarak Amerika’ya gelip teslim olduğunu dile getirmiştim.

Zarrap gibi, çok değişik mecralarda haber kaynakları olan ve çok önemli bilgilere sahip olan birinin, Amerika’ya daha gelmeden olabilecek şeyleri bildiği ve buna karşı kendisini sağlama alma adına, Amerika ile bir anlaşmaya vardığını dile getirmiştim.

Geçen süre içerisinde yaşananlar bu kanaatimin daha da pekişmesini sağladı.

Öncelikle Zarrap’ın avukatları ile savcılık makamı arasındaki, kefalet ile serbest kalma meselesi üzerinden karşılıklı olarak yayınlanan belgeler ve bilgiler ile, danışıklı bir dövüş içerisinde oldukları konusunda bir fikir oluşmaya başladı kafamda.

Sanki, Reza Zarrap’ın avukatları ile savcılık makamı, Reza Zarrap’ın anlaşmalı olarak Amerika’ya geldiğinin anlaşılmaması ve böyle bir görüntü verilmemesi adına, karşılıklı ama anlaşmalı bir mücadele içerisine girişmiş durumdalar.

Bu tezimin nedenlerini şöyle sıralayabilirm.

1- Reza Zarrap’ın kefalet başvurusunda, avukatları tarafından mahkemeye verilen belgeler, Zarrap’ın kefalet ile serbest kalmasını sağlamak yerine, Zarrap’ın Türkiye’de ne kadar yüksek makamlarla irtibatlı olduğunu ilan eder gibiydi.

Zira Zarrap, ne kadar hayrsever bir işadamı olduğu ispat etmek için verdiği belgelerde, Emine Erdoğan’ın kurucusu olduğu Togem-der’e, yüklü miktarda bağış yaptığı ortaya çıktı.

Bu kadar yüklü bağış yaptığı derneğin, Türkiye’nin en tepesinde bulunana Erdoğan ile ilişkili olması ve Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvetten yakalanmış bir işadamı olması nedeniyle, bunu Zarrap’ın lehine değil, aleyhine bir hamle olduğu gün gibi aşikardır.

Zaten Bharara da, bu belgenin sunulmasından sonra mahkemeye verdiği savunmada, direk 17 aralık operasyonun iddianamesini mahkemeye sundu ve Zarrap’ın Türkiye’de çok önemli ve etkili makamlarla yakın ilişkiler içerisinde olduğunu, bundan dolayı Zarrap’ın kefalet ile serbest bırakılması halinde Türkiye’ye kaçar ise, asla geri alınamayacağını belirtti.

Zarrap’ın çok tecrübeli olan avukatının, böyle bir yanlış hamleyi bilmeden yaptığını düşünmek imkansızdır.

Bana öyle geliyor ki, Zarrap bu hamlesiyle, hem Türkiye’deki suç ortaklarına bir mesaj verdi, hemde mahkemenin kendisini bir anlaşmaya zorlaması adına kendisini zor duruma sokmasını bilerek yaptı.

2- Zarrapın avukatlarının yine mahkemeye verdiği ek savunmada, Zarrap’ın ingilizce bilmediği ve bu nedenle bazı sorulara yanlış cevaplar verdiği iddia edildi.

Bu iddianın da ne kadar boş ve elle tutulur olmadığını, savcı Bharara yolladığı ek savunmada çok net bir dille ve delilleriyle ortaya koydu.

Bharara, Zarrap’ın FBI tarafından yapılan sorgusuna tercümanın çağrıldığını ve Zarrap’ın tercümandan daha iyi ingilizcesi olduğunu FBI ajanlarına söylediğini ve bunun da video kaydının olduğunu mahkemeye bildirdi ve videoyu mahkemeye sundu.

Burda, ya Zarrap savcıya yalan söylediği gibi avukatına da yalan söyledi, yada, Zarrap’ın avukatları, başta dediğimiz gibi, savcılığın elini güçlendirmek için, böyle hemen yanlış olduğu ispatlanacak bir iddiada bulundu.

Zira, bu kadar tecrübeli ve işini bilen bir savcının, tercüman istemeden, dil bilmeyen birininin ifadesini alarak, bu ifadeler üzerinden bir iddianame hazırlaması akılla izah edilemez.

