Başlıktaki soru, son zamanlarda Türkiye’de çoğu kimsenin kafasını meşgul ediyor. Bu meşguliyetin içerisinde AKP yanlıları, liberal demokratlar, solcular,  diğer cemaatler, Kemalistler, cemaatten bir şekilde ayrılanlar ve hatta belki de cemaatin tabanından bir kısım kimseler dahi var.

Lakin bu sorunun cevabı; “Kesinlikle hayır.”

Cemaatin yenildiği falan yok.

Öyle ise son zamanlarda yaşadıklarını nasıl tanımlamak gerekir?

En kötü ihtimalle; “zor durumda” denilebilir ki ben öyle olduğunu bile düşünmüyorum.

Bunun için belli başlı gerekçelerim var.

İlki ve bence en önemlisi; AKP Hareketi’nin yaşamakta olduğu “meşruiyet sorunu”. Bu parti, her ne kadar da 2002 itibariyle bölgesel konjonktür gereği desteklenip iktidara getirilmiş olsa bile, bugün geldiği noktada; kendisini destekleyen küresel oyuncular için artık ciddi sıkıntılar ve riskler içeriyor. Çünkü içine düştüğü yolsuzluk iddiaları, hukuku yok sayan anti-demokratik uygulamaları ve özellikle medyaya yaptığı baskılar nedeni ile siyasi meşruiyetini kaybetmiş bir hareket üzerine birilerinin gelecek inşa etmeye çalışması çok da akıl kârı görünmüyor.

Oysa başlangıçta AKP’yi iktidara taşıyan ve onu bölgemizde lider oyuncu konumuna getirmek isteyen uluslararası denklem için en önemli ölçü, İslamcı hareketin Türkiye’de hızla yükselmekte olan trendi ve bu trendin sağladığı sandık eksenli meşruiyetti. Yani şimdilerde olmayan şey.

İkinci gerekçem ise, cemaat ile ilgili. Küresel ölçekte hareket eden bu sivil toplum hareketi, mentalitesi ve felsefesi gereği dünya ölçeğinde kendisine hatırı sayılır bir taban bulmuş hatta “düşünsel bir federasyon” inşa etmiş durumda.

Farklı bir dil ve alfabe kullanan, farklı şeyler düşünen, farklı şeylere inanan insanlar, söz konusu cemaatin her hangi bir organizasyonu veya faaliyeti olduğunda bir araya gelmekten ve hatta ortak hareket etmekten rahatsız olmuyorlar.  Şimdilik kültürel eksende gelişen bu ilişkilerin uzun vadede ise ekonomik zeminde ilerleyeceği ise kesin.

Batı’yı kendi içinde dönüştüren ve enteresan bir şekilde Batı ile birlikte kendisi de Batı’ya doğru dönüşüp bir Doğu toplumu olmaktan çıkan cemaat hareketi, rasyonel zeminde hareket eden Batı paradigması için göçmenler sorunundaki rehabilite edici tavrı, ABD’de özellikle zenci hareketi içerisindeki sorun çözücülüğü, radikal İslam’ın önünde bir set oluşturması, TUSKON üzerinden sağladığı ekonomik akışkanlığı, eğitimli ve kentli beyin transferi ve medeniyetler çatışmasını önleyici misyonu ile daha kabul edilebilir ve korunabilir avantajları elinde bulunduruyor.

AKP ve cemaatin bu iki halini birleştirdiğimizde, birilerine göre “cemaat yenilirken” tam tersi genç İslamcıların tepe taklak olduğunu görmek sürpriz olmaz.