Gülen Cemaatinde bir çok kişi AKP Cemaat kavgasının Erdoğan’ın dershaneleri kapatması üzerine başladığına inanır. Hatta ilişkilerin bozulmadından Cemaatin 17-25 Aralık’ta operasyon yolsuzluk operasyonu yaptığı inancıyla Cemaati sorumlu tutarlar.

Bu inanç AKP’nin Cemaati bitirmek için 2004 yılında MGK bildirisini imzaladığı belge çıktığında da değişmemişti. Hatırlayın o belge çıktığında AKP’liler çıkmış “o zaman şartlar öyleydi, imzaladık ama bir şey yapamadık” demişlerdi. Bir çok cemaat mensubu da bu açıklamayı makul bulmuş buna inanmıştı.

Ben bunun hiç bir zaman böyle olmadığını düşünenlerdim. Erdoğan’ın taa en başından beri Cemaati bitirmek için fırsat kolladığını, Cemaat aleyhinde tüm kumpasları kurduğunu, Cemaatin bunu bildiği halde –stratejik çıkarı gereği belki- Erdoğan ile aynı safta durduğunu düşündüp hep.

AKP’nin Cemaat tabanına şirin görünmek için söylediği yalanlar bu yüzden hep midemi bulandırdı. İnsanların gözünün içine baka baka münafıkça yalan söylediler hep. Cemaatin hamisi gibi yapıp, onu hep kündeye getirip bitirmek istediler…

En son 2012 yılında Türkçe Olimpiyatlarında Erdoğan’ın Gülen’e yaptığı çağırının arka planını Erdoğan’ın danışmanları açıkladı. Onların açıklamalarına göre amaç Gülen’i Türkiye’ye getirip işini bitirmekmiş. Milyonların gözünün içie baka baka söyledikleri yalanı ve yaptıkları münafıklığı da övüne övüne anlatıyorlar.

2011-2012 yıllarında AKP’nin bu münafık yüzünü görüp yazmaya başladığımda bir çok cemaatçi beni fitne çıkarmakla suçluyor, AKP trolleri gibi saldırıyordu. Halen aralarında AKP ile Cemaatin arasını benim gibi “şahin” yazarların bozduğuna inanan dangalozlar vardır muhtemelen…

Oysa ben gerçeğin pelşndeyim. Cemaat gibi stratejik bir çıkar gözetmeden gerçek neyse onu yazdım hep. Keşke 2011 2012 yıllarında, hatta bilgileri varsa daha öncesinde de Cemaat medyası da stratejik çıkar hesabı yapmadan gerçekleri yazıp tabanlarını aydınlatsaydı…

Her neyse, konumuz bu değil. AKP’nin Cemaati bitirmek için ne kadar sinsi hareket ettiğine dair yeni bilgiler çıktı. Konumuz bu. Bunu analiz edelim.

Başbakan Binali Yıldırım’ın Başdanışmanı Abdülkadir Özkan’dan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın ‘sır’ görüşmesi hakkında yeni iddialar ortaya attı.

Başbakan Başdanışmanı Abdülkadir Özkan, 5 Mayıs 2007’de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’la dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında gerçekleşen ve içeriği hakkında bugüne kadar hiçbir açıklama yapılmayan “sır” görüşmeyle ilgili bazı iddialarda bulundu.

Ergenekon sürecinde hükümetle işbirliklerine yönelik eleştirilere ne diyorsunuz?

“Çok enteresan bir şey söyleyeceğim. Hatırlarsanız Sayın Erdoğan Başbakan olduğu dönemde Dolmabahçe’deki ofisinde dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile özel bir görüşme yapmıştı. İçeriği açıklanmadı ve Büyükanıt “Benimle mezara girecek” dedi. O görüşmeden tam bir ay sonra Ümraniye’de bir gecekonduda mühimmatlar bulundu. Sonra Poyrazköy baskını oldu ve Ergenekon süreci başladı. Bence Sayın Büyükanıt o gün bu cemaatin devlet, emniyet, istihbarat ve ordu içinde ulaşmış oldukları tehlikeli noktayı Sayın Erdoğan’a haber verdi ve ikna etti. 2007’de Erdoğan bu örgütün devlet içerisinden tasfiye edilme operasyonunu başlatacaktı. Ama bir ay sonra orduya ait mühimmatların bulunduğu, darbe günlüklerinin ele geçirildiği haberleri üzerinden bir kamuoyu oluşturdular. Ordunun darbe hazırlığı içerisinde olduğunu ve kendilerinin bu darbeyi deşifre ettiğini söylediler. Süreci manipüle ettiler. Böylece Ergenekon sürecine toplumsal bir destek kazandılar. Fakat kuvvet komutanları yavaş yavaş içeri alınmaya başlayınca ve İlker Başbuğ hapse atılınca Sayın Erdoğan bir şeylerin yanlış gittiğini fark etti. Ergenekon süreci ve Taraf Gazetesi aleyhine konuşmalar yapmaya başladı. 2011 sonrasında da dershaneler tartışmasını açarak örgütün tasfiye sürecini başlattı.”

