Almanya’nın dış istihbarat örgütü Federal Alman Haberalma Servisi BND’nin (Bundesnachrichtendienst) Başkanı Bruno Kahl’in Der Spiegel dergisine verdiği, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülencilerin olmadığı yolundaki demeci Türkiye’de büyük yankı yarattı, AKP’nin sert tepkisine yol açtı
Bruno Kahl’in “Darbe girişiminin arkasında gerçekten Gülen hareketi mi var” sorusu üzerine tam olarak şöyle diyor:
“Türkiye bu konuda farklı düzeylerde bizi buna ikna etmeye çalıştı. Ama bunda şimdiye kadar başarılı olamadı. Darbe girişimi devletin organize işi değil. 15 Temmuz öncesi de hükümet büyük bir temizlik dalgası başlattı. Bu nedenle orduda bir kesim ‘biz de yakayı ele vermeden, elimizi çabuk tutup bir darbe yapmamız lazım’ diye düşündü. Ama geç kalmışlardı ve onlar da birlikte temizlendi. Bizim darbeden sonra gördüklerimiz, belki aynı derinlik ve sertlikte olmasa bile, yine yaşanırdı. Darbe sadece memnuniyetle karşılanan bir bahane oldu. Gülen cemaati bir terör örgütü değil sivil dini bir cemaat.”
Kahl’ın açıklamalarını analiz etmeden önce bir ayrıntıya daha dikkat çekmek gerekiyor. Hatırlanacağı gibi Kahl’ın açıklamasından bir süre önce Şubat ayının ortalarında MİT müsteşarı Hakan Fidan bizzat Kahl’ın davetlisi olarak Almanya’ya gitmişti.
Medya’ya yansıyan habelere göre Fidan’ın dış istihbarattan sorumlu BND’nin yanı sıra, iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) Başkanı Hans-Georg Maassen ile de bir araya gelmesinin planlandığı kaydedilmişti.
Deutsche Welle Türkçe’de yer alan habere göre Diplomatik kaynaklar, iki ülkeyi yakından ilgilendiren güvenlik sorunları ve tehditler nedeniyle, son dönemde istihbarat ve güvenlik birimleri arasında temasların yoğunluk kazandığını belirtiyorlar. Hakan Fidan’ın planlanan Almanya ziyaretinin, Başbakan Angela Merkel’in 2 Şubat’ta Ankara’da yaptığı temasların ardından gerçekleştirilecek olması bu ziyaretin önemini arttırdı.
Almanya’dan savaşmak için Suriye’ye gidenler ve buradan Almanya’ya dönenler, Berlin için büyük tehdit oluşturuyor.
Türkiye ise Almanya ile işbirliğinde, her iki ülkenin terör örgütü olarak tanıdığı PKK ve DHKP-C’nin faaliyetleriyle mücadelede daha fazla kararlılık gösterilmesini, bu örgütlerin propaganda faaliyetlerinin engellenmesini, mali kaynaklarının üzerine gidilmesini talep ediyor. Türk tarafının bir diğer beklentisi ise Fethullah Gülen yapılanmasının Alman iç istihbarat teşkilatı tarafından izlemeye alınması, Türkiye’de haklarında dava açılmış olan ve yakalama kararı bulunanların iade edilmesi.
Kahl’ın açıklamasını bu arka planı görmeden okumak yanlış olur. Kahl açıklamasında öncelikle “Hakan Fidan geçen ay ziyaretime geldi, beni darbeyi Gülencilerin yaptığına ikna etmeye çaıştı ama ikna edemedi” diyor. Bu açıklamanın ilk hedefi haliyle Hakan Fidan’ın çabalarının yetersiz olduğuna yönelik bir açıklama.
Şimdi bir da açıklamanın detaylarına bakalım. “Darbe girişimi devletin organize işi değil. 15 Temmuz öncesi de hükümet büyük bir temizlik dalgası başlattı. Bu nedenle orduda bir kesim ‘biz de yakayı ele vermeden, elimizi çabuk tutup bir darbe yapmamız lazım’ diye düşündü” diyor.
Böylece Kahl aslında bir hakikati ifade ediyor. Gerçekten de öyle olmadı mı? Darbe gecesi hemen onca liste nasıl hazır oldu da binlerce kişi ordudan atıldı? Nasıl oldu da bir gecece karname çıkarıldı?
Alman istihbaratçı bu açıklamasıyla aslında şunu diyor. Darbeden önce yapmayı planladığınız büyük tasfiye dalgasından haberimiz vardı. Tasfiye edilecek kişiler de bunu bildiği için ya herro ya merro deyip darbe yapamaya kalktılar.
Aslında Kahl’ın açıklamasında “darbe Gülencilerin işi değil” diye vurgu yapmasa hemen herkesin, kendini ve grubunu AKP’ye kiralayıp Saray’ın kapılarına paspas olan Aydın Doğan ve yazarlarının bile kabul edebileceği bir argüman bu.
Burada kritik olan soru şu: Kahl neden ısrarla “bu darbe Gülencilerin işi değil” diyor?
