Henüz çok net olarak izlenemese bile 7 Haziran seçimleri AKP’de dengeleri değiştiriyor. “Derin Parti”den çekindikleri için şimdiye kadar konuşamayanlar ihtimal ki bundan sonraki süreçte seslerini daha yüksek bir oranda duyuracaklar.

Gerçi ne kadar yüksek ton ile konuşurlarsa konuşsunlar, demokrasinin çok sıkıntılı günlerinde köşelerine çekilip bekledikleri için samimi olacaklarına dair inancımız zayıf kalacak.

Hep şunu sorgulayacağız; dün susanların bugünkü dertleri nedir, acaba? Demokrasi mi, halkın ekonomik-sosyal refahı mı, çocuklarımızın geleceği ile ilgili kaygılarımı yoksa intikam ve iktidar hırsları mı?

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bunlardan birisi. Yalnız olduğu söylenemez. Anlaşıldığı kadarı ile bir ekip ile birlikte hareket ediyor. Arınç, Babacan ve Atalay güçlü silahları olabilir. Hakan Fidan’ı devlete ben kazandırdım derken ona da bir nevi göz kırpıyor gibi. Davutoğlu ise denklemin tam ortasında hesapları değiştirecek denge merkezi. Vereceği karar AKP’nin yeni alacağı şekli ve hatta daha da önemlisi Aksaray’ın kaderini belirleyecek.

Peki, şansları var mı? Sorusuna birkaç açıdan cevap aranabilir.

Birincisi şu; Türkiye’de siyasi iktidarların kaderini belirleyici önemli unsurlardan ilki, dış politikadaki denge unsurlarıdır. ABD, muhtemel IŞİD operasyonları nedeni ile bu hesaplarını bozacak her hangi bir karışıklığı destekleyecek gibi görünmüyor. AKP-MHP koalisyonunun konuşulduğu şu günlerde Gül hareketi ile ortaya çıkması muhtemel politik kaos riskini alır mı bilinmez? Bu süreçte Amerikan dış politikasında ortaya çıkacak risk oranı, Gül’ün başarı şansını etkileyecek önemli unsurların başında geliyor.

İkincisi; Türkiye kamuoyu Gül’e böyle bir şans verir mi? Hiç zannetmiyorum. Çünkü AKP denilince seçmen aklına artık hiç de iyi şeyler gelmiyor. Değil Gül “kim olursa olsun” bu parti üzerinden deneyeceği yeni siyasi harekette istediği sonuçları elde edemez gibi duruyor. Kendi tabanları üzerinde uzun süredir uyguladıkları algı yönetimi başarılı oldu ama diğer taraftan karşılarındaki kitlenin zihinlerinde fark edemedikleri başka bir algı oluşturdular. O algı biçimi “İslamcı siyasete” Türkiye’de jübile yaptırdı.

Gelelim AKP’ye.

Bir kere bu hareketi yönetecek olanların Tayyip Erdoğan faktörünü son derece ciddiye almaları gerekiyor. Yoksa bir nevi “İnönü Sendromu” yaşayabilirler. Karşılarında uzun soluklu düşünen ve tedbirlerini çok önceden alan politik bir figür duruyor. Ayrıca muhaliflerine karşı son derece de sert. Pek çok yolu deneyerek sindirme hareketinin her türlüsünü uygulayabiliyor.

Yalnız da değil. Erdoğan iktidarı döneminde devletin imkânları ile para ve itibar sahibi olmuş hatırı sayılır bir kitle var. Böyle bir kavgada ellerindekini kaybetmek istemeyecekler ve liderlerine her türlü desteği vermekten çekinmeyeceklerdir. Gül’ün elindeki özgül ağırlıklar ise tartışılır.

Bütün bunlara rağmen kesin olan bir şey var; AKP artık hiçbir zaman eski AKP olarak kalamayacak.