Türkiye zor bir süreçten geçiyor.

Hergün gelen şehit haberleri artık kanıksar olduk. Her gün ülkenin bir kaç şehrinde bir kaç ananın yüreğin kor düşüyor, çocuklar yetim eşler dul kalıyor.

Her gün bir kaç şehirde anaların yavrularını dolaba koymasını duyuyor, abilerin neden diye haykırmalarını, saraydakinin karaktersiz dediği acılı babaların feryatlarını duyuyoruz.

Her gün geleceğin nesillerini yetiştirmek adına açılan eğitim kurumlar uzun namlulu silahlı polisler tarafından basılıyor hemde sınıflarında öğrenciler varken.

Her gün ekranlarda ve köşe yazılarında gazeteciler işadamları düşünürler hedef gösteriliyor ve bu hedef göstermelerin sonucunda saldırılara maruz kalınıyor.

Her gün dolar bugün kaç lira oldu diye işadamları ve yatırımcılar ekranlara bakıp ekonominin nereye varacağını hesaplamaya çalışıyor.

Her gün ekranlardan toplumun içine fitne ve nifak tohumları ekenler boy gösteriyor. Ağızlarından nefret söylemleri, hümaniz kılıfına sarılmış, demokrasi sosuyla tadlandırılmış ama kapkara faşist söylemler dini bir dil kullanılarak topluma enjekte ediliyor.

Her gün bir felaketle uyanıyoruz güne. Kimi zaman Hacca gidenlerin birbirini ezmesi, kimi zaman freni boşalan bir otobüsün katlettiği onlarca can.

Tüm bunlar olurken belkide felaketlerin en büyüğüne doğru yol alıyoruz.

Hislerimizi ve hassasiyetlerimizi kaybediyoruz.

Artık yanlışa tepki veremez

Artık haksızlığa ses çıkaramaz

Artık zulmü göremez

Artık hiç bir değeri olmayan insanlar haline getiriliyoruz ne yazık ki.

Hep bahanelerimiz hazırda duruyor.

Hep hakkı söyleyip “ama”larla katlediyoruz o hakları.

Zulüm Kürtlere yapılınca ama PKK diyoruz

Zülüm cemaate yapılınca ama Paralel diyoruz

Zulüm solcuya yapılınca ama Komünist diyoruz

Zulüm sağcıya yapılınca ama Mürteci diyoruz

Zulüm Aleviye yapılınca ama dinsiz diyoruz

Zulüm Sünniye yapılınca ama örümcek kafalı diyoruz.

Zulüm gayri müslime yapılınca ama Ermeni diyoruz.

 

Zulüm herkese aynı ölçüde ve hep aynı yerden farklı olsakta hepimize yapılıyor, ama bizler amalarla ördüğümüz duvarları aşamıyor ve her birimiz birbirimizin işkence mekanlarını hazırlıyoruz.

Bunca amalara takılan bizleri aması, imanı değeri, fikri hassasiyeti olmayan birileri geliyor , birbirimize kırdırıyor sonra uzaklarda saraylarında bazen kadehindeki şarabını içerken, kimi zamanda beyaz çayını bardağında yudumlarken izliyor.

Kaybeden yine biz oluyoruz hep.

Kaybeden biz oluyoruz ama yine “biz”  olamıyoruz ne yazık ki.

Hep ben oluyoruz seni dışlayan yada biz oluyoruz sizi dışlayan.

Fakat kazanan ne ben ne sen , ne biz ne siz , kazanan hep onlar oluyor.

 

Halbuki

Yok birbirimizden farkımız.

Cemaatçi dediğin amcanın oğlu

Solcu dediğin teyzenin kızı

Alevi dediğin canını teslim ettiğin komşun

Sunni dediğin işyerindeki ortağın

Ermeni dediğin hergün merhaba dediğin arkadaşın

Kürt dediğin baban

Türk dediğin anan

Yok birbirimizden farkımız.

 

Çok zor günlerden geçiyoruz. Ve galiba daha da zor günler bizi bekliyor.

Ülke yangın yerine dönüyor.

Ve bu yangında sen ben yanarken beraber

Yine bazıları akan kanımızda ve gözyaşımızda gemiciklerini yüzdürmenin derdinde

Bizim ciğerimiz yanarken, biriler yanan ateşte mangal keyfi yapmanın derdinde.

 

Bir olamadıktan sonra birlikte kaybedecez.

Zaman ideolojilerin değil , değerlerin ve ortak paydaların konuşulacağı zaman.

Zaman ama demeden yanlışa karşı durma zamanı

Zaman fakat demeden zulme karşı durma zamanı

Zaman amasız fakatsız vicdanın yanında durma zamanı

Zaman korkarak değil , korkmadan dik durma zamanı

Zaman ayrılmanın değil , kol kola girip ülkeyi bu hastalıklı zihniyetten kurtarma zamanı.