Havuz yazarı Ahmet Taşgetiren iki cami arasında beynamaz kalmanın telaşını yaşıyor. AKP’deki “senkron sorunu”nu gündemine alan Taşgetiren, Davutoğlu ve Erdoğan’a ince mesajlarla göndermeler yapıp “hanginizin tarafını tutacağımızı bilmiyoruz, ortak bir dil geliştirin” mesajı verdi.

Ortak dilin geliştirilmesinde esas sorumluluğun Erdoğan’da olduğunu belirten Taşgetiren “Davutoğlu’nun güdümlenen bir lider olmasının davaya zarar verdiğini” belirterek Erdoğan’a “vesayetçi tutumundan vazgeç” mesajı verdi.

“Medyada “kolay feda edişler” gözleniyor. Bu köşeler ana aktörlere izafe edilerek okunursa, asıl sorun orada birikecektir” diyen Taşgetiren, “bizi kolay harcamayın” mesajı verdi.

Seçim öncesinde kendinden çok emin yazılar yazıp, “Cemaat bitti, AKP 2023’e kadar iktidarda mesajları veren Taşgetiren’in, 7 hazirandan sonra “AKP’de saflaşmalar davaya zarar veriyor” türünden analizler yazması, Taşgetiren’in ne kadar sığ ve öngörüsüz bir yazar olduğunu gösterdi.

Ne demişler: insana yaslanma ölür, ağaca yaslanma kurur. Partiye yaslanma kaybeder…

Taşgetiren’in oldukça çekingen yazsını ilgili bölümleri şöyle:

“Bazı gelişmelere baktığımda, uyum riskinin çok erken güncel hale gelebileceği ihtimalini görüyor ve Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun, Ak Parti’nin çoğu zaman kendilerini aşan misyonunu önemseyen bir kişi olarak, bu işin farklı platformlarda saflaşmalara yol açmadan en merkezde halledilmesi gerektiğine vurgu yapmak istiyorum…”

Aslında kolay olmayan bir konu.

Partinin tabii lideri oradan yasal statü noktasında ayrılmış ve Cumhurbaşkanlığına gitmiş.

Beride partide bir genel başkan var. Parti hükümette ve genel başkan aynı zamanda Başbakan. Sorun potansiyeli şu alanlarda:

– Seçilmiş Cumhurbaşkanının Başbakan’la ve Hükümet’le ilişkileri nasıl yürüyecek?

– Cumhurbaşkanı’nın içinden geldiği ve lideri olarak bilindiği partisi ile ilişkileri nasıl olacak?

…Cumhurbaşkanı seçiminin yapıldığı Ağustos’tan bu yana 10-11 ay geçti ve bu süre içinde sözü geçen alandaki ana aktörlerin (Erdoğan ve Davutoğlu) bir dil geliştirmeye çalıştığını söyleyebiliriz.

Burada başat rolün Erdoğan’a ait olduğunu da söylememiz lazım. Ancak Başbakan Davutoğlu’nun toplum önündeki resmi temsiliyeti noktasında olsun, parti üzerindeki etkinliğinin oluşması noktasında olsun, “Güdümlenen” bir profil çizmemesi de temel bir hassasiyet. Çünkü o profil Davutoğlu’nu yıprattığı gibi Erdoğan’ı da yıpratacak, dolayısıyla süreç içinde hareketin misyonuna zarar verir hale gelecektir.

Soru şu: Senkron nasıl sağlanacak?

Farklılaşma olduğunda “Doğru” kimin söylediği olacak? Farklılaşma olduğunda uyum arayışı mı olacak, yargılamalar mı? Yargılamaları kim yapacak? Medyada “Saf tutmalar” gerçekleşecek mi, bu durumda ana aktörler nasıl hareket edecek? Saf tutmaların kendilerini ana aktörlere dayama görüntüsü vermeleri karşılıklı ilişkileri nasıl etkileyecek?

Halen somut bazı olaylar var ve saf tutmalar gözleniyor.

Şunu söyleyeyim: Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun (bu arada Ak Parti dendiğinde ana aktörlerden diye nitelenebilecek başka isimler de sayabilirim) ve daha genel anlamda Ak Parti’nin bütün bir gönül coğrafyamız için misyonunu önemseyen kesimler, ilişkilerdeki sorun potansiyelinden fevkalade tedirgin olmaktadırlar.

Medyada “kolay feda edişler”gözleniyor. Bu köşeler ana aktörlere izafe edilerek okunursa, asıl sorun orada birikecektir. Ben konunun öncelikle Erdoğan ve Davutoğlu arasında ciddiye alınması gerektiğini ifade etmek isterim.