30 Mart 2014 seçimlerinden sonra AKP’nin aldığı seçim başarısının arkasındaki sırrı irdelerken halkın turşu kurma alışkanlığıyla oy tercihleri arasındaki ilişkiye dikkat çekmiş, “halkımız muhafazakar olanı, turşuyu tercih eder” demiştim. O yazıyı “Erdoğan başkanlığı getirmek istiyor, muhalefet durumu iyi anlatırsa Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilirler” diye bitirmiştim. Ancak muhalefet ne halkın turşu felsefesini anladı ne de kendi derdini anlatabildi. İşte bu nedenle ülke Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğundan beri krizden krize sürükleniyor. Şimdi yüzüp kuyruğuna geldik. Referandum fiili diktatörlüğü resmi diktatörlüğe dönüştürmek için son adım.

Artık ülkenin boynuna ip geçirildi ve referandumla halktan kendi sandaylesine vurması isteniyor. Böylece halk Evet diyerek kendi kendinin sandalyesine vurursa, kimsenin sesi çıkamayacak, kimse nefes alamayacak,ve ülkenin cellatları ülkeyi daha “rahat” yönetecek.

Hoş, ben artık geri dönüş köprüsünün çoktan geçildiğini düşünenlerdenim. Bundan sonraki çıkışın “uçurum çıkmazı” olduğunu düşündüğüm/gördüğüm için arabayı geri çevirmek yerine yavaşlatmayı öneriyorum. Bu nedenle referandumda EVET diyerek ellerimizi açıp Allah’ın Azrail mucizesini beklemekten başka çaremizin olmadığını düşünüyorum.  

Ancak HAYIR diyerek bu arabayı geri döndürebileceğine inanan insanların olduğunu da görüyorum. Onların bu çabalarını saygıdeğer bulduğumu belirtmiştim. Aslında halkımız uçuruma gidişin şokunu atlatabilirse HAYIR cephesinin kazanma ihtimali oldukça yüksek. Bunun nedeni daha önce anlattığım halkımızın “TURŞU” felsefesinde gizli.

Şöyle ki; daha önce de ifade ettiğim gibi, bizim halkımızın ilk tercihi her zaman muhafazakarlıktan yanadır. İstisnasız, CHP’lisi de AKP’lisi de muhafazakardır. Durumunu, duruşunu muhafaza etmek ister. Tercihleri hep bundan yanadır. CHP’li CHP’yi tercih ettiği için değil, CHP’liliğini muhafaza etmek için oy verir, AKP’li ise o duruşunu muhafaza ettiği için AKP’ye oy verir. Halkımızın duruşunu değiştirmesi için büyük bir krizle yüz yüze kalması gerekir. Son kertede, bizim halkımızın muhafazakarlığı o kadar derindir ki gelen fırtınaya bile “bana bir şey olmaz” diyerek tedbir almaz. Bu cesaretinden değil muhafazakarlığındandır. 

“Turşu” yazımda da ifade ettiğim gibi;

Bizim halk muhafazakârdır. Çok büyük krizler olmazsa hâlinden memnundur. Kanaatkârdır sabreder, şükreder isyan etmez, hatta itiraz bile etmez. Halkımız değişimi macera, devrimi delilik olarak görür. ‘İcat çıkarma’ der. ‘Otur oturduğun yerde, neyin eksik’ der.

Bizim halkımız o kadar muhafazakârdır ki en beğendiği gıdayı taze taze yiyip zevkini çıkarmak varken, turşusunu kurar, yarına saklar. En sevdiği altınlarını yastık altında saklamak da, en sevdiği hamsinin turşusunu kurmak da aynı muhafazakâr duygunun yansımasıdır. Sevdiği her şeyin turşusunu kurar. En sevdiği şeydir turşu kurmak, çünkü eline avucuna ne geçerse korumak ister.

Hatta halkımız kendi kendinin bile turşusunu kurmuştur. Bir tür kavanoz içinde yaşar. Kavanozundan çevreyi izlesin ister ama olanları duymak, hissetmek istemez. Kendi konforlu alanından, kavanozunun içinden, kavga izlemeyi çok sever ama kavgaya karışmak istemez.

O kavanozun içinde seni mutlu edeceğim’ diyen siyasetçiyi, ‘o kavanozdan çık sana daha geniş dünya vaat ediyorum’ diyen siyasetçiye tercih eder.

İşte bu nedenle, ilk defa Hayır cephesi şanslı aslında. Çünkü ilk defa “Hayır” cephesi muhafazakarlığı temsil ediyor. Mevcudu muhafaza edleim maceraya girmeyelim diyor. Erdoğan’ın uzun uğraşlarına rağmen halkımızın  Başkanlığa olumlu bakmaması da halkın muhafazakarılığından dolayı. Yoksa Erdoğan karşıtlığından, ya da Başkanlığa karşı olduklarından değil. Halk mevcudu muhafaza etmek istiyor maceraya gerek yok diye düşünüyor.

Eğer Hayır cephesi sandıklara sahip çıkar ve halktaki muhafazakar damarı iyi işlerse başkanlık için HAYIR çıkma ihtimali EVET çıkma ihtimalinden daha yüksek. Sosyolojik olarak bu böyle.

Bu nedenle Hayır cephesi kampanyasında halka Anayasa dersi anlatacağına halkın muhafazakar değerlerine yönelik kampanyalar yapmalı. Başkanlık gelirse “konforunuz bozulacak, elinizdekini avcunuzdakini kaybedeceksiniz, maceraya sürükleniyorsunuz, başkanlığın ne getireceği belirsiz, Fiili başkanlık var her gün bombalar patlıyor Başkanlık gelirse tam anlamıyla Suriye gibi oluruz, Başkanlık Dinimize de uymaz” içerikli kampanyalar yapılırsa HAYIR cephesinin oylarının yükseleceği kaçınılmaz bir gerçek.

Yani muhalefet, insanlara Anayasa dersi vereceğine, “Erdoğan turşu kavanozunu değiştiriyor, turşunuz küflenecek” derse halkımızın Erdoğan’ın başkanlık eğilimine Hayır deme ihtimali daha yüksek.

Ben tam da bu nedenle, halkın muhafazar tercihleriyle başkanlığa HAYIR deme ihtimali nedeniyle, Erdoğan’ın işi şansa bırakmayıp, sandıkların yerine bilgisayarlara yöneleceğini düşünüyorum.
İşte 24 Nisan 2014 tarihli “Turşu” yazım.

30 Mart seçimlerinde en büyük hatamız halkın duymak istediğini değil halka duyurmak istediğimizi anlatmaya çalıştık. Bizim halk muhafazakârdır. Çok büyük krizler olmazsa hâlinden memnundur. Kanaatkârdır sabreder, şükreder isyan etmez, hatta itiraz bile etmez.

Halkımız değişimi macera, devrimi delilik olarak görür. ‘İcat çıkarma’ der. ‘Otur oturduğun yerde, neyin eksik’ der.

Bizim halkımız o kadar muhafazakârdır ki en beğendiği gıdayı taze taze yiyip zevkini çıkarmak varken, turşusunu kurar, yarına saklar. En sevdiği altınlarını yastık altında saklamak da, en sevdiği hamsinin turşusunu kurmak da aynı muhafazakâr duygunun yansımasıdır. Sevdiği her şeyin turşusunu kurar. En sevdiği şeydir turşu kurmak, çünkü eline avucuna ne geçerse korumak ister.

Hatta halkımız kendi kendinin bile turşusunu kurmuştur. Bir tür kavanoz içinde yaşar. Kavanozundan çevreyi izlesin ister ama olanları duymak, hissetmek istemez. Kendi konforlu alanından, kavanozunun içinden, kavga izlemeyi çok sever ama kavgaya karışmak istemez.

O kavanozun içinde seni mutlu edeceğim’ diyen siyasetçiyi, ‘o kavanozdan çık sana daha geniş dünya vaat ediyorum’ diyen siyasetçiye tercih eder.

Seçimlerde Cemaat de muhalefet de halkın duymasını istediği şeyleri değil, halka duyurmak istediği şeyleri söyledi.

Cemaat halkın elinden tutup kavanozdan çıkmasını, gerçekleri görmesini, etraftaki pis kokuyu hissetmesini ve tavır almasını bekledi. Halk pislikten rahatsız olmak istemedi.

AKP ise kavanozun kapağını kapatıp, dışarıdaki pis kokunun içeri girmesini önlemeye çalıştı. Hatta Twitter’i, YouTube’u kapatarak halkın gözünü de bağlayıp pisliği göstermek istemedi. Bunu da ‘bak pis koku sana gelmiyor’, ‘seni o kavanozun içinde mutlu ediyorum, bak maceraya gerek yok, bunlar kavanozunu kıracaklar’ diye ikna etti.

Halk kavanozun dışında ne tür oyunlar çevrildiğini kısmen görüyor ama pis kokuyu duymak, hissetmek istemiyor. Küçücük kavanozunun içinde çevresini seyretsin, kavgaları izlesin ama kavgaya karışmasın istiyor.

Bizim halkımız turşu gibi uzun vadede dönüşümü sever kısa vadede değişimi değil. Bu yüzden tüm devrimci girişimler başarısız olmuştur.

Halkımızın değişimden beklediği, turşu kavanozlarının değişimidir. Uzun süre aynı kavanozda tutulan turşu kokuşur. Hele de kabın ağzı açılıp kapatılmışsa, kokuşma şişenin içine sinmişse, turşuları oradan çıkarıp başka kaba koymak gerekir. Bu da öyle kolay olacak şey değildir. Turşusunun üstü biraz küflense, idare edecek durumdaysa idare edilir. Zira kapları değiştirmek de öyle kolay değildir, risklidir. Ya tuzunu tutturamazsan, ya tadı bozulursa vs…

Siyaset de turşu gibidir. Kapağı açılıp kapandıkça, yukarıdan başlar küflenme…

Son seçimlerde benim gibi analistlerin yanılmasının en büyük nedeni, turşu felsefesini unutmamızdan kaynaklandı. Konserve turşu ile idare eden bizler halkın turşu kurmaya devam ettiğini unuttuk. Turşu kuran halktan, konserve yiyenler gibi davranmasını bekledik…

Bu yüzden halk, ‘Cemaat senin kavanozunu kıracak, devleti yıkacak’ diyen siyasetçiyi, ‘o kavanozdan çık, pisliği sen de hissedersin’ diyen cemaate tercih etti.

Oysa bir kişiyi kendi kavanozundan çıkarmanın ne kadar zor olduğunu en iyi Cemaat’in bilmesi gerekiyordu. Zira bir kişiyi ikna edip, kavanozundan çıkarıp dünyanın değişik yerlerine göndermenin ne kadar zorlu bir süreç gerektirdiğini en iyi Cemaat bilir.

Sanırım Cemaat, oyu kullanma davranışını değiştirmenin, insanların dünya görüşünü değiştirmekten daha kolay olduğunu düşündü. Alternatif bir turşu kavanozu da gösteremedi. Buradan çık şuraya gir diyemedi…

Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin en büyük kozu, anlatabilirse, halkımızın turşu felsefesidir. Erdoğan ‘turşunun kabını değiştireceğim’, ‘başkanlık sistemi getireceğim’ diyor çünkü…