Türkiye bir siyasetçinin dilinden “Balyoz” kelimesini ilk defa 22 Nisan 1971’de Başbakan Nihat Erim’in ağzından duydu. Erim, TRT’de yaptığı konuşmada; “Alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına hemen inecektir” derken sol çevreleri ve onların Mart ayında yapmayı planladıkları askeri darbeyi kast ediyordu.
27 Mayıs Darbesi’nin güçlü isimlerinden aynı zamanda Türkeş ve arkadaşlarına karşı “14’ler Operasyonu”nu yöneten Cemal Madanoğlu, Mihri Belli’nin “Milli Demokratik Devrim” tezlerine bağlı olarak Türkiye’de sosyalist bir devrimin ilk aşaması için askeri darbeye inanıyordu. Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı “Devrim Gazetesi” etrafından toplanan bir grup subay ve sivil bu yönde çalışıyor ve 9 Mart 1971 tarihinde arzularına uygun askeri bir darbe planlıyorlardı.
Fakat içlerine sızmış olan Mahir Kaynak’ın durumu devletin ilgili kademelerine bildirmesi ile Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın 12 Mart’ta verdiği muhtıra niyetlerini sonuçsuz bıraktı. Olaya adı karışan tüm subaylar emekliye sevk edildi.
Türkiye’de 6 ilde sıkıyönetime geçildi. TİP ve DİSK kapatıldı. Akşam ve Vakit Gazeteleri’nin yayınlarına son verildi. 16 Mart ile başlayan süreçte Deniz Geçmiş, Hüseyin Aslan ve Yusuf İnan tutuklandı.
İlk bakışta Türkiye’nin “Baas tipi” bir rejime geçiş yapması engellenmişti.
Balyoz’un ikinci defa gündeme gelmesi, 20 Ocak 2010 tarihinde Taraf Gazetesi ve onun özelinde Mehmet Baransu’nun yaptığı haber ile oldu. Habere göre, 2003 tarihi itibariyle yapılan bir planlama da Türkiye’de AKP ve İslamcı çevrelere karşı büyük bir sindirme hareketi planlanmıştı. Mehmet Baransu 30 Ocak 2010 günü elindeki belgeleri bir bavul içerisinde Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne teslim etti.
Savcı Fikret Seçen’in 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yaptığı aralamalarda ele geçirilen belgeler davanın seyrinin hızlandırdı.
Bu noktadan itibaren sezgisel olsa da şu soruları sormakta fayda var;
Bir; 1971’de Milli Demokratik Devrimci ekip ile 2003’deki cuntası ekip arasında ideolojik ve mezhepsel bir bağlantı var mıdır?
İki; 2003’deki ekip cunta planlarına “Balyoz” ismini verirken 1971’de yaşananlara karşı rövanşist bir yaklaşım mı sergilemek istemişlerdi?
Üç; 1971’deki Memduh Tağmaç’ın 2010’daki izdüşümü kim idi?
Dört; Davanın seyri açısından Uludere ve Suriye’de düşürülen uçağın ve bu olaylar üzerinden siyasetin köşeye sıkıştırılmasının bir ilişkisi var mıydı?
Beş ve bence en değerli soru; bavuldaki bu evraklar pek çok gazeteciye teklif edildiği halde yayınlamaya cesaret edemediler. Bu cesareti sadece Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesi ve Mehmet Baransu gösterdi. Yani ödülü hak eden gerçek bir gazetecilik yaptı.
Öyle ise; Mehmet Baransu niye içerde?