Ali Bulaç’ın “Neden devletin İslamcısı olmadım” başlıklı yazısı Pazartesi günü Zaman’da yayınlandı. Bulaç, kendisine yapılan tekliflerden yola çıkarak “İçine devlet kaçmış” İslamcıları yazdı. İsim vermedi ama İslamcı sahayı bilenler, anlattıklarından yola çıkarak tek tek bu kişileri deşifre etttiler. Etmeye de devam edecekler gibi görünüyor.

İslamcı kesim daha çok da şimdi iktidarın yanında kümelenmiş kalem erbabı, Ali Bulaç’ın yazısını tedirgin bir sessizlikle karşıladı. Ancak kamuoyunun ilgisi bu yazıya yöneldikten sonra birbiri ardına açıklamalar gelmeye başladı. Konuyla ilgili uzun uzadıya konuşan ilk isim Mehmet Metiner oldu. Bugün de Yeni Şafak’ta Kemal Öztürk, konuyla ilgili hayli sorunlu bir yazı kaleme almış.

Ali Bulaç’ın anlatıklarından yola çıkarak yaptığım araştırmada deşifre olan ilk isim Yalçın Akdoğan oldu. Akdoğan’ın 28 Şubat Darbesi’ni yapan Batı Çalışma Grubu’nun sivil kanadında görevli olduğu ve İslami gruplar hakkında rapor hazırladığı anlaşıldı. Dönemin tanıkları isim vererek Akdoğan’ı teşhis ettiler. Öyle anlaşılıyor ki Akdoğan sadece rapor yazmakla da yetinmemiş, adam devşirme işini de üstlenmiş. Ancak Akdoğan bütün bu tartışmaları susarak geçiştiriyor.

Ali Bulaç’ın yazısından sonra yaptığım araştırmalarda karşıma çıkan ikinci isim Abdurrahman Dilipak oldu. Konuyu bilenler Bulaç’ın Dilipak’ı ima ettiği düşüncesinde. Kulislerde de Dilipak ismi net bir şekilde dile getiriliyor. Özellikle de Mavi Marmara gemisine son anda katılmaktan vazgeçmesini dile doluyorlar. Tabii bir de Sincan’da yaşanan Kudüs Gecesi’nin mimarları arasında olduğunun altı net bir şekilde çiziliyor.

Ancak Abdurrahman Dilipak’a sormak istediğim bu olaylardaki rolü değil. Dilipak, hayatının herhangi bir döneminde Isparta’da, Nur talebeleriyle kaldı mı? Bu dönemde Erdoğan Tüzün’le tanışıyor muydu? Cevabı son derece basit iki soru. Dilipak’ın hayır yada evet demesi yeterli. Vereceği cevabın her iki versiyonuna göre, farklı sorularım olacak.

Not: Tartışma ifşaatlarla o kadar dallanıp budaklandıki, daha önce aklımın ucundan geçmeyecek isimler de iddiaların odağında yer aldı. Mesela Ahmet Ağırakça. Bosna Dayanışma Grubu. Bu grupla ilgili iddialar yenir yutulur cinsten değil. Açıkça Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi’yle bağlantısı yazıldı. Sanırım, Bosna Savaşı yıllarında bu grupta görev alanlar açıklama yapma gereği duyacaklardır.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...