Daha evvel AKP’nin gidici olduğuna dair pek çok emarenin belirdiğini ve artık sosyal bilimcilerimiz başta olmak üzere ülkede aklı yetenlerin bir kısmının sıcak gündemden bir adım geri çekilerek, post-AKP dönemi tamiratına dair çalışmalara başlamasının elzem ve acil olduğunu yazmıştım. Kurucu başkanı olduğum İstanbul Enstitüsü’nde de kendi çapımızda buna dair kamuya açık raporlar hazırladığımızı belirtmiştim. Henüz, sonuçlanan kamuya açık bir çalışmamız yok (“Hizmet Hareketi’ne Öneriler Serisi” ise üretilmeye başlandı bile). Ancak, öncelikli olarak bu tahribatın tespiti amacı ile tarama toplantıları başlatacağız.
Her alandan ve arka-plandan uzman, gözlemci, sıradan vatandaş vs. gibi kişilerle ekonomiden din anlayışımıza, İslam’ın imajına; dış politikamızdan, eğitim sisteminin tamamen çöküşüne dair pek çok boyuttan ‘Tahribatın Tespiti ve Tamiratın Teklifi’ (4T) çalışmalarının yapılması gerekiyor.
Son 2 yıllık krizi pek çok açıdan rahmet ve nimet olarak okuyorum. Muktedirlerin direkt hedef aldıklarından birisi olmama, hakkımda “Onu bizim elimizden (haşa!) Allah bile kurtaramaz” demelerine ve içeri alınca çok eziyet edeceklerini haber salmalarına rağmen, 2 yıldır, katıldığım kamuya açık ve kapalı tüm toplantılarda, “bu sürecin hemen bitmesini istemiyorum” dediğimi bilenler bilir. Bu süreci biraz, otomobil üreten bir firmanın, imal ettiği araçlardan bir kısmına robot bindirerek, onları duvara çarpıp, eksiğini, gediğini test etmesine benzetiyorum.
Metafordaki robot sürücüler herkesin malumu! Hipnozlanmış gibi, hiçbir ikaza, dostça uyarıya ve eleştiriye kulak vermeyip, kamyonu duvara sürmeye odaklanmış durumdalar. Kamyonun damperinde, “Aman Allah’ım! Bismillah diyerek kontak açan, badem bıyıklı robot” diyerek alkışlayan pek çok meftunları var! Artık, onlar için yapacak bir şey yok. Ama, bütün ülke, Hizmet Hareketi de dahil, bu süreçte, kendi eksikliklerini de acı bir şekilde de olsa test etme ve görme fırsatı yaşadı.
Sosyal bilimlerin laboratuvarı hayattır, yaşanmışlıklardır, tarihtir ve toplumdur. Akıllı olan her tür SWOT analizini yapar. Olmayan, sadece başkalarının hatasını görür. Kendini düzelten ve geliştiren kazanır. Her kişi, kurum ve (mesleki, kimliksel, ideolojik vs.) grup bu süreçte, kendi içine dönük bu tür SWOT analizlerini yapmalıdır.
Bu süreçten dersler çıkarabilirsek, herkesin eşit vatandaş olarak insan onuruna uygun yaşamını savunmadığımız ve gıcık olduğumuz ötekinin derdi ile bile dertlenmediğimiz bir ülkenin asla huzurlu olamayacağını anlamış olacağız. Başörtülü olduğu için aşağılanan kızımız için de ‘modern’ hayatı için endişelenen Beyaz Türk’ümüz için de dilini resmi ortamlarda kullanmasının yolu açılmayan Kürt’ümüz için de, Alevi olduğu için kimliğini gizlemek zorunda kalan iş arkadaşımız için de eşit şekilde dertlenmiyor, onların hakları için mücadele etmiyorsak, bugün A-KePe gider, yarın bu sorunlardan nemalanacak PA-KePe gelir.
AKP sadece bir semptomdur. Sorun, onun oluşmasına ve güçlenmesine yol açan sosyo-politik kültürümüzdür, önyargılarımızdır, bencilliğimizdir, eğitim sistemimizdir ve kelimenin hakiki manası ile medeniyetsizliğimizdir. “AKP, aynadaki aksimizdir” demiştim. O akiste, Türkiye’nin her kimlik grubu, biraz karikatürize de olsa kendinden bir şeyler görmüyorsa hemen kendisi için bir kibir-metre edinsin. Daha doğrusu elindeki ile hep başkalarının kibrini ölçmektense biraz da o cihazı kendinde denesin!
Ne diyordu ‘Şeytanın Avukatı’ isimli muhteşem filmin son sahnesinde şeytan rolünde oynayan Al Paçino: Kibir! Benim en favori günahım!
İHSAN YILMAZ
MEYDAN