Tüm AKP’liler benin çok büyük bir “hain” olduğuna iman etmişler. Allah’tan çok buna inanıyorlar. Hemen her gün organize, yarı organize, ve bireysel tepkilerle ne kadar büyük bir “hain” olduğumu bana hatırlatıyorlar.
Aslında 2011 yılına kadar gayet vatanseverdim. İşin tuhafı ben de öyle hissediyordum. Türkiye’ye demokrasinin ve batı standartlarında bir yaşam şeklinin AKP tarafından getirileceğine öylesine inanmıştım ki, bu uğurda beni “AKP demokrasi memokrasi getirmez” diye ikaz eden Ahmet Altan’ı bile dinlememiştim.
Öyle ya Ahmet Altan AKP’yi tanımazdı. Oysa AKP’liler benim çocukluk arkadaşımdı. AKP’lilerle beraber büyümüş, şimdi bana söven troller henüz doğmadan, ta 1987 yılında Erbakan’ın Malatya’ya geldiğinde elini öpmüş, Milli Görüşçülerin yurtlarına evlerine, kitapevlerine takılmış, Milli Görüşe gönül vermiş bir ailenin üyesiydim.
Her ne kadar lise yıllarının sonuna doğru milliyetçiliğe kaymışsam da çocukluk aşkı kolay unutulacak bir aşk değildi. AKP’nin 2002’de iktidara geldiği günkü sevincimi bugün bile hatırlıyorum. (Artık ondan utanıyorum)
Her neyse, günler günleri kovaladı ve ben tam inanmış olarak 2010 referandumunu da atlattıktan sonra 2011 seçimlerinin bir yeni anayasa seçimi olacağı konusunda tam imam etmiştim.
AKP’nin seçimleri %49 ile kazandığı akşam bugünün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Kanaltürk/Bugün TV’de seçimleri yorumluyordum.
Süleyman Soulu %49’a seviniyordu ama -Allah biliyor ki- ben neden %50 olmadı diye üzülmüştüm. O kadar AKP’ye inanmıştım. %50’nin sembolik anlamı vardı benim için. (O akşamki partizan üzüntümden de şimdi utanıyorum)
Ne zaman ki Erdoğan “Yeni Anayasa Komisyonu başkanı olarak Cemil Çiçek’i seçti” o gün büyük bir hayal kırıklığına uğradım. İşte o gün yazdım AKP’den istifa dilekçesini. Bu dilekçe aynı zamanda “hainliğe giriş” dilekçesiydi. Dilekçeyi şurada bulabilirsiniz…
“Hainler” kaldırımına geçince anladım yılarca desteklediğim AKP’nin karşı kaldırımda olanlara nasıl davrandığını. Daha önce bu empatiyi kuramadığım için de içim yanıyor…
Aslında benim “hainliğim” etki tepki “hainliği” gibi gelişti…
AKP’nin yaptığı zulmü gördükçe yazdım, ben yazdıkça AKP’nin tepkisi de arttı, o tepki bana ve aileme zulme dönüşmeye başladı. Sonunda kayış koptu. Part-time “ihanet” full-time “hainliğe” dönüştü…
Bu vesileyle yaptığım hainliklerin listesi şuracıktadır:
- Cemaat AKP ile kol kolayken AKP’nin Cemaati tasfiye edip Ergeneklon ile anlaşacağını erkenden duyurdum. Bu yazı Cemaatte bir sarsılma yarattıysa da, AKP ve Cemaatin olligarkları ortak bir kararla yazımı etkisizleştirdi. Cemaat beni “fitneci” AKP “hain” ilan etti…
- Hüseyin Gülerce’nin bir yalancı olduğunu, kardeşinin Melih Gökçek’in parselcisi olduğunu açıkladım. Yine Cemaat tarafından “fitneci” Gökçek familyası tarafından “hain” ilan edildim…
- Sonra devlet Uludere’de 49 Köylüyü katletti. Tüm medya organları aranıp tek tek susturulurken Türk medyasından iki kişi susmadı. Biri bendim biri Mehmet Baransu. Şimdi o hapiste ben sürgün…
- Uludere katliamından sonra “hainliğin” arkası geldi zaten. Erdoğan 2014, 2015 tarihlerindeki iki kritik seçimi hesaplatarak MİT’e “çözüm süreci diye PKK’yı oyalayın, seçimler bitene kadar böyle olsun” diye talimat verdi. Seçim için barış ve çözüm kavramlarını bile heba etmeyi göze altı. Zaten PKK’nın önünde de Suriye denklemi vardı. Türkiye ile uğraşacak gücü yoktu. Bu nedenle, PKK’da göstermelik bir barış sürecine girişti. İşte ben bu süreçte, tüm medya Erdoğan’ı desteklerken tek başıma “çözüm süreci” denilen sürecin bir ihanet süreci olduğunu yazdım. Sürecin PKK’yı büyüteceğini anlattım dilim döndüğü kadar.
