Dün Nokta dergisinde Doğu Perinçek’in röportajı yayımlandı. Ancak henüz ilk soruda iken tıkandım kaldım. Devamını okuyup okumamak arasında tereddüt yaşadıktan sonra bir gayretle okudum. İlk soru, “Niye Sizin için hep MİT ajanı diyorlar” sorusuna “Valla benim onlarla hiç ilgim yok” demiş Perinçek.
Güldüm elbette.
Belki de doğru söylüyor. Çünkü kendisinin ismi Milli olan bir teşkilatın kadrolu görevlisi olduğunu hiç düşünmedim. Elbette bahsettiği 50 yıllık süreç içerisinde MİT’in bir kanadı ile sürekli irtibat halinde olmuştur. Lakin kendisi “Valla hiç ilgim yok” derken, en yakın dava arkadaşlarından olan Aydınlık hareketinin ikinci ismi Gün Zileli hatıralarını anlattığı “ Havariler” isimli kitabında MİT ile olan ilişkilerini pek çok detayına kadar anlatıyordu.
Fakat yine de “ Valla benim onlarla hiç ilgim yok” derken doğru söylediğini düşünüyorum. Çünkü 1969’larda başlayan siyasi figür hayatında arkasında esas gücün İngiltere Kraliçesine kadar uzandığı yazıldı çizildi.
En yakın dava arkadaşları Ferit İlsever ve Aydoğan Büyüközden gibi çevresi 71 muhtırasından sonra Robert Kolejinin misafirhanesinde yakalanmışlardı. Hatta o yıllarda yaptıkları pek çok gizli toplantı için yine aynı İngiliz’in evini ve işyerini kullandıkları ortaya çıkmıştı. Daha ilginci ise eski yol arkadaşlarından olan Nuri Çolakoğlu bugün Bilderberg Türkiye temsilcisidir. Belki de ilgisi yok derken kastettiğim buydu.
Aslında burada yazdıklarımız Perinçek hakkında yazılmış binlerce makale yada kitaptan çıkan bilgileri yeniden hatırlatma babında oluyor. Ancak dünkü röportajdan sonra hala daha Vatan Devlet edebiyatına girmesini açıkçası komik buldum.
Çünkü en başta özellikle 80’li, 90’lı yıllarda MİT olsun Asker yada Emniyet’ten pek çok ismi, Aydınlık gazetesinde CİA ajanı, İsrail uşağı gibi manşetlerle hedef göstermiş ve bir müddet sonra Terör örgütleri tarafından öldürülmüştü. Örneğin Hiram Abas gibi MİT’in ender yetiştirdiği bir beyini hiç tereddüt etmeden ev adresine, telefonuna kadar tüm bilgilerini yayınlamakta mahzur görmediler. Bir süre sonra da Hiram Abas, terör saldırısına kurban gitmişti.
MİT’in içinde tabiri caizse Teşkilat-ı Mahsusa’dan beri bir gruplaşma, hizipleşme ve çekişme vardır. Kimi zaman az kimi zaman çok, ancak hiçbir zaman ne Çerkez grubu eksik oldu ne Natocular, ne Malatya grubu, ne de diğerleri. Bu çekişmeler yüzünden her kanat dışarıdan kendisine yakın bulduğu bir takım odaklarla işbirliği içine gitmiş. Gün Zileli’nin kitabında ise bu tür işbirliklerin sadece bazı örnekleri mevcut.
Yine röportajında kendini devrimci olarak tanımlıyordu. Belki etrafına toplanan pek çok kişide öyle sanmış olabilir. Ancak Komünizmin Maoist düşünce akımını Türkiye’ye getirdiği ve Sol kesimi bölmek için üstün gayret gösterdiğini yine eski çevresi söylüyor. “Türkiye’de ki sol hareketi bölmek ve baltalamaktan başka bir amacı olmayan Batı’nın adamı” tasvirleri en yakın çevresinden çıkan tespitler.