Benim de kulağıma gelen bilgiler de Başbakan’ın danışmanını doğrular nitelikteydi. Nitekim 12 Mart 2014 yılında şunları yazmıştım:  “AKP için Ergenekon boş bir boruymuş meğer. İktidarını sağlamlaştırana kadar kullanılacak bir boru. Danıştay saldırısı, el bombaları, gömülü lawlar, Zir Vadisi’nde çıkartılan cephaneler, birer boruymuş. Darbe planları, Sarı Kız, Eldiven, birer boruymuş…

En önemlisi E- Muhtıra bir boruymuş.Muhtırayı veren Genelkurmay Başkanı mahkemeye bile çıkarılmadı. Muhtırayı yiyen Başbakan muhtıraya muhtıra bile diyemedi. O komutan şimdilerde çevresine Dolmabahçe Görüşmesi’nin sırlarını anlatıyormuş. Dolmabahçe’de, Erdoğan’la Cemaat’in bitirilmesi için dershanelerin kapatılması konusunu konuştuğunu söylüyormuş. Bu konuda kaynağımın sağlam olduğunu bilmenizi isterim. Geçmiş olsun Türkiye…”

İtiraf edeyim, o kaynağım halen Saray’ın ve Binali Yıldırım’ın en yakınlarından biri. O günlerde Yaşar Büyükanıt sağda solda bunları konuştuğunu öğrendiklerinden onu susturmak için bu bilgiyi bana verip onun susturmak istemişlerdi belkide…

Benim için gerçeğin kime hizmet ettiğinin önemi yoktur. O gün de böyle düşünmüştüm. Bu bilgiyi bana “AKP’liler verdiğine göre onların işine yarayacak bir bilgidir bu. Ama gerçekse önemi yok kime hizmet ettiğinin” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama aynı AKP’liler o günlerde bana anlattıklarını daha sonra yalanlamışlardı. Bugün devran döndü o gerçeği açıkladılar…

Bunları yazdığımda da AKP’liler yine münafıkça yalanlar söylemiş, böyle bir şey olmadığını anlatmaya çalışmıştı. Yine bazı cemaatçiler, özellikle Hüseyin Gülerce ve cephesi,  benim yalan yazdığımı iddia edip, Cemaat AKP ittifakına fitne soktuğumu söylemişlerdi. Bir çok cemaatçi, konunun ayrıntısını bilmediğinden, abilerine her şeyden çok güvendiklerinden, o günlerde “abileri” Hüseyin Gülercegiller ile o günün münafığı şimdinin itirafçısı diğer Cemaat “abilerine”, inanıp beni suçlamıştı….

Gün geldi, devran döndü ve bugün AKP o gerçeği ifade eti. Evet AKP’nin cemaati bitirme planı Dolmabahçede çizilmiş. Erdoğan hem de muhtıra yediği hafta, Muhtıra yediği komutandan, Cemaati bitirme emri alıp bunu zamana yayarak uygulamış. Artık yalın gerçek bu.

Bu durumda AKP’nin Cemaate saldırmasının aslında bir Derin Devlet/Ergenekon projesi olduğu, planlama tarihinin 2004 MGK’sı olduğu, hazırlık döneminin E-muhtıradan hemen sonra başladığı, uygulama tarihinin de 2011 seçimlerinden sonra başladığı ortaya çıkıyor.

Ve gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Kırk maskeli münafık suratlarınızın arkasına saklasanız da çıkıyor…

Sevgili okuyucular, şimdiye kadar doğruluğuna inanmadığım hiç bir bilgiyi hiç bir şekilde yazmadım. Bilerek sizi hiç yanıltmadım. Üstünden yıllar geçse de, Dolmabahçe Sırrı konusunda olduğu gibi, yazdıklarımın yıllar sonra doğrulanmasının nedeni bu. “Yazdıklarım kimin işine yarar, kaynağım bu bilgiyi neden veriyor” diye hiç düşünmedim, doğru olduğuna inandığım ner şeyi yazdım. Siz okuyup desteklediğiniz sürece yazmaya devam edeceğim Selametle…
Emre Uslu