Tarihi tekerrürler devr-i daiminde yaşanan hadiseler ve bu hadiselere karşı verilen tepkiler ve sonuçları hep birbirine paralel olagelmiştir.

İnsan denilen varlık değişmediği gibi, insanın zaafları ve insani özellikleride hep aynı olmuştur.

Yıllarca aklımda olan sorulardan biri, Kur’an-ı Kerim gibi ilahi bir kelamın büyük bir kısmının neden çoğunlukla peygamber kıssalarından meydan geldiği idi.

İlahi bir kitap ve Allah kelamı olan Kur’an ve ilelebet varolacak olan son ilahi kitap olan bu kitapta, neden hikaye diyebileceğimiz kıssalar büyük bir yere sahipti ?

İnsanoğlunun öğrenmesi için bazen okumak yetmiyor.

Bazen bazı şeyleri anlaması ve öğrenmesi için, yaşaması ve tecrübe etmesi gerekiyor.

İşte şu son yaşadıklarımız ve hala yaşadığımız süreç, bana en fazla, Kur’an’da yer alan peygamber kıssalarını anlamada ve neden Kur’an’da yer aldığını idrak etmeme yaradı.

Allah yüce kitapta, özellikle bazı kıssalara yer vermiş ki, her kıssada, insanoğlu varolduğu sürece ders alsın ve bir ibret vesikası olarak okusun istemiştir.

İnsan değişmiyor, hadiselere verdiği tepkilerde değişmiyor.

İnsan değişmiyor, zaafları ve boşluklarıda değişmiyor.

Bu yaşadığımız süreç, Kur’an’da yer alan peygamber kıssalarının tümünün, az yada çok yaşandığı bir süreç olarak görülüyor.

Mesala, Yusuf peygamberin kıssasını yaşıyoruz.

Kardeş dediklerimiz tarafından kuyulara atılıyoruz ve yok edilmeye çalışılıyoruz.

Mesela, Yunus peygamberin kıssasını yaşıyoruz.

Allah’ın izni olmayan eylemlere, kendi verdiğimiz ictihatlar ve izinler ile giriştik ve masum olsakta, denizlere atıldık, balıklar yuttu, dalgalı denizde kurban olarak bizler seçildik.

Balığın karnındayız, dalgalı okyanustayız, gece kapkaranlık ve sebepler tümüyle sukut etmiş durumda.

Sesimizi kimse duymuyor, derdimizi kimse anlamıyor, masumiyetimizi kimseye inandıramıyoruz.

Mesala, Eyyup peygamberin kıssasını yaşıyoruz.

İçimiz yara bere içerisinde.

İnancımızda kurtçuklar oluşmuş.

Anlayışımızda yaralar var.

Dini duygular dediğimiz duygularımızda irinler akıyor.

Ahlakımız kan revan içerisinde.

Ve yaralardan tevellüt eden kurtlar, kalbimize zarar vermeye başlamıştı.

Dünayaya dalmış, kardeşliğimizin yerini amir memurluk, hak ve hakkaniyetin yerini tarafgirlik almıştı.

Zarar ve düşman içimizde idi, vucut sağlam ve güçlü görülüyordu.

Allah fazlı keremiyle, AKP denilen bir kuyuya attı ve içine düştüğümüz kuyudaki suyla yaralarımızdan kurtuluyor, hastalıklarımız iyileşmeye başlıyor.

Meğer ne kadar zayıf ve hastalıklıymışız görüyor ve farkına varıyoruz.

Mesela, Musa peygamberin kıssasını yaşıyoruz.

Firavuniyet zihniyetini ve onun en büyük yardımcısı “mele” denilen işbirlikçilerini görüyoruz ve bunların etkinliğine şahit oluyoruz.

Firavuniyetin en büyük silahı olan sihirbazlarının nasıl etkili olduklarını görüyoruz.

Firavunî düzenleri yapıları gereği varlıklarını ancak zulüm ve zorbalıkla sürdürebilirler bunu yaşayarak görüyoruz.

Adâlet, eşitlik, insan hak ve özgürlükleri bu tür düzenler için hiçbir anlam taşımaz.

Toplumda her şey düzenin korunması ve sürdürülmesi amacına uygun biçimde düzenlenir. Tıpkı Firavun’un Mısır’ındaki gibi toplum çeşitli sınıflara bölünür; özellikle düzen için tehlikeli görülen unsurlar baskı ve zulümlerle zayıf düşürülür; gerektiğinde erkek çocuklarının öldürülmesi gibi yöntemlerle nüfus planlamasına gidilir.

Firavun’un Hz. Musa’nın daveti karşısındaki tutumu, firavunî düzenlerin bu yolda uygulayacakları bütün yöntemlerin bir özetini verir: Psikolojik baskı, daveti etkisiz kılacak karşı propaganda, suçlama, hapis ve öldürme tehditleri ve uygulamaları, çeşitli baskı, işkenceler ve nihayet soykırım.

Bunun yaşandığını ve daha yaşanmayan basamakların yaşanacaklarını, bu gün yaşadıklarımız ile bir kere daha görüyoruz.

Halkın aynı Musa peygambere dediği gibi, “sen haklısın ama Firavun karnımızı doyuruyor” dediğini, “çalıyor ama çalışıyorlar” diyenleri görünce bir defa daha görüyoruz.

Daha bunun gibi, örnekleri arttırabileceğimiz örnekler ve yaşanan hadiseler ile, bizler bir peygamberin başına gelecek olay ve hadiseleri bazen birisini, bazen tümünü bu günde yaşayarak görüyoruz.

İşte bu yaşananlar ile, peygamber kıssalarının, aslında ne kadar ders verici ve sadece bir hikayeden ibaret olmadığını yaşayarak görüyoruz.

Peki sonuç ne olur?

Sonuç aslında kıssalarda yazılmış.

Yusuf olmaya aday olmuş isen;

Kardeşlerin tarafından öldürülmek istenmeye hazır olacaksın.

İftiraya uğramaya hazır olacaksın.

Kuyulara atılmaya hazır olacaksın.

Mısır’a sultan olmanın yolunun, kuyulara atılmaktan geçtiğini bileceksin.

Yunus olmaya aday olmuş isen;

Rabbin izni olmadan ve rabbin müsadesi olmayan fiillere girmeyeceksin.

Masum olman, bazen engel olmuyormuş denizlere atılmana bunu bileceksin.

En kötü hallerde, ümidin olmadığı durumlarda bile, yanlış yaptığını itiraf etmenin seni kurtarabileceğini unutmayacaksın.

Son kertede, sebeplerin üstünde bir failin olduğunu hiç bir zaman unutmayıp, kapkaranlık mekanlarda bile ona yönelmenin tek kurtuluş kapısı olduğunu bileceksin.

Eyyup olmaya aday olmuş isen;

Dünyevi maddi yaralardan şikayet etmeyeceksin.

İçinde, derinlerde, farkında olmadığın, seni hakkaniyetli olmadan, seni davandan, seni amacından uzaklaştıran yaralardan korkacaksın.

Çok güçlü görülen maddi ve cismani halin sende gurura ve kibre sebep olmayacak, bu yaralardan neşet eden kurtlardan korkacaksın.

Kalbini ve dilini, her gün kontrol edecek ve en ufak kurtçuğun oluşması karşısında korkuya kapılacak ve hemen tedavi etmeye çalışacaksın.

Düştüğün kuyuları, kuyuların içindeki suların bazen senin dermanın olabileceğini bileceksin ve sabır ile tedavi edeceksin yaralarını o kuyulardaki sularla.

Musa olmaya aday olmuş isen;

Sihirbazları, meleleri karşına aldığının farkında olacaksın.

Firavunların sihirleriyle uyutulan halka değil, seni yaradana itimat edeceksin.

O Allah ki, bazen elindeki kuru bir ağaç olarak gördüğün bir asa ile, tüm sihirleri ve zihirbazları mağlup ettirecek.

O Allah ki, halkın görmeyen gözlerini açacak, duymayan kulaklarını duyduracak, anlamayan idraklerini anlamayı nasip edecek.

Şehrinden kovulacak, soykırıma tabi tutulacak, yaşam hakkından mahrum edileceğini bileceksin.

Anlattığın insanların, “ama çalışıyorlar, ama karnımızı doyuruyorlar” demeleri karşısında pes etmeyeceksin.

Rabbin isterse suların büklüm büklüm burulacağını, düşmanın görülen denizlerin sana kurtuluş yolu olabileceğine inanacaksın.

Sen, sulardan kurtuluş yollarının olabileceğine inancın olacak ki, sulardan kurtuluş yollarını rabbin yaratacak.

Suyu yol yapan gücün, inancın olduğunu bileceksin.

Umitsizliğe düşmeyecek, yolundan dönmeyeceksin.

Sen dönmez, sen pes etmez, sen boyun eğmez, sen hakiki kapıya yönelirsen, o kapılar sonuna kadar açılacaktır.

O kapıların kilidi, inancın, imanın, aksiyonun ve kararlılığındır.

Bunlar sende varsa, hiç korkma !

Yusuf gibi sultan,

Yunus gibi sahili selamate ulaşan,

Eyyup gibi yaralarından kurtulan,

Musa gibi Nil’i aşan olursun.