Nazlı Ilıcak bugün ki köşesinden Fehmi Koru’ya okkalı bir cevap vermiş.
Ilıcak sürecin başında AKP’nin saflarında yer alan, fakat daha sonra geminin su aldığını görünce gemiyi terkeden Fehmi Koru’ya ; kimse zeytinyağı gibi üste çıkmasın diyerek eski dediklerini hatırlatmış.
İşte yazının o bölümü…
Cemaat’e yakın gazetelerin Focus dergisinde çıkan bu haber sonrasında, “İşte gördünüz mü? Yanıldınız” demesi bile, o dönem sessiz kalanları, bir anlamda havuz medyasıyla işbirliği yapanları savunmaya sevk etti. Fehmi Koru, bu gazetecilerden biri…
Diyor ki: “Temel sorum şu: Dinleme tapeleri onlarla veya ilintili polislerle irtibatlı değilse, yabancı istihbarat örgütlerinin eseriyse, neden gazete ve televizyonları her tapeye heyecanla sahip çıktı? Grup asabiyetiyle değilse, bu sahiplenme hangi saikleydi? Gazeteleri ve televizyonları gözü kapalı sahiplendi diye, bir dönemin bütün pisliği onların sırtında kaldı. Onlar yaptı biliyor insanlar ve iğreniyorlar.”
Cadı avı ve McCarthyizm böyle bir şey. Ama bu iklim dağıldığında, asıl iğrenilen kişiler, suçsuz insanlara “çete” yaftası yapıştıranlar ve hukuk devletinin askıya alındığı bu kampanya sırasında suskun kalanlar olacak.
Fehmi Koru “Neden sahiplendiler” diye soruyor. Açıklayayım: İlk günden itibaren Fehmi Koru’nun da içinde yer aldığı havuz medyası, “Bütün bu dinlemeleri yapan Cemaat” dedi. Suçu takip eden polisleri, savcıları Cemaat’e mal etti. Oysa ortada yasa dışı bir dinleme de yoktu. 17 ve 25 Aralık hırsızlık dosyaları, hâkim kararıyla ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan geçerek oluşturulmuştu. (İnternete düşen yasa dışı dinlemeleri ise kimse sahiplenmedi. Aksine, cezaevine konulan başta Mali Şube eski Müdürü Yakub Saygılı ve Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç olmak üzere herkes yasal dinleme yaptığını söyledi.) Keza Selam Tevhid dosyası da öyle. (Star, dolaylı dinlemeleri de hesaba katarak, 7 bin kişinin dinlendiğini ileri sürdü ama o yayın bir kara propagandadan ibaretti. Gerçek, Başsavcı Hadi Salihoğlu’nun açıklamalarıyla ortaya çıktı.) Silah yüklü MİT TIR’larını ihbar üzerine yakalayan ve görevini ifa eden savcı ile güvenlik güçleri de “Fethullahçı Terör Örgütü” mensubu diye suçlandı. Her vicdanlı insan, o hâkimleri, savcıları ve polisleri savunur. Nitekim ben de savundum. Tayyip Erdoğan ve şürekâsı, somut ilişkileri tespit ederek, devlette yasa dışı bir yapılanmayı ortaya çıkarmaya çalışmadı ki! Yolsuzluk, casusluk ve silah yüklü MİT TIR’ları operasyonunu örtbas etmek maksadıyla, hükümete darbe yapan paralel bir çete masalını uydurdu.
“Hırsızlık var” demek ne zamandan beri suç oldu ya da yasaya aykırı olan silah sevkiyatına müdahale etmek? Peki Cemaat’e yakın gazeteler, Tahşiye bahanesiyle Hidayet Karaca’nın tutuklanmasına karşı sessiz mi kalmalıydılar? Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın gözaltına alınması, havuz medyası gibi görmezden mi gelinseydi? Yoksa “İnlerine girildi” manşetini mi atsalardı? Merak ediyorum Fehmi Koru, o manşete karşı nasıl bir tepki gösterdi? Kimse zeytinyağı gibi üste çıkmasın.
Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları.
Bugünkü üstünlüğüne güvenme, kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.
Bence acınacak, hatta iğrenilecek durumda olan insanlar, suyun akışına kendisini bırakanlardır.
“Adaletsizlik karşısında tarafsız kalıyorsanız, zalimin tarafını seçmişsiniz demektir.”