Günlük yazı hayatına başladığı Taraf gazetesinde köşesinin adı “Hasıraltı” olan Hilal Kaplan, “Gerçekler hasıraltı edilemeyecek” diye meydan okuyan bir isimdi.
Bu kadar iddialı bir köşe isminin altında yazdığı ilk yazısının başlığı ‘Herkese Müslüman’ şeklindeydi. Yazarın vaadi herkese eşit mesafede olmaktı.
Ancak bugün internetin arama motorlarına ‘Hilal Kaplan’ yazdığınızda karşınıza onlarca ‘u dönüşü’ çıkıyor ve bu durum sosyal medya hesabına koyduğu başlığa başka bir anlam katıyor. Twitter hesabının başlığı ‘Ne kadar çok acı var’ olan Kaplan için bugün gelinen nokta ‘ne kadar çok açı var’ şeklinde.
‘Bahçeli telefon hattında’ denilince!
Nokta degisi’nin haberine göre; Kaplan’ın yazı ve düşünce hayatının özeti A Haber’de katıldığı bir programda kendisine yapılan şaka ile kendini gösteriyor. Programda MHP Lideri Bahçeli’nin Bursa mitinginde “Birincisi vur de vuralım öl de ölelim” diyen partililere “bunun da zamanı gelecek” şeklinde cevap vermesi konuşuluyor.
Kaplan, Bahçeli’nin mitingdeki diğer sözlerini hatırlatıp “asıl bölücü kim” diye sorarak Bahçeli’ye bölücülük suçlaması yapıyor. Bu sözler üzerine programın sunucusu “Devlet Bahçeli şuan telefon hattımızda” deyince Kaplan büyük bir şok yaşıyor. Bunun bir şaka olduğunun söylenmesi üzerine biraz önce bölücülükle suçladığı Bahçeli için aynen şunları şöylüyor; “Gerçekten şaşırdım çünkü Devlet Bahçeliböyle bir şey yapmaz. Tam bir devlet adamıdır…”
ADADA
‘Şehit’ denmez ama denir!
Kaplan şu sıralar ‘şehit’ dönüşüyle sosyal medyanın dilinde. 2010 yılında attığı bir tweet’te “Şehit kavramı İslam’da vardır. ‘Türk-Kürt savaşı’ dediğiniz hadisede ise ‘şehit’ yoktur. Anlaması çok mu zor hakikaten” diyen Kaplan, Kaçak Saray’ın savaş kararı almasıyla bu twitini unuttu. Üst üste gelen asker cenazeleri için üst üste ‘şehit’ twitleri atmaya başladı.
Hakan Fidan resmen dağıttı
Hilal Kaplan’ın üç günde iki farklı bakış açısıyla takipçilerinin beynini döndürdüğü olay da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın AKP milletvekili olabilmek için istifa edip geri dönmesi oldu. Fidan’ın istifa ettiği 6 Şubat 2015 günü “7 Şubat’a yarım saat kala Hakan Fidan’ın milletvekili adayı olmak için istifa haberinin gelmesi.. Çok güzel şeyler oluyor :)” tweetini attı
3 gün sonra Fidan adaylıktan çekilip MİT’in başına geri dönünce ise 3 gün önceki tweetini unutup “Hakan Fidan: Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da tevdi edilen her vazifeyi hakkıyla yerine getirmenin gayreti içinde olacağım” twiti atmakta gecikmedi.
İftarlar arasındaki büyük fark.
Kaplan için ‘ne çok bakış açısı varmış’ dedirten bir diğer konu da Gülen cemaati oldu. 17-25 Aralık öncesi cemaatin bütün programlarına katılan, Gülen’e övgüler dizen Kaplan, 17-25 Aralık sonrası birden bire en hızlı cemaat ve Gülen karşıtı oldu.
“25 Temmuz 2012 günü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın iftarındaydık. Tüm konuklarla beraber Hocaefendi’nin selamını aldık. Dostlarla görüştük, hasbihal ettik” twiti atan Kaplan, 17 Temmuz 2014 günü “TÜRGEV’in iftarındayız. Başbakan ‘Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır’ ayetini okudu. 17-25 Aralık tuzağı başlarına geçenler de duysun” mesajı paylaşınca yine sosyal medyanın diline düşmekten kurtulamadı.
