Meydan yazarı İhsan Yılmaz bugünkü yazsında isthbarat örgütlerinin adam devşirme yöntemlerini anlatıp konuyu üstü kapalı Erdoğan’ın diplomasına getirdi ve çok ilginç bir tartışma başlattı. O diplomayı Erdoğan’a istihbarat örgütleri mi verdi? İşte İhsan Yılmaz’ın o yazısı:

Komplocu kafada olmak ve etrafınızda olan biteni komplo teorileri ile, birilerinin kökeni, ırkı, geni ile, üst akıllarla, her şeye “kadir-i mutlak” dış güçlerle izah etmek ruhsal hastalıktır. Ancak, öte taraftan, hem ülkemizde hem de dünyada istihbarat kuruluşlarının olduğu da bir gerçek. Bu istihbarat kuruluşları hem kendi ülkelerinde hem de başka yerlerde, insanlara ve yönetimlere karşı değişik operasyonlar yaparlar.

 Mesela, 1951’de demokratik bir seçimle iktidara gelen İran Başbakanı Musaddık, İngilizlerin elinde olan petrolleri millîleştirince, İngiliz İstihbarat Örgütü MI6’nın talebi ile CIA, İran’da bir darbe organize ederek, secimle gelmiş başbakanı 1953’te devirmiştir. Bu, darbenin 60’ıncı yıldönümünde gizliliği kaldırılan CIA belgelerinde açıkça görülmektedir. Obama da bir kaç kez bu yapılanın yanlışlığı ile ilgili konuşmuştur. Yani, komplo teorileri ile kafayı bozmamak gerekir ama istihbarat örgütlerinin fırsat bulunca operasyon yapacağını da bilmek gerekir.

Türkiye gibi henüz tam anlamı ile gelişmemiş gibi ülkelerin istihbarat örgütleri enerjilerinin çok büyük oranını, kendi halklarına operasyon yapmakla harcarlar. Sistem demokratik olmadığı için hegemonik yapıyı, elitlerin dominasyonunu ve vatandaşın menfaatlerine rağmen yönetimini bu devletler ancak halklarına operasyon çekerek devam ettirirler. Bunu yapmanın pek çok yolu vardır. Mesela, toplumun içinden birilerini gençken seçip bunları farklı ideolojik mahallere yerleştirmek ve sonra da bunlara verilen rolleri oynamalarını söylemek yapılan en yaygın istihbarat operasyonlarından birisidir.

 Bu tip kişileri gençken elde etmek kolaydır. Gençken bir suça bulasan kişiye “seni hapisten kurtaracağız ama vatanına milletine hizmete hazır mısın” diyen önemli yetkililere evet demeyecek az kişi çıkar. Mesela, gençken arkadaşlarına uyup tecavüz olayına karışan dindar mahalleden birisi, yaptığının ortaya çıkacağının utancı ile kendisinin elinden tutan devlete güvenecektir. Zaten, istihbarat örgütü de bu kişiyi –eğer kabiliyeti varsa- etkin yerlerdeki kontakları vasıtası ile önemli bir TV programcısı ya da köşe yazarı haline getirmekte hiç zorlanmaz. Daha sonra bu kişi dindar görünmeye devam edip, kendi mahallesine, çaktırmadan operasyon çeker. Memlekette her hegemonik düzen muhalifinin başına bir şeyler gelirken bunlara kozmetik bir kaç dokunuşun dışında hiç bir şey olmaz. Rahat bir yaşam sürerler. Başları ne zaman dara düşse, sorunları bir şekilde çözülür.

Çoğu durumda milliyetçi duyguları dolayısı ile vatan, millet ve devlet denince hipnozlanmış gibi aklını kullanmayı bir kenara bırakan kişilere yanaşır istihbarat kurumları. Arkadaşlarının aşağıladığı kişiler ya da kibirli ve hırslılar, kendilerine kimlik, şahsiyet, önem ve şöhret kazandıracak böyle gizli görevleri severek kabul ederler. Bunu kabul edince parlak olmayan kariyerleri de birden parlatılır, önleri açılır, kitaplar, köşeler, TV programları peşinden gelir.

 Bazen, üniversitesini 6-7 yıl geçtiği halde bitiremeyenlere yanaşır istihbarat örgütleri. Elbette, her başarısız öğrenciye bir teklifte bulunmazlar. Liderlik kumaşı olduğunu düşündükleri kişilere yatırım yaparlar. Yatırım denilen şey zaten nerede ise sıfır maliyettir. Kalınan dersler “geçirtilir” ve gerekirse mezun olunmasında, diploma alınmasında “yardımcı” olunur. Bu kişi ileride bir yerlere geldiğinde, bu açığını bilenlere karşı savunmasız olacak ve kontrollerinden çok zor çıkacaktır. Örgüt, satranç tahtasında bu kişiyi kah piyon, kah fil, kah at olarak kullanır. Hem siyah hem beyaz taraftan böyle niceleri vardır.

 Bazı kişilerin izah edilemeyen tavırlarını, “acaba” diyerek (ama asla paranoyaya kaçmadan, abartmadan ve delilsiz kimseyi suçlamadan) bir de bu açıdan kendi zihnimizde sorgulamak çok boyutlu analizin bir boyutu olarak faydalı olabilir.