Bu sorunun cevabı TSK’da kimin kimi tasfiye ettiği ile yakından ilgili. AKP’liler dünyayı özellikle Türkiye içinde en etkili istihbarat servislerinden Alman istihbaratını çakma havuz yalanlarıyla kandırabileceğini sanıyor ama gerçeği en iyi bilenlerden biri Alman istihbaradı. Çünkü yedi gün yirmidört saat Türkiye’yi dinliyorlar.
İşin özü şu: Erdoğan Cemaat ile kavgaya başlayınca Avrasyacı (Ergenekon ve Balyozcu) subayları tekrar orduda kritik yerlere atadı. Onlara ordudaki NATOcu subayları temizlemesi için yol verdi. Darbe girişiminden önce hazırlanan listeleri Avrasyacı subaylar hazırladı. O listelere kendileri Ergenekond’dan hapse girince yerlerine geçen ne kadar subay varsa Gülen cemaatinden olsun olmasın, hemen hepsi eklendi. Özellikle NATO’ya yakın duran subaylar tasfiye edilecketi. Tasfiye edileceklerin arasında çok büyük olasılıkla Hulusi Akar ve mevcut kuvvet komutanları da vardı. Darbeciler buna güvenerek, üst düzey komutanlardan da yeşil ışık alınca darbe yapmaya kalktılar. Ancak Ergenekon ve Hakan Fidan’ın Hulusi Akar ve üst düzey komtuanları satın alması/ikna etmesi nedeniyle darbe başarılı olamadı.
Aslında Kahl bu açıklamasıyla ordu içindeki Avrasyacıların NATOcuları tasfiye etmesine vurgu yapıyor. Kibarca “Gülen cemaati iddianızı bize yutturamazsınız” NATO’dan uzaklaşmak için her şeyi yaptığınızı biliyoruz diyor.
Kahl’ın açıklamasının en kritik yanı ise şu: Kahl “darbenin Gülencilerin işi olduğuna inanmadık” derken yaptığı açıklama bir başka gerçeğe işaret ediyor. Eğer darbe gülencilerin işiyse darbeye katılmadığı halde, hatta darbecilere karşı savaştığı halde darbeden sonra tasfiye edilen binlerce subay astsubay –eğer bunlar cemaat mensubuysa- neden darbeye katılmadı?
Eğer Cemaat organize bir darbe yapıyor olsaydı tüm kadrolarıyla bunu gerçekleştirmek için çalışmaz mıydı? Darbenin sosyal destek olmadan olmayacağını Türkiye’de yaşayan orta zekalı herkes bilir.
Bugün Cemaatten dolayı 100 bin kişi işinde oldu. 250 bin Bylock kullanıcısı olduğunu bizzat havuz yazıyor. Cemaat darbe yapsaydı AKP’lilerin sokağa çıkmasına karş Cemaatçiler de darbecilerden yana sokağa çıkıp darbecilere destek vermez miydi?
Oysa o gece Fethullah Gülen -ölümleri önlemek için- sokaklara çıkmayın çağırısı yapmıştı. Bunu neden yapsın?
Asıl soru şu: Alman istihbaratçı bu darbenin NATOcuların tasfiyeye karşı organize bir girişimi olduğnu buna karşı Avrasyacıların NATOcuları tasfiye ettiğini biliyordu. Bu noktada Cemaatin bu darbede ORGANİZE bir rolünün olmadığını da biliyordu. Peki bunu neden şimdi açıkladı?
Sanırım kimse Kahl’ın Gülen sempatizanı olduğunu söyleyemez. Hoş Havuz söyler ama kimse onları ciddiye almaz. Kahl’ın istihbarat başkanı olarak böyle bir açıklama yapmasının önemli bir nedeni olmalı. Bunun nedeni Türkiye’nin NATO’daki durumunun artık kaygı verecek noktaya gelmesinden kaynaklanıyor olabilir. Özellikle Türkiye’nin Rusya’dan hava savunma sistemleri alma görüşmelerine başladığı bir dönemde bu açıklama geldi. Hatırlayın Türkiye’nin NATO’ya alınmasının temel nedeni Avrupa güvenliğinin sağlanması içindi. Oysa Türkiye bırakın Avrupa güvenliğine katkı sağlamayı, artık Avrupa için en önemli güvensizlik kaynağı olmaya başladı. Özellikle Avupa siyaseti için bir istikrarsızlık kaynağı olmaya başladı.
Kahl “zamanlaması manidar” bir açıklama yaparak şunu söylemek istiyor: “Rusya’ya fazla yanaştınız. NATO’dan çıkmak gibi bir derdiniz var bunu görüyoruz. Avrupa güvenliği için artık bir tehdit olmaya başladınız. Bunun sonuçları olur.”
Bu açıklamayı ciddiye almalı mıyız?
Sanırım evet. Çünkü bu açıklamayı bir siyasetçi yapmıyor. Bir teknokrat, bir güvenlik uzmanı yapıyor. Avrupa’nın motoru bir ülkenin istihbarat başkanı yapıyor. Eğer Türkiye gerekli mesajı alıp olması gerektiği yere çekilmezse bunun sonuçlarının olacağını görmek için saray trolü olmak gerekiyor…
Emre Uslu