14 Temmuz 2013 günü “Hocaefendi’ye edilen sözleri bana edilmiş gibi incitici buldum. Hedef alınan sadece cemaat değilki, cemaat nezdinde hepimiz” mesajı paylaşan Kaplan’ın, 17-25 Aralık’tan sonra Gülen ve cemaate yönelik yazıları, ekranlardan söyledikleri ve twitleri ise yine ‘ne çok bakış açısı var’ dedirtti.
Çözüm Süreci’nden çektiği
Hilal Kaplan için turnosol kağıdı ise Çözüm Süreci oldu. Kaplan, Türkiye’de çıkışını Çözüm Süreci boyunca takındığı barış yanlısı tutumuyla sağlamıştı. Taraf ve Yenişafak’taki yazılarının tamamında TSK operasyonlarına karşı, Kürt sorununun ancak müzakerelerle çözülebileceğini savundu ve ‘Akil İnsan’ olarak seçildi.
Kaplan ‘Türk bayrağının adı değiştirilsin’ şeklinde yazacak kadar “barış” yanlısıydı o günlerde.
Çözüm sürecin gündeme gelmeye başladığı dönemde 21 Ocak 2013 günü yazdığı yazıda “Böyle bir ortamda Kandil’e çekilmesi istenen örgütün, çekilmesi istenen yerin bombalanmasının manasını çözemedim. (…) PKK üst düzey yöneticilerinin Avrupa’ya yerleştirilmesi tartışılırken Paris’teki suikastlerin bu amaca zarar verdiği söylenmişti.
Peki, sınır dışına çekilmesi istenen PKK’nın Kandil’deki üslerini vurmak da aynı kapıya çıkmıyor mu?” diyerek PKK operasyonlarına karşı çıkan Hilal Kaplan, son günlerdeki sınır ötesi PKK operasyonları için “Allah muvaffak ve muzaffer kılsın” twitleri atmaya başladı.
İlk zamanlar büyük tepki gören ve polis korumasında toplanan akil insanlar toplantısında PKK’lıları şehit soyundan geldiğini savunan Kaplan, “PKK’lıların 3-4 nesil önceki atalarının Çanakkale Şehitliği’nde yattığını” anlattı.
Çözüm Süreci’nin ilerleyen günlerinde iktidar yanlısı medyada Öcalan’a övgüler dizilmeye başlanınca Kaplan da “Öcalan öldürmeyi değil, yaşatmayı seçti” dedi.
Çözüm sürecinde PKK’lıları şehit torunu, Öcalan’ı ‘yaşatmayı tercih eden adam” olarak gören Kaplan, Çözüm Masası’nın Erdoğan tarafından devrilmesinin ardından ise tüm bu sözlerini ve yazılarını unutup, PKK’yı terör örgütü, Öcalan’ı da terör örgütü lideri olarak sunmaya başladı. Büyük önem verdiği Akil İnsanlar toplantısına katılmadığı gibi, yayınlanan ‘barışa çağrı’ bildirisini de eleştirdi.
Ergenekon için Erdoğan’a posta koymuştu ama
Ergenekon ve Balyoz süreci de Kaplan’ın ‘iktidara göre’ kendini konumlandırmasına neden oldu.
Başından itibaren darbe davalarına destek veren Kaplan, Erdoğan’ın davalarla ilgili duruşunu değiştirmeye başladığı dönemde “Şimdi de ‘Ergenekon davası savcısıyım’dan ‘Davalar, ordumuzun moralini bozuyor, terörle mücadele zaafiyete uğruyor’a bu 180 derecelik dönüşümün sebeplerini analiz etmeye çalışalım” diye Erdoğan’a itiraz etmiş ve “Özellikle Ergenekon ve diğer darbe davalarına yönelik söylemlerde özen gösterilmesi ve herhangi bir şekilde ucu iade-i itibara varacak tavırlardan kaçınılması gerektiğine inanıyorum” uyarısı yapmıştı.
