Fakında mısınız?
Darbe girişiminin ilk anlarından itibaren inanılmaz bir bilgi kirliliği içinde yaşıyoruz.
İlk anlarda servis edilen haberler olan-biten şeylerle ilgiliydi… Neresi bombalanıyor, nerede neler oluyor, halk nerelerde toplanıyor gibi haberler…
Haber verme şeklinin bu kısmında elbette bir sorun yok.
Ancak esas sorun geçen hafta pazartesiden itibaren başladı.
Şimdi sorayım;
Sahi; en ufak bir patlamada bile “Yayın Yasağı” getiren devlet aklı, acaba bu sefer neden böyle bir şey düşünmedi?
Bırakın yayın yasağını, adeta tüm gücüyle herkesin “sadece” bir yere bakmasını istedi. Türk Basını da bu pası çok iyi kullandı. İnsanlık tarihinin nadir gördüğü bir linç kampanyası başlatıldı. Bu süreçte kaç okul, işyeri, dersane yakıldı, talan edildi?
Aklı başında bir devlet mekanizması, darp edilmiş komutan fotoğraflarını servis etmesinin ileride başına neler açabileceğini tahmin edebilirdi. Yargılamadan infaz etme modası Ortadoğu’ya özgü bir pratik. Evet, bu coğrafya Ortadoğu! Burada, İnsan Hakları herkesin kafasına göre takıldığı, ucu-sonu belirsiz bir kavram. Haysiyet cellatlığı ise rutin bir uygulama…
Örneğin, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk…
Darp edilmiş, sağ kulağı yaralanmış ve suratı darmadağın halde fotoğraflanıp servis edildi. İlk günlerde darbe girişiminin “bir numarası” olduğu söylendi. Yüz binlerce insan yüzüne tükürdü. Fotoğraflarının karşısına geçip tüm ceddine küfürler savruldu… Birkaç gün sonra ise bu kalkışmanın “bir numarası” olmadığı bilgisi yayıldı medyada. En tepenin ifadesiyle, darbeye kalkışanları ikna için görevlendirilmişti.
Bir insanın haysiyetiyle bu kadar oynanır mı? Ey Türk Medyası; onur, haysiyet, namus gibi değerlerin zihin dünyanızdaki karşılığı nedir? Var mu böyle bir ilkeleriniz?
Yargılamadan linç etme kültürü, bizdeki derin bir sosyal patolojiye işaret etmiyor mu sizce de?…
Ancak bunun daha beteri de var; fırsatı ganimet bilip binlerce kişiyi kamu görevinden uzaklaştırmak, millete hizmet eden yüzlerce okulu, üniversiteyi, hastaneyi tümden kapatmak…
Bu kadar isim herhalde birkaç günde belirlenmedi?
Sizin içinize de bir kurt düşmüyor mu?
Bütün bu süreçlerde Türk medyası hep provakatif haberler yaptı. Arama yapılan bir evde İncil bulunması bile haber oldu…
Nedense, özellikle bazı kişilerin ev ve ofisinde her seferinde “bir dolar” bulunuyordu.
Hele savcılıktan sızan ilk ifadeler…
Bir süre sonra -hani olur da- o yazılanların çoğunun yalan ve uydurulmuş olduğu ortaya çıkarsa, sizce bu medya sizlerden – toplumdan özür diler mi dersiniz?
Linç kültürü, şiddetle öylesine iç içe ki az muhalif bir şey söyleyeni yerin dibine sokma, canlı yayınlardan kovma artık sıradan tepkiler oldu.
Ancak unuttukları bir şey var…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar… Elbette “üç” vakte kadar bazı gerçekler yavaş yavaş da olsa ortaya çıkmaya başlayacaktır.
Eğer “OnBeş Temmuz” darbe girişimi ile ilgili haberlere yayın yasağı gelirse bilin ki artık birilerinin, gerçekleri saklamaya güçleri yetmiyor…
Bana kalırsa “yayın yasağı” uygulaması için geç bile kalındı.
Yalnızca Orgeneral Dişli’nin ifadeleri bile “yayın yasağı” gerektirecek türden…
Ama hala ayıkmadılar…
İyi seyirler Türkiye!
Ahmet Faruk ÖZKAN
26 Temmuz 2016