“Askeri vesayet” tabiri en çok 28 Şubat sonrasında kullanılmaya başlanmıştı. Süreçte yaşanan baskıları tanımlamakta yaşanan zorluk “Askeri Vesayet” tabiriyle aşılmıştı. 28 Şubat’a giden yolun taşları ise görünüşte medya yardımıyla ve medyatik olaylarla döşenmişti. Yaşını başını almış, reşit bir genç kızın, nevzuhur bir tarikat lideriyle basılması akıllarda kalan en önemli olaydı. Aczmendi lideri Müslüm Gündüz’le Fadime Şahin ve Ali Kalkancı arasında yaşananlar en popular televizyon dizilerine taş çıkartıyordu.
Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’ın tarikat ve cemaat liderlerine Başbakanlık Konutu’nda verdiği yemek ve Sincan’da yaşanan Kudüs Gecesi Olayı bardağı taşırmış ve tanklar sokağa çıkmıştı. Bu olaylar kullanılarak başlatılan yayınlar, 28 Şubat’ta Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla ivme kazanmış, sonunda Refahyol Hükümeti istifa etmek zorunda kalmıştı.
Refahyol Hükümeti’nin istifasına ve “Bin yıl sürecek” denilen bir vetirenin başlamasına içeride bu olaylar neden olmuştu. Ancak bu süreçte asıl önemli olan yurtdışında verilen mesajlar ve alınan kararlardı. Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından NATO, ittifak için tehdit değerlendirmesine güncellemiş ve Radikal İslamı yeni hedef haline getirmişti. Buna paralel olarak da Türkiye üzerinde etkin başkentlerde şahin bürokratlar göreve gelmiş ve hükümetleri bir müdahale için zorlamışlardı. Bu isimlerin Türkiye’de kimlerle görüştüklerini, nerelere mesajlar ilettiklerini Fehmi Koru, Taha Kıvanç mahlasıyla kaleme aldığı yazılarında teferruatlıca işlemişti. Türkiye pek çok ilişkiyi de bu yazılar sayesinde öğrenmişti.
28 Şubat Süreci’nde yurtdışı o kadar etkiliydi ki, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeline Albright bir açıklamasıyla sürüklenmekte olduğumuz darbeyi engellemişti. 1997 yazında hemen herkes darbe beklerken, Albright, Türkiye’de demokrasinin kesintiye uğramasına izin vermeyeceklerini açıklamıştı. Bu açıklama TSK’da darbe hayalleri kuran komutanların umutlarını boşa çıkaran en önemli hamleydi. Albright bu açıklamayı, o dönemde Milliyet’in Washington temsilcisi Yasemin Çongar’a yapmıştı.
Gardrop İslamcılarının histerik eylemlerine, bütün ülkeyi cendereye alarak cevap veren TSK ve daha önemlisi bağlı olduğu ittifak NATO şimdi olan biten karşısında niye susuyor? Hem de IŞİD ve benzeri terör örgütleriyle ülkede yönetimi ele geçiren grubun bağlantılarını hepimizden ve herkesten iyi bildiği halde…
Derdim elbette TSK’nın bir müdahalede bulunması ya da NATO’nun Türkiye’ye karşı atarlanması değil. Önemli olan bugün Türkiye’de yaşananları doğru anlamak. NATO susuyor, ABD susuyor, Batı susuyor. Niye? Çünkü dertleri Recep Erdoğan liderliğindeki yapıyla değil. Hizmet Hareketi’ni pazarlık masasına çekmek istiyorlar. AKP eliyle sıkıştırdıkları Hizmet için henüz kararlarını vermiş değiller. Özellikle ülke içindeki müttefiklerinden giden bilgiler hâlâ onları endişelendirmeye devam ediyor. AKP kadroları da bunu bildikleri için hukuksuz icraatlare devam edebiliyor. Fethullah Gülen’in sonuç alınamayacağının bilinmesine rağmen ABD’den çıkartılmaya zorlanması, dünyanın dört bir köşesinde okulların şikayet konusu yapılması hep bu konuyla ilintili.
Batı bunu Türkiye’de bir kaç defa denedi ve başarılı oldu. Cuntacı askerler eliyle sıkıştırılan AKP, meşruiyet alanı bulabilmek için Batı’dan destek aldı. Daha 2002 seçimleri yeni sonuçlanmışken, AKP’nin seçime girememiş liderine kapılar ardına kadar açılmış, uluslararası sistem yeni partinin meşruiyetini onaylamıştı. Cuntacılar tarafında sıkıntırılan AKP başı dara geldiğinde soluğu Avrupa ve ABD’de almıştı. Batı şimdi aynı oyunu farklı aktörlerle oynamaya çalışıyor. En büyük sınavı da Hizmet veriyor. Batı’yla pazarlığa oturduğu anda en önemli argümanı olan “Politik hiçbir hedefimiz yok” söylemi berhava olacak. O yüzden hareketin lideri Fethullah Gülen, mutad hale getirdiği haftalık sohbetlerinde, sevenlerini tamamen duaya, istiğfara yani tövbeye davet ediyor. Kendisi de ziyaretçilerin yazıp-çizdiklerinden anladığımız kadarıyla, bütün vaktini ibadetle geçiriyor.
Unutmayın, 1990ların başında, henüz sadece bir kaç ülkede okullar açılmışken, “Okulları kapatın, Türkiye’deki sıkıntılarınızı” çözelim teklifine muhatap olmuş bir harekettten söz ediyoruz. Okulların eğitim verdikleri ülkelere şikayet edilmesine, Hizmet Hareketi’ne hayat hakkı tanınmamasına bir de bu açıdan bakın istedim.
***
İlgilisine küçük bir not: Ana akım medyanın en önemli gazetesinde benim bildiğim iki çift kimlikli köşe yazarı var. Bir tanesi okul yıllarında devşirilmiş. Diğeri ise Edirne’de karıştığı bir olayın ardından elemanlaştırılmış. Zaman zaman hükümeti eleştirseler de asıl görevlerini hiçbir zaman ihmat etmiyorlar.