Ergenekon davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının çıktığı günün ertesinde ise köşe yazısına “ASMIYORUZ DA BESLİYORUZ” başlığı atan Kaplan, verilen cezalar için “Sevindim. Memleketimize hayırlı olsun” demişti.
Ancak devir değişip, kendisini Kaçak Saray’a göre konumlandıran Kaplan, bir anda darbe davalarına ‘kumpas’ demeye başladı. 10 Mart 2014’te attığı twitinde “Balyoz davası orduda acil ‘alan açılması’ gerektiği için mi iki yılda bitirildi. Gerekçeli kararı yazıldı da Ergenekon yedi yıl sürdü?” diyordu Kaplan.
Liderimi benden başkası eleştiremez
Erdoğan 2010 yılında BBC Türkçe’ye verdiği röportajda “Ülkemde, 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım” deyince ilk tepki gösterenleden biri Hilal Kaplan oldu.
Kaplan, “100.000 Ermeni’yi ‘gerekirse kovarız’ diyebilen Başbakan, 100 yıl önce atalarının ‘gerekeni’ yapmadığına kimi inandıracak acaba?” dedi. Zaman değişti, Erdoğan’ı eleştirenler Hilal Kaplan tarafından, en ağır şekilde hedefe oturtuldu.
Gazetecilik nasıl yapılır?
Hilal Kaplan’ın belki de kendi içinde en tutarlı olduğu konu Balyoz darbe Planı belgelerini ortaya çıkardığı için tutuklanan Mehmet Baransu ile kavgasındaki tavrıydı. Ancak orada da gazetecilik mesleğinin en temel prensibini unuttu ve gazetecilerden büyük tepki aldı. Baransu’nun tutuklanması üzerine “Baransu, söz konusu gizli belgeleri yayınlamaktan değil, temin etmekten tutuklandı. Derdi gazeteci tutuklatmak olan ‘gazetecilere’ duyurulur.” twiti attı. Ancak gizli belgeyi temin etmeden nasıl yayınlanacağı sorusuna bugüne kadar cevap veremedi.
İnönü Savaşı’nı ne zannetti?
Hilal Kaplan’ın sosyal medyada dalga konusu yapan yazılarından biri de ‘İnönü’ ile ilgili oldu. Kaplan, “İstiklal Savaşı ve sakallılar” başlıklı yazısında 1. ve 2. İnönü savaşlarına bu ismin verilmesinin nedeninin İsmet İnönü olduğunu yazdı. Sosyal medya bir anda ‘Hilal Kaplan’ işgaline uğradı. “Bu kadar cehaletle seni nasıl yazar yaptılar” şeklinde binlerce twit atıldı.
PATLICAN’IN DALKAVUĞU
Hilal Kaplan’ın Kaçak Saray’ın duruşuna göre bakış açısını değiştirmesiyle ilgili Nazlı Ilıcak köşesinden çarpıcı bir hikaye paylaşmıştı. İşte Ilıcak’ın yazısının o bölümü:
“Kral, saray soytarılarının da bulunduğu bir toplantıda, patlıcan yemeklerini çok sevdiğini anlatıyormuş. “Patlıcan oturtmaya bayılırım; hele imambayıldı… Hünkârbeğendi; kızartması da pek hoş… Ya patlıcan kebap!..” Onun her sözüne soytarılar eşlik ediyormuş: “Yemeğe doyum olmaz hünkârım, doğrusu pek lezzetlidir patlıcan” diyorlarmış.
Günlerden bir gün, patlıcan beğendili kebap krala ikram edilince, tiksintiyle tabağı geri çevirmiş. Başlamış söylenmeye: “Ne beğendiyi severim, ne patlıcan oturtmayı, ne imambayıldıyı… Bir daha patlıcanı gözüm görmesin.”
Soytarılar birlikte tekrarlamışlar: “Biz de sevmeyiz, biz de sevmeyiz…”
Bu konuşmalara şahit olan saray erkânından biri, soytarılara sormuş:
– Daha birkaç ay önce patlıcanın faydalarını öve öve bitiremiyordunuz. Ne oldu da fikir değiştirdiniz?
– Biz patlıcanın değil, kralın dalkavuğuyuz.
Bazen barışsever oluruz, bazen savaşı överiz…
KAYNAK
NOKTA