Aslında çokta mantıklı görünüyor çünkü 80 öncesi üniversitelerde hep sağ sol kavgasına alışkın bir toplumumuz vardı. Şimdi yine Üniversitelerde zaman zaman kavgalar oluyor. Ancak baktığımız zaman bu sefer 2 farklı sol grubun kavga ettiğini görüyoruz. Bir tarafta herhangi sol grup varsa, karşısında kavga ettiği grup hiç değişmeksizin Perinçek ekolünden gelen gençler oluyor.
Röportajında, PKK’ya karşı Ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunduklarını açıklaması ise insanları aptal yerine koymaktan farksız. Abdullah Öcalan ile birbirlerine çiçek verdiği resimler hala daha sosyal medyada paylaşılmakta. Hatta bu görüşmeleri kendi tabanından bile tepkiyle karşılanınca “Beni oraya Devlet gönderdi” demekten bile çekinmemiş. Öte yandan 90’lı yıllarda Kıbrıs’ta bulunan Türk askerini işgalci gören, Adanın Yunanistan’a verilmesini savunan birinin kalkıp bugünkü konjonktür ağzı ile Vatan edebiyatı yapması şahsen midemi bulandırmakta.
Röportajın en can alıcı olan kısmı ise Cemaatlerin bitirilmesi karşılığında AKP ile yaptıkları ittifak oluyor. AKP’lilerin en yumuşak karnını bu ittifak oluşturuyor. Bu durumdan hiçbir AKP’li memnun değil ancak dillendiremiyorlar. Ancak nasıl bir belaya bulaştıklarını zaman gösterecek. Özellikle geçtiğimiz yıl yapılan HSYK seçimlerinde çıkan sonuca AKP’liler den daha çok sevinen bir grup varsa o da Perinçek ekibi olmuştu.
Perinçek’in, Din’e ve Dindarlara bakış açısı uzun yıllardır ortada. Onlar dini cemaatleri yok etmek için AKP ile ittifak yapmakta beis görmemiş olabilirler. Çünkü eskiden beri arka planda bazı siyasal İslamcılarla her zaman beraber oldular. Bunların en başında bazen resimleri yine sosyal medyada paylaşılan Abdurrahman Dilipak örneği oluşturuyor.
Öte yandan 90’lı yıllardan hatırlayan varsa Türk Hizbullah’ı kurulduktan kısa süre sonra Türkiye gündeminin birinci sırasını almıştı. İşte o yıllarda yapılan bir operasyonda Türk Hizbullah’ına ait bir derginin yayın ve editörlüğünü Perinçek’in Aydınlık ekibi yaptığı ortaya çıkınca herkes bu habere çok şaşırmıştı.
Çok garip değil mi? Nerede Devrimci Perinçek? Nerede Hizbullah örgütü?
Bir zamanlar önüne gelen herkesi CİA ajanı, ABD yada İsrail uşağı diye etiketlemekten çekinmeyen Perinçek bugün ABD uşağı diye suçladığı AKP ile birlikte olmaktan son derece mutlu olduğunu ifade ediyor.
Bunda şaşılacak çok bir şey yok. 70’lerde düşmanı Sol’du, 80’lerde milliyetçiler, 90’larda Laikliğin en önemli bekçisi olarak Asker’le birlikteydi, şimdi ise siyasal İslamcılarla beraberler.
Elbette esas AKP’ye sorulması gereken sorular şu ki;
Perinçek’in 50 yıllık zihniyeti ortada iken ve siz bunu gayet iyi biliyorken ne oldu da Perinçek ekibine muhtaç oldunuz?
Perinçek her fırsatta sıranın AKP’ye geleceğini söylediği halde bir tek kişiden bile cevap gelmemesi çok tuhaf değil mi?
Cevapları belli olan bu sorulardan sonra sadece, AKP Perinçek ittifakının bu şartlar altında sayılı günleri kaldığını söyleyebiliriz.