Ayrıca, bu kadar tecrübeli bir savıcının suçlamalarına karşı savunma yapan ve çok tecrübeli olan bir avukatın da, böyle bir iddia ile müvekkilini savunması da düşünülemez.

İki tarafta işlerini çok iyi biliyor ve çok tecrübeliler.

Bu nedenle, iki tarafında böyle basit hatalar yapmasını beklemek mümkün değildir.

3-Amerika’da beyan çok önemlidir.

Kişilerin söyledikleri doğru kabul edilir ve ona göre muamelede bulunulur.

Fakat bir defa yalan söylediğiniz tesbit edilirse, işte o zaman sizinle ilgili her şey birden değişir.

Tüm hayatınız ve dedikleriniz artık didik didik edilmeye başlanır.

Reza Zarrap’ın ilk ifadesinde söylediklerinin yalan ve yanlış olduğu, çok fazla araştırma yapmadan, sadece biraz bilgi ile anlaşılacak bir durumdur.

Özel uçakla Amerika’ya tatile gelmiş, gemileri ve yatları olan, Türkiye’de milyonlarca dolar rüşvet verdiği, hem belgelerle, hem görüntülerle, hem dinlemelerle tesbit edilmiş, eşine hediye olarak yalı almış birinin, ifadesinde dediği kadar bir gelir ile yapılamayacağını herkes anlayabilir.

Zarrap, iletişim çağında yaşadığımızı ve dünyanın artık bir köy haline geldiğini, Türkiye’de olan bir olayın ve ses getiren bir mahkeme sürecinde isminin geömiş olmasının, Amerika’da bilinmediğini zannetmesi beklenemez.

Zarrap, yalan beyanda bulunduğunda, bunun mutlaka tesbit edileceğini ve karşısına mutlaka çıkacağını biliyordu.

İşte bu nedenle, ben Reza Zarrap’ın, Amerika’ya gelişinden, ilk ifadesine, avukatlarının savunma argümanlarına kadar her şeyin planlı ve programlı bir şekilde dizayn edildiğini ve hemen itirafçı olduğu intibasının oluşmaması adına, böyle bir tiyatronun kurgulandığını düşünmeye başladım.

Zarrap, itirafçı olmaya mecbur kaldı imajını oluşturmaya çalışıyor.

Ve bunu da, bu kadar tecrübeli avukatlarının, temelsiz ve acemice savunma argümanlarını mahkemeye vermesiyle görüyoruz.

Yine söyleyeyim, bu kadar tecrübeli bir avukat, bu kadar temelsiz ve kendileri aleyhine kullanılacak olan argümanlar ile savunma yapmaz.

Bu kadar tecrübeli bir savcıya karşı, bu kadar kolay çürük iddialarla savunma yapılmaz.

Sonuç olarak;

Zarrap daha Amerika’ya gelmeden her şey planlanmış ve anlaşmalar yapılmıştır.

Zarrap her şeyi anlatarak ve itirafçı olarak, kendisini bekleyen yaklaşık 30 yıllık hapis hayatından kendisini kurtarmanın anlaşmasını yapmış durumda.

Şu sıralar olan, isteyerek itirafçı olmadım, mecbur kaldım imajı verme adına, danışıklı ve sonucu belli olan bir mücadele görüntüsü vermek.

Kefalet başvurusunun kabul edileceğini hiç zannetmiyorum.

Zira, avukatlarının argümanları çok basit ve dayanaksız.

Savcı Bharara, çok sıkı hazırlanmış ve çok fazla bilgi ve belgeye sahip.

Zarrap davası daha başlamadı.

Kefalet başvurusu sürecinde bu kadar bilgi ve belge ortaya döküldüyse, davanın başlamasıyla, çok sayıda bilgi ve belgenin ortaya çıkacağı kesin.

Ve Zarrap davasının, sadece kara para aklama ve İran ambargosunu delme olayından ibaret olmadığını, bu davanın terör davası olduğunu da unutmamak lazım.

Olay çok çaplı ve geniş kapsamlı bir olay.

Ve bu davanın, sadece Zarrap ve Türkiye ile sınırlı değil, Dubai ve İran’a kadar uzanacak bir dava olduğunu akıldan çıkarmamak lazım.

Önümüzdeki günler çok hareketli ve süpriz gelişmelere gebe.

Bakalım neler çıkacak.