”Bugünün iktidar modasına uygun olarak muhalefeti susturmak için üç suç kategorisi icat edildi:
Darbe, terör ve Cumhurbaşkanı’na hakaret” diye özetliyordu, ‘rezil vaziyet’i Mümtaz’er Türköne.

AKP iktidarının derdinin adaleti ayakları üzerinde oturtmak değil, yargıyı yürütmeye bağlayıp cadı avı için emir eri gibi kullanmak olduğu da artık iyice anlaşıldı.

İktidara itirazda ortak, ama yan yana durmakta alerjili her sivil kesim ve medya parçası tümüyle yok edilinceye veya ‘ben ettim sen etme’ deyip diz çökünceye kadar bu cadı avı devam edecek.

Mutabık mıyız?

Pek değil.

Yaşatılan bunca eziyete rağmen medyada devam eden ikiyüzlülük, kurnazlık ve aymazlık karşısında insanın içi acıyor.

Ne vicdan, ne dayanışma ama!

Kısa bir süre önce Hürriyet‘e düzenlenen iki organize saldırı ve Doğan Grubu‘na yönetilen ‘terör örgütü propagandası’ suçlaması hepimizi ayağa kaldırmıştı.

Gözaltına alınmasından birkaç gün önce Gültekin Avcı, köşesinde şunu yazmıştı:

”Ben Doğan Medya Grubu’nun yayın politikasını eleştiren bir gazeteciyim. Ama Doğan Medya Grubu hakkındaki duygularımız başka, hukukun hükmü ise hepsinden başkadır. Doğan Grubu yalanlasa da 7 argümanın (suç isnadının) hepsinin doğru olduğunu varsaysak bile AİHS, TCK, TMK gereği “terör örgütü propagandası” soruşturması açamazsınız. Anılan haber ve yayın iddialarının hepsi politik içeriklerdir. Politik içeriklerde ise ifade ve basın özgürlüğü zirveye tırmanır.”
Avcı’nın gözaltına alınması haberi ise, Doğan Grubu’nun ‘amiral gemisi’ Hürriyet’te, göz yaşartıcı(!) bir hukuk bilinci ve mesleki dayanışma yaklaşımı ile ‘İstanbul ve İzmir’de paralel operasyonu’ diye verilecekti.

Ne kadar ‘dürüstçe'(!) değil mi?

Ünlü yazarları, editörleri, medya kuruluşlarını kapsayarak yayılan cadı avı konusunda -kendisi de mağdur konumdaki- Doğan’da mesleki dayanışma ruhu ve insan hakları bilinci ola ki uyanır umuduyla bugüne (düne) kadar bekledim.

Tık yok.

İshak Alaton’a açılan absürt soruşturma, seçilmiş HDP’li belediye başkanlarının tek tek derdest edilmesi, köşe yazarlarının sıra sıra sorguya çağrılması, Cizre faciası, Koza-İpek baskını, Avcı’nın tutuklanması vs… sanki başka bir ülkede oluyordu.

TGC, TGS ve uluslararası meslek örgütleri geçenlerde ‘Bağımsız ve hür medya elden gidiyor!’ diye alarm veren, zehir zemberek ortak bildirgeyayımlamış, ‘mağdur’ Hürriyet’te haber bilmem kaçıncı sayfanın dip köşesine adeta gizlenmişti.

Gazetenin dünkü baş sayfası, başka bir gezegenden buraya ışınlanmış ‘kel alaka’ uzay bülteni gibiydi.

İtiraz etmeyeceksiniz, çünkü farkınız yok

Sanki bu tablo görünmüyormuş gibi, dün grubun bir yazarı ‘Bizler aynaya bakabiliyoruz, ya siz’ diye, inanılmaz bir cüretle etrafa hak hukuk dersi vermeye kalkıyor.

Ergenekon, Balyoz diyelim ki safsataydı.

Peki, madem bu kadar ince eleyip sık dokumaya meraklısınız, ‘paralel’ diye dolduruşuna alet olduğunuz ‘şey’, acaba, neye göre ‘gerçek’?

İnsanlar ne olduğunu anlamadığımız ‘paralel’ damgasıyla tek tek avlanırken, ‘Biz belki sıyırırız’ kurnazlığıyla, vicdansızlığıyla bu dolduruşa alet oluyorsunuz.

Öyleyse, havuz medyası ‘Doğan terör örgütü propagandası yapıyor’diye yaygara yaptıkça hiç itiraz etmeyeceksiniz.

Çünkü ‘paralel’ ne kadar gerçekse, size yönetilen ‘terörist’ suçlaması da aynen o kadar gerçek.

Size tavsiyem, fırtınalı suda titrek sandala dönmüş o ‘amiral gemisi’nin, gerçekten hak, hukuk ve demokrasi rotasında, kendinize yontmadan, ülkenin gerçek gündemine sahip çıkmasını sağlamaktır.

‘Uzlaşırsak yırtar mıyız’ dönemi çoktan bitti.

Doğan’ı ‘tek tek avlanacaksınız’ diye, ‘yaranamayacaksınız’ diye uyaran Ahmet Altan da haklı…

”Artık geçmiş hesaplaşmasının çok anlamı yok. Onlar zamanında şöyle yapmıştı, böyle yapmıştının da vakti geçti. İfade özgürlüğü için, sansür ve iktidar baskısına karşı bir arada durmamızın, ortak bir tepkiyle, ortak başyazılarla, ortak başlıklarla çıkmanın zamanı geldi” diyen Can Dündarda…

Kim ki medyada ikili oynuyor, kaybedecek ve kaybettirecektir.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...