7 Haziran seçmen tercihleri, sandığa %40 ve 60’lık iki blok halinde yansıdı. Görünürde birinci parti AKP. Normal şartlarda seçmenin tercihinin bu partiden yana olmasına her hangi bir itirazın olmaması gerekirdi.
Ama gerçek öyle değil. Seçmen otoriterizm arayışı olan AKP’ye karşı farklı bir cephe açtı. Açılan bu cepheye “demokratik cephe” demek mümkün.
Bu, Türkiye için yeni bir durum. 1950’den beri süre gelen demokrasi geleneğimizde özel bir yere sahip. İnsanlar farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da iktidarın niyetini doğru okudu ve o “kötü niyete” kendince dur deme idaresini gösterdi. Ortaya çıkan sonuç ise; Türkiye sosyolojisinin aldığı yeni hali anlamlandırabilmek açısından önemli. Soğuk savaş kamplaşması artık bu topraklarda çok da kabul edilebilir bir durum olmaktan çıkmış gibi görünüyor.
Fakat bu gerçeği okuyamayan bir siyasi hareket ile karşı karşıyayız. Milliyetçi hareketin hiyerarşik ve formel liderliği yani MHP’nin yönetici oligarşisi “arkaik milliyetçi” bir tavır ile değişime dolayısıyla da Liberal milliyetçiliğe direnmeye devam ediyor. Muhtemel bir CHP-MHP-HDP koalisyonuna kapılarını kapatıyor. Gerekçesi ise HDP ile PKK arasında gördüğü sıkı bağlantı.
Haklı olabilir. Ama siyasette zaten böyle zamanlarda gerekli olan bir şey değil mi?
Selahattin Demirtaş’ın seslendirdiği “Yeni Kürt Vizyonu” ile Türk milliyetçiliğinin politik arenadaki temsilcisi MHP’nin birlikte çalışabilme yeteneği Türkiye’nin “Aşil Topuğu” olan Kürt Sorunu’nun çözümünde en değerli fırsatlardan birisi. Muhtemel koalisyon iki tarafında arkaik milliyetçiliğini törpüleme ve Liberalize etme fırsatı veriyor.
Tarafların bu fırsatı iyi değerlendirmesi Türkiye’de yıllarda beri devam etmekte olan çatışma alanını ortadan kaldırabilir.
Seçmenin sunduğu büyük fırsat kaçırılmamalı. Bunun ilk şartı ise tarih dışı kalmış ideolojilerin terkinde yatmıyor mu?