Türkiye’de yaşayan yaklaşık 3 milyon Suriye’li mülteci için vatandaşlık verilecek olması şiddetli tartışmaları da beraberinde getirdi. Genelde kişisel menfaatine dokunmadıkça ses çıkartmayan AKP seçmeni bile Suriyeli mültecilere verilecek olan imtiyazlar yüzünden tepki göstermeye başladı. Her ne kadar Suriyelilere vatandaşlık verilecek olmasını oy potansiyeli olarak gören açıklamalar yapılsa da, aslında bu bir süredir hızlanmış olan BOP projesinin bir parçasını oluşturmaktadır.
Elbette sadece Suriyelilerin vatandaşlığa alınması tek başına bunu göstermiyor ancak son dönemde yaşanan birbirinden bağımsız gibi görülen pek çok olayı eklersek bunların bir süreç içerisinde gerçekleştiğini görebiliriz.
Örneğin ABD’li bir yetkilinin bir süre önce PKK için “Artık çatışmayı bırakıp PYD saflarına geçmeniz gerekir” sözleri basına yansımıştı. PKK tüm dünyada terör örgütü olarak görülmektedir. Ancak PYD için aynı durum söz konusu değil. PKK’lıların sadece bir isim değişikliği ve Suriye’nin kuzeyine yerleşmeleri ile bir hülle gerçekleşmiş olacak ve PYD ismi altında Suriye’nin kuzeyinde bir federasyon oluşturmuş olacaklar. Böylelikle terörist PKK bir anda dünya gündeminde meşru bir hale gelmiş olacaktır.
BOP planı çerçevesinde Irak’ın 3’e, Suriye’nin ise 4’e bölüneceği pek çok kez yazıldı çizildi. Ancak Suriye’de Irak’taki gibi henüz net bir demografik yapı şekillenmesi yoktu. Türkiye’ye göç eden mültecilerin büyük bir kesimi Suriye’nin kuzeyinde oturan insanlardan oluşuyor. Bu insanların Avrupa’ya göç yolu da kesildikten sonra geriye dönme olasılığı da vatandaşlık işleminden sonra pek mümkün olacağa da benzemiyor. Öte yandan Suriye’nin kuzeyinde ise her bölgede Kürt nüfusu yoktu. Belli başlı kanton bölgeler arasında kalan Suriyeliler Türkiye’ye yerleştikten sonra bu bölgede Kürt nüfusu da belirgin hale gelecektir.
Bazı havuz yazarlarının Türkiye’de bulunan Suriyelilerin Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri gibi şehirlere yerleştirilmesi ve bu bölgelerin demografik yapısının değiştirilmesi teklifini de esasen BOP planından ayrı düşünmemek gerekiyor. Bir yandan Kuzey Suriye’de Kürt nüfusun çoğunluğu sağlanmaya çalışılırken aynı anda Güneydoğu’da azaltılması gündeme gelmektedir. Bu teklif ne kadar gerçekçi olur ne kadar kabul görür ayrı bir tartışma konusu ancak bu bile bir planın parçası olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Diğer gelişmelere de göz atacak olursak, Son zamanlarda yine PKK’nın bir kolu olan PJAK’ın İran’da tekrar faaliyete geçmesi ve Barzani’nin bağımsızlık için referandum çalışmalarına hız vermesini yine aynı pencereden bakmakta yarar var.
Yine Akit gazetesinin geçtiğimiz gün yayınladığı yeni Türkiye haritası diye okuyucusuna duyurduğu haritaya dikkat edildiğinde Kuzey Suriye ile Barzani yönetiminde ki Irak Kürdistan bölgesinin Türkiye sınırları içine alındığını görülecektir. Kuzey Suriye’de Rojava isminde bir federasyon kurulma çalışmaları ve Irak’tan bağımsızlığını alacak olan Kürdistan bölgesinin ileride Türkiye ile birleşeceği mesajı verilmek istendiği açıktır. Bu şekilde kurulacak olan Federasyon ve Kürt devleti için “İleride Türkiye ile birleşecek” mesajı ile gelecek olan tepkilere ön alma çabası olarak okunduğu zaman niyetleri anlaşılacaktır.
IŞİD’in son dönemlerde hem Türkiye’de hem de Suudi Arabistan’da yaptığı eylemler de dikkat çekicidir. Özellikle Suudi Arabistan’da Medine gibi kutsal bir şehirde saldırıda bulunması yine BOP planında geçen ve Mekke Medine şehirlerinin içinde yer aldığı tıpkı hristiyan dünyasının Vatikan benzeri bir devlet oluşturma çabalarının bir ön adımı gibi okunabilir.
Suudi Arabistan’da meydana gelecek başka IŞİD eylemlerinden sonra kutsal toprakların korunması için İslam birliğinin öne sürülmesi ve orada bağımsız bir devlet ve ortak bir İslam ordusu ile güvenliğin sağlanacağı fikirleri yakında dillendirilmeye başlayabilir. Zaten bu yıl içerisinde farklı bazı gerekçelerle İslam ordusu adı altında bazı imzalar atılmış hatta ortak bir tatbikat bile gerçekleşmişti.
Son zamanlarda Batı basınında ara ara çıkan “Sıranın İran’a geldiği” haberleri ise Türkiye İsrail yakınlaşmasının bir başka gerekçesini oluşturmaktadır. Özellikle İran içinde şimdiye kadar görülmemiş bir siyasi rekabet yaşanırken diğer yandan Kürt kartı kullanılarak İran Irak sınırlarında çatışmaların başlamasını beraber değerlendirmek gerekir.
İran’a yakınlığı ile bilinen İHH vakfının bir anda tabiri caizse topun ağzına gelmesi ve İran’ın tüm komşu ülkelerle bir anda sorunların baş göstermesi yine aynı denklemde yer almaktadır. Bir zamanlar NATO operasyonlarında bile yer alan bu vakfın bir özürle kendini sürecin dışında tutacağını beklemekte hata olur.
Sonuç olarak daha 5-6 ay önce otobüslere bindirilip Avrupa’ya gönderilmek istenilen Suriye’li mültecilere bir anda vatandaşlık verilmesi gündeme geldiyse bunu potansiyel oy olarak düşünmek hata olur. Öte yandan Cemil Çiçek’in ” Sırada içerideki dostlarımızın sayısını arttırma var” açıklaması son derece önemlidir. bunu her ne kadar “AKP Cemaat ile barışacak mı?” gibi düşünenler olduğu gibi ikinci bir çözüm sürecinin başlayacağı yönünde görüş bildirenlerde oldu.
Eğer sırada İran olacaksa her iki görüşte gerçekleşecek demektir.