Türkiye’nin nadir iyi gazetecilerinden Yavuz Baydar blog sayfasında gözümüzün içine bakıla bakıla oynanan, ve ana aktörlerinin Avrupalı siyasetçilerin oluşturduğu iğrenç oyunu yazdı. İşte o yazı:

Bir ‘oyun’ varsa ortada, gayet açık ve çirkince oynanıyor.

Hafta içinde önce NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ziyare ediyor Ankara’yı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüyor.

Görüşme ardından, ülkedeki keyfi uygulamalar, baskılar, önüne geleni hapse atmalar, tasfiyeler ve ‘çözğm müzüm yok’ mealinde takdim edilen açıklamaların demokratik dünyada yarattığı derin başağrısına değinme ihtiyacını, konuya kenarından, o da adeta ‘lutfen’ dokundurarak girip çıkıyor:

‘Avrupa ve bölgede istikrar ve güvenliğin sağlanması için güçlü ve demokratik bir Türkiye esastır.’

Bu kadar.

Ardından AB’nin ‘dışişleri bakanı’ Federica Mogherini ile Genişlemeden Sorumlu üyesi Johannes Hahn geliyor Ankara’ya. Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ve AB Bakanı Ömer Çelik’i de kapsayan bir dizi görüşme ardından iki konuk,ne temel insan hakları ihlalleri konusunda bir çift laf ediyorlar, ne de hem CHP hem HDP’den gelen ‘bu cadı avını durdurun’ feryatları konusunda ses çıkarıyorlar. Mogherini ‘çözüm sürecine geri dönseniz’ mealinde bir iki kelime ediyor, o kadar.

Sanki Türkiye bir gül bahçesi imiş, herşey yolunda ilerliyormuş gibi, yüze kondurulmuş donuk tebessümlerle vize serbestisi, gümrük birliği vs konularda bir yığın içi boış laf ediliyor.

Ve, iki AB yetkilisiyle iki AKP’li bakanın basın toplantısından sonra saatler geçmeden, ertesi sabah, bu yetkililerle adeta alay edilircesine, post-darbe Türkiye’si klasiklerine bir yenisi ekleniyor.

Ahmet ve Mehmet Altan, gözaltına alınıyor.

Savcının derdest gerekçesi, 15 Temmuz öncesinde, kendisi de epeydir hapiste bulunan gazeteci Nazlı Ilıcak’ın programında Ahmet ve Mehmet Altan’ın ‘darbe çağrışımıyla ilgili subliminal (bilinçaltı düşünce) mesajlar’ verdiğine dair, Orwell’in 1984’ünü hatırlatan iddia.

‘Darbe girişimini, terör örgütüyle fikir ve eylem birlikteliği içinde olmadan bir gün öncesinden bilmeleri mümkün değil. Bu nedenle şüpheliler, darbe girişiminde bulunan bir kısım terör örgütü mensubu askerlerle iştirak halinde atılı suçu işledi” diyor savcı.

Yani bir aydının ülkesinde gördüğü darbe tehlikesine dikkat çekip uyarı görevini yapması, ona ‘darbeci’ damgası vurulmasına yetiyor da artıyor bile.

Biri ülkenin en önde gelen edebiyatçısı, diğeri akademisyen, ülke kamusal tartışma ortamının liberal kimlikli ve etkili bu iki ismi de, özgürlüğü elinden alınmış 117 kişilik gazeteciler listesine ekleniyor.

Bu iki aydının içeri alınmasına toplu tezahüratla onay veren, haz duyduğunu saklamayan, savcıyı alkışlayan kimi Türkiye ‘elitinin’ utanç verici, özgürlük ve demokrasi düşmanı tavrına değinmek bile sıkıntı verici. Onu bir yana bırakalım.

Ama bir yandan Batı’ya ‘demokrasimize destek vermediniz’ diye azarlarken, gözlerinin içine baka Türkiye’yi toplu cezaevine çevirmede, ötekilerin de Polyannacılık oyununda ısrar etmelerinde mide bulandırıcı bir oyun var ve fena halde sırıtıyor.

Bu böyle gitmez.

Türkiye içindeki ‘elit aymazlığının’, dışardaki riyakarlığın son bulması için, Altan’lar ardından, söyleyin, daha kaç kişinin hapse atılması gerekiyor.

pamuk

Nobel ödüllü edebiyatçımız Orhan Pamuk, dünkü gözaltılar ardından, bugün dünyanın birkaç saygın gazetesinde baş sayfadan verilecek olan şu açıklamayı yapıyor:

‘Ahmet Altan ve Mehmet Altan ın gozaltına alınması kınıyorum, ayıplıyorum. Hükümeti biraz eleştiren herkes bir bahaneyle ve hukuktan çok, kin ve sindirme duygularıyla hapise tıkılıyor.

Türkiye de artık düşünce özgurlüğü yoktur!

Hızla bir korku devleti oluyor, demokrasiden uzaklaşıyoruz.

Aslı Erdogan,Nazlı Ilıcak,Nuriye Akman,Necmiye Alpay,Şahin Alpay tıpkı Ahmet Altan ve Mehmet Altan gibi bu ülkede tanınan sevilen ve halkın fikirlerini merak ettiği yazarlardır. Bütün bu yazarlar bir an önce salınıvermeli, yargılanacaklarsa göz altına alınmadan yargılanmalıdırlar.

Ülkemin geldigi yer konusunda öfkeli ve çok üzgünüm!

Bütün bu duyarsız ve acımasız uygulamaların Türkiye yi dünyaya çok kötü gösterdiginden de emin olabilirsiniz.’

Sorun o halde kendinize:

Daha kaç kişinin hapse atılması gerekiyor, ‘yeter’ demek için?