Bugünlerde bir Rus atasözü pek revaçta, dilden dile geziyor.
“Ayıyı dansa kaldırırsan, dansın ne zaman biteceğine ayı karar verir.”
Bu söz, Türkiye-Rusya ilişkilerini iyi anlatıyor.
Ama ben Türkiye’nin son zamanlardaki dış politikasını daha iyi anlatacak bir Türk atasözü biliyorum:
“Yanlış havlayan köpek sürüye kurt getirir.”
Eğer gücünden fazla gürültü çıkartırsan, senden daha güçlü olanların dikkatini kendi zayıflığına çekersin.
Bu türden tuhaf bir davranış biçimi herhalde geleneklerimizde var ki böyle bir atasözümüz olmuş.
Demek sahip olmadığımız bir güce sahipmişiz gibi davranıp başımızı belaya sokmayı seviyoruz.
Bu alışkanlığımız da günümüzde artarak sürüyor.
Bir ülke, kendisinden on kat daha güçlü bir komşusunun uçağını, o uçak kendi sınırlarını 17 saniyeliğine ihlal edip, tam topraklarını terk ederken neden vurur?
Var mı bunun bir açıklaması?
İçerde “biz herkese meydan okuruz” diye böbürlenebilmek için mi?
Önümüzdeki yıl yapılacağı anlaşılan başkanlık seçimlerine “milliyetçilik” rüzgarı eklemek için mi?
Yoksa kendini bilmezlikten mi?
Niye?
Üstelik kendi yaptığımızdan öyle ödümüz patlıyor ki uçağı düşürdükten iki dakika sonra NATO’ya koşup “bizi koru” diyoruz.
Ve, hayatın bir cilvesi, Batı’nın “demokrasi, insan hakları, fikir özgürlüğü” gibi değerlerinden nefret eden, o değerlerden uzak bir hayat sürebilmek için “Şanghay Beşlisi” denilen diktatörler birliğine üye yazılabilmek için yalvar yakar olan bir iktidar, yakın tarihimizde eşine az rastlanır biçimde Batı’ya muhtaç duruma düşüp Batı’nın etekleri altına saklanıyor.
Herhalde hatırlıyorsunuzdur, Laleli esnafı iriyarı bir İrlandalı turistle kavga etmişti, videosu günlerce sosyal medyada dolaşmıştı, orada kısa boylu bir adam kendisinden iki misli büyük bir adama saldırmış, yumruk atmaya çalışmıştı.
İriyarı İrlandalıdan yumruğu yeyince de dişleri dökülmüş, yere yıkılmış, yarı bilinçsiz bir halde karşı kaldırıma kaçmıştı.
O adam niye saldırmıştı iriyarı adama?
Ertesi gün kahvede “nasıl vurdum” diye övünebilmek için mi, kendini olduğundan daha güçlü sandığı için mi, bir an kendisini havaya kaptırıp gerçekleri unuttuğu için mi?
Bizim “uçak” macerası, bana hep o adamı hatırlatıyor.
Onun da mantığını anlayamamıştım, bunun da mantığını anlayamadım.
Ama işin içine devletler girince mesele “tek yumrukla” bitmiyor.
Rusya işin peşini bırakmıyor.
Bırakamaz da, Rusya’nın başında bütün siyasi kariyerini “milliyetçilik” üstüne bina etmiş, aklını “Büyük Petro” olmaya takmış, oraya buraya saldıran ve bu saldırılar sonucunda ülkesinin durumunu da zorlaştıran bir adam var.
Türkiye’nin “uçağını” düşürmüş olmasını sineye çekerse bütün kariyeri perişan olacak.
Üstelik, Türkiye’nin bu hamlesi ona Suriye’de muhteşem bir fırsat bahşetti, neredeyse başka hiç kimsenin yapamayacağı bir biçimde Suriye’yi Rusya’ya hediye ettik.
Suriye’ye, dünyanın karşı çıkamayacağı bir biçimde, “saldırıya uğradım” diyerek asker ve silah yığdı.
Onunla da kalmadı, şimdi dünya kamuoyunda, “IŞİD petrolünü Türkiye pazarlıyor, yöneticiler de bundan komisyon alıyor,” diye büyük bir kampanya başlattı… Bu kampanya Batılılar tarafından destek görüyor, her gün Batı basınında Türkiye-IŞİD petrol ilişkileri konusunda yazılar çıkıyor.
Petrolün Suriye’den Türkiye’ye girdiğini, Ceyhan limanına gittiğini, oradan Malta’ya gönderildiğini, oradan da İsrail’e yollandığını söyleyen İngilizce bir yazı okudum geçenlerde…
Bunları yazanlar, bu petrolün alım satımını kimin yaptığını, kimin “komisyon” aldığını da soruyorlar… Genellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adından söz ediyorlar.
Şimdi, Türkiye-IŞİD ilişkisi ya da Erdoğan-IŞİD ilişkisi, Rusya’nın meseleyi nasıl ortaya koyacağına bağlı olarak, Birleşmiş Milletler’e gidecek gibi gözüküyor.
İçerde gazeteler başka başka şeyler yazıyorlar ama dünya medyası “Türkiye-IŞİD” ilişkisini kabul etmiş vaziyette.
Bizim ülke, dünyanın nefret ettiği kanlı bir terör örgütüyle bütünleşti insanların zihninde.
Tam bu belanın ortasında, Batı’nın etekleri altına sığınıp “bizi koruyun, ne isterseniz yaparız” diye kıvranırken, aaa bir de baktık, Musul’a asker sokmuşuz.
Niye böyle bir iş yapıyoruz?
O kısa boylu adam iriyarı adama neden saldırdı?
Laleli esnafından pek farkı kalmadı bizim iktidarın da ondan.
Başka bir açıklaması yok.
Biz Musul’a asker gönderir göndermez, Amerika açıklama yaptı, “bu askeri harekatın bizimle alakası yok.”
Irak da bir açıklama yaptı, “48 saat içinde askerlerinizi çekin yoksa her türlü tedbiri alırız.”
Arkasından bir açıklama daha yaptılar.
“Gerekirse Rusya’yı çağırırız.”
İnsan, acaba bizim iktidar gizlice Rusya hesabına mı çalışıyor diye sormadan edemiyor, Suriye’den sonra Irak’a da Rusya’nın girmesi için yolu açıyormuşuz gibi duruyor çünkü…
Başka bir devletin toprağına asker sokuyoruz o devlete sormadan… Bunu yapacak gücümüz var mı?
Yok.
Niye yapıyoruz?
Cevap, Laleli esnafının davranışında saklı.
Bu çetrefil durumda, bir de İran’ı kızdıran bir açıklama yaptı Erdoğan, İran’dan da sert bir cevap geldi.
“Haddinizi bilin.”
Şu anda, Rusya, Suriye, Irak ve İran ile hasım durumdayız.
Bu garip ve manasız “dış politikadan” Türkiye’de yaşayan 75 milyon insanın ne çıkarı var?
Hiçbir çıkarı yok.
Aksine hayatımız gittikçe zorlaşacak, gittikçe daha fakirleşeceğiz.
Milyonlarca insanın işsiz kalma ihtimali kapımızda… Dolar fırlayıp gitmiş, enflasyonda dünya beşincisi olmuşuz.
Bütün komşularımızla “savaş” pozisyonuna girmişken, Güneydoğu’da da iç savaş görüntüleri yaşanıyor, mahallelerde, ilçelerde polis ve asker kuşatması var, çatışmalar sürüyor, ölümler artıyor.
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…
Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...