Said Nursi, Haşir Risalesi ismini verdiği metnin bir yerinde şöyle der: “Küfrün beli kırılmıştır.” Günümüzden yıllarca önce o dönemin zor şartları altında, davasına inanmış bir adamın bu sözleri sonradan çok da meşhur olmuştur. O mücadele süreci, o dönemden bugüne onlarca badireden geçmiş, onlarca zor virajı almıştır. Fakat son on – on beş yıldır içinden geçtiği çetin badire, neredeyse tümüyle bir kaybetme kuşağıdır.
Günümüz Türkiye’sine baktığımda, Nursi’nin bu sözün tam tersi bir durumun yaşandığını gözlemleyen pek çok insan olduğunu görüyorum. Türkiye’de İslam’ın beli kırılmıştır. Bugünlerden sonra, artık İslam’a hizmet misyonunun Türkiye’de taraftar ve taban bulabilmesini ben şahsen, mümkün görmüyorum. Siyasetle bu kadar iç içe girmiş; yolsuzluğa, hırsızlığa, arsızlığa bu kadar bulaşmış bir din anlayışından hiç kimseye fayda gelmez. Bugünlerdeki bu felaket tablosuna gelinmesinde sadece mevcut iktidarın değil, onun arkasında el pençe divan duran tüm İslami yapıların da büyük sorumluluğu vardır. Bu noktadaki en büyük sorumluluk da yine Hizmet Hareketi’nindir. Çok değil, bundan altı sene önce yapılan referandumdaki canhıraş tutumunu hatırladığımda, koskoca bir cemaatin bu tuzağa nasıl düşebildiğine hayretler etmiştim. Sonradan öyle bir görünüm çizildi ki sanki aralarında bir çıkar çatışması oldu da iktidarla ortaklığı bozdular gibi bir durum oluştu. Belki cemaat haklıydı. Ama ne ilginçtir ki cemaat, bu çıkar ilişkisine dayalı tuhaf algıyı bertaraf etmek için bile yeterince çaba göstermedi.
Şimdi iktidarın arkasında, onunla birlikte “evet” diyen İslami kesimlere bir bakınız lütfen. Hangi birinin geleceğe dair bir vizyonu var; edebiyatta, sanatta, bilimde bir projesi var ya da bunlara dair en ufak bir umut ışığı gösterebiliyorlar. Onlarca yıl önce “okulla, dersaneyle hizmet mi olurmuş!” deyip Hizmet Hareketi’ni yerden yere vuran bu gruplar, şimdi kendi özel okullarında devletin verdiği destekle ayakta kalabiliyor olmayı bile kendileri için muazzam bir başarı olarak görebiliyor.
Ama bu çamurdan kuleler neye yarar? Kendilerine teslim edilen öğrencilerin kimi sansar vakıflarında erkek öğretmenlere meze oluyor, kimi de tuleyman yurtlarında duman altında boğulup gidiyor. Sonra bu yavrucakların cennete uçtuğu söyleniyor. Olayı araştırıp soruşturacak bağımsız yargı mekanizmasına bile müsaade edilmiyor. Üstelik velilerden de en ufak bir itiraz sesi duyulmuyor. O dünyalarda hayat işte bu kadar ucuz, cennet kuşu olmak bu kadar kolay. Dini inançların bundan güzel sömürüsü olur mu? Sorgulama ve itiraz olmayan yerlerde çürüme çabuk başlıyor. Kimse bana, “bu sözlerin çok ağır!” demesin lütfen. Bu insanlar bir de kalktılar, en ufak bir utanma ve arlanma belirtisi dahi göstermeden, muktedirler öyle diyor diye, hakkında herhangi bir mahkeme kararı olmayan yüzbinlerce insana “terörist” dediler. Hala da aynen öyle demeye devam ediyorlar.
Türkiye’deki İslami yapıların istisnasız tümü güç karşısında, iktidar ve onun göz kamaştırıcı nimetleri karşısında secde etmişlerdir. Hatta çoğu zaman da bilerek ve isteyerek güce teslim olmuşlardır. Daha önceden zalim bir aygıt olarak gördükleri, iyi geçinemedikleri bir mekanizmayı ele geçirince İktidar olmak, onun tatlı nimetlerinden sonuna kadar yararlanmak hepsine cezbedici gelmiştir. Sonradan iktidara diklenen, kendini iktidarın yanlışlarından ayırma yoluna giden Hizmet Hareketi de uzunca bir süre bu yanlış yolun en önde koşan yolcusu olmuştur. Gerçekler fark edildiğinde artık çoktan iş işten geçmişti. Bu yapıyla ilişkisi olduğu alenen bilinen Hakan Şükür’ün, İlhan İşbilen’in mebus olmak için nasıl bir motivasyona ihtiyaçları vardı acaba? Mesela o dönem, cemaatin İzmir’deki öğrenci evlerinden, yurtlarından AK Parti mitinglerine eleman taşımak için servis araçları tahsis edilmesi, neden bu cemaat içindeki bir tek Allah’ın kulunu bile rahatsız etmemiştir?
İnandığınız yüce Tanrı buyurmuyor mu, zulme sessiz kalmak rızadır, diye. O dönem bu yanlışlara ve iktidar destekçisi görünmeye tek bir itiraz etmeyen, her şeyi kuzu gibi kabul eden bu insanlar, bugün işler tersine dönse, faraza Akşener iktidar olsa, bu sefer de oraya temenna etmeye başlamayacaklar mı? Olmaz öyle şey diyebiliyor muyuz? Ben diyemiyorum. İşte bu ilkesizliktir zaten, Türkiye’deki İslami camianın herhangi bir hayat tasavvuru sunamayacağının en net gerekçesi. Üstelik bu ilkesiz tutum sadece Hizmet Hareketi’ne ait bir özellik de değildir. Diğer İslami yapılarda da görülen ve belki bundan daha fazla iştahla köpürtülen bir yaklaşımdır.
Siyasal İslam’ın peşine takılıp tökezleyen tüm İslami yapılarıyla, artık Türkiye’de İslam’ın beli kırılmıştır. Bundan sonra birisi Filistin dese akıllara Mavi Marmara kepazeliği gelecektir. Birisi burs dese, himmet dese, okul dese devletle acımasızca ve saçma bir rekabete girip elindeki her şeyi kaybeden cemaat akla gelecektir. Bundan sonra birisi dersane dese, üniversite dese KPSS rezaletleri akla gelecek, başı örtülü yüzlerce insanın kocasıyla birlikte nasıl olup da bu sınavlardan tam puan almış olması akla gelecektir. Bundan sonra birisi gelecek nesil, yurt, yuva dese sansar vakıfları, yüz erkek öğrenciye tecavüz edip de hakkında tutuklama kararı bile çıkarılamayan imam hatip öğretmenleri, müdürleri akla gelecektir.
Bunca iğrenç tasavvurla İslam’ın yan yana anılması sizi nasıl rahatsız ediyorsa, dine karşı biraz sempatisi olan insanları da aynı şekilde rahatsız ediyordur, edecektir. Kusura bakmayın hanımlar beyler, bu sizin eseriniz! Bunu bilerek, isteyerek, başınızdakileri sorgulamadan, en ufak bir itirazda bulunmadan sizler yaptınız. Yalnız burada bir noktayı karıştırmamak lazım. O da şu: şimdi binlerce insan zulme uğruyor; o ayrı mesele. O noktada zalimin yüzüne haykırma konusunda cılız sesinize ses olmaktan yana sizinle birlikteyim. Ama yanlışları görmek ve özeleştiri yapmak konusunda da sesim çıktığınca bağıracağım. Diğer İslami yapılardan zaten hiçbir zaman ümidim yoktu. Ama Hizmet Hareketi’nin kendisine açılan krediyi bu kadar pervasızca ve ilkesizce kullanmış olmasına da dayanamıyorum. Bir özeleştiri olmadan, bir nedamet kapısı açılmadan da bu işlerin tersine dönebileceğine ihtimal dahi vermiyorum. Yani demem o ki, siyasalı ile sayısalı ile tüm İslami yapılar, el birliği ile Türkiye’de İslam’ın belini kırdılar. Yüce Tanrı sizi, bildiği gibi yapsın emi!
Ahmet Faruk ÖZKAN