Kürtlerin hakkını pazarlık konusu yağmadan verin PKK’yı büyütmeyin, Sanırım en büyük hainliği böylece yapmışım…
- AKP Suriye bataklığına girince Suriye’ye silah sevkiyatı yapmaya başladı. IŞİD El Kaide gibi terör örgütlerini ya destekliyor ya da göz yumuyorlardı. Dayanamadım yine “hainlik” yaptım. Can Dündar’dan ve diğer tüm merkez medya yazar ve gazetecilerinden önce Türkiye’den El Nusra ve IŞİD’e giden silahları yazdım. “IŞİD ve El Kaide’yi desteklemeyin bu terör örgütlerine yardım ederseniz Türkiye’yi terörü destekleyen ülke konumuna sokma tehlikeniz var” yazdım. Meğer IŞİD ve El Kaide’ye ihanetin bedeli büyükmüş. Şu anda bunun için 2 defa müebbet hapisle yargılanıyorum…
- Sonra gezi patladı. Tüm “hainler” gibi ben de Gezi olayını destekledim haliyle. “Hainlik” virüs gibi kanına girdi mi bir daha iflah olmuyorsun sonunda…
- Sonrasını biliyorsunuz. 17-25 Aralık büyük yolsuzluk operasyonu başladı. Biz hainlere büyük fırsat doğdu. Meğer Müslüman vatanseverler deveyi hamutuyla yutmuş, gemi gemi büyümüş, kutu kutu yemiş, parsel parsel satarken biz boşu boşuna “hainlik” yapmışız. 17-25 Aralık soruşturmasında ortaya çıkan milletin malına göz diken vatanseverlerin yanında olmadığım için bu sefer daha büyük hain oldum…
- O günden sonra her sabah polis bekledim. Bir gün gelip beni alacaklardı. Neyse ki polisler gelmeden ben gittim. Mart 2014’de tüm “hainlerin” anavatanı Avrupa’daydım.
- Orda da susmadım. Yine ihanet etmeye devam ettim. Örneğin AKP’nin jihatçıları nasıl desteklediğini dünyaya anlatmaya başladım.
- Yetmedi AKP’nin zulmünü dilimin döndüğü kadarıyla hemen herkese anlattım.
- Gün geldi 15 Temmuz çakma darbesi oldu. Bunun da arka planlarını anlattım. Böyle bir darbenin olamayacağını, olsa olsa gelişmekte olan bir darbeyi önlemek için yapılmış bir çakma darbe girişimi olabileceğini ilk açıklayan “hainlerden” biriydim.
- Adil Öklüz’ün böyle kaybolmasının esrarengiz olduğunu Öksüz’ün MİT elemanı olabileceğini de ilk açıklayan hainlerden biriydim. Sonra Kemal Kılıçdaroğlu da kendilerinde böyle bilgi olduğunu açıkladı. Sonra belgesi çıktı…
- Şimdi tüm dünya istihbarat sevişleri 15 Temmuz’un Gülencilerin işi olmadığını o akşam olanların tuhaf bir şeyler olduğunu yazıyor. İşte bunu ilk açıklayan kişi olarak hainliğin en büyüğünü yaptım. Tüm istihbarat servislerini ben ikna ettim. (Trollere not: yok olum böyle bir şey)
- Sıkı durum, şimdi hiç bir yerde açıklamadığım son ihanetimi yapıyorum: Avrupa güvenliğini tehlikeye atarak, Avrupa’daki torlleri mobilize ederek Avrupa ve dünyada güvenliği için bir tehlike unsuru olduklarını gösterdiler.
Sizce dünya neden IŞİD’e El Kaide’den daha fazla önem veriyor? Nedeni basit. El Kaide’den farklı olarak IŞİD terirtorial bir terör örgütü olarak Avrupa ve Batı güvenliğini tehdit ediyor. Bu nedenle Batı diken üstünde…
IŞİD’in elinden toprakları alınıp, IŞİD’in teritorial özelliği elinden alındıktan sonra sıra batı güvenliğini tehdit eden diğer unsurlara gelecek….
İşte hainliğimin kaba